Suriye’yi anlamak: Baas nasıl doğdu?

Arap coğrafyasında 20. Yüzyıl’ın bakiyesi modernist, merkeziyetçi, seküler ve kendince sosyalizan rejimler yükselen (Ilımlı?) İslamcılık karşısında çöküyor. 70 küsur yıl önce bu rejimlerin/ideolojilerin ilk filizlendiği yer Suriye’ydi.

Suriye’yi anlamak: Baas nasıl doğdu?

Birinci Savaşı’nın ardından Fransa’nın mandası altına giren Suriye, İkinci Savaş’tan sonra bağımsızlığına kavuştuğunda homojen bir ulus-devlet olmaktan çok uzaktı. İngiltere’nin Ortadoğu’daki Fransız nüfuzunu azaltmak için Arap milliyetçiliğini desteklemesinden çekinen Fransa, Suriye’de ‘böl ve yönet’ stratejisine yöneldi. Ülkenin büyük kentlerinde yaşayan ve geleneksel burjuva sınıfını teşkil eden Sünnilere karşı çeşitli dini azınlıkları kayırdı, yerel bürokrasisini (özellikle de askeri alanda) daha ziyade azınlık mensuplarından oluşturdu.

Özel Levan Birlikleri adını verdiği kuvvetlere Fransa; Nusayri (Alevi, daha doğrusu Arap Alevisi), Çerkes, Kürt ve Dürzi toplumlarından asker topladı. Çoğunluğu kırsalda yaşayan yoksullar olan azınlıklarda siyasi ve yönetsel özerklik bilinci sıçramasına yol açan asıl etmense, Fransa’nın Suriye’yi idari yapılandırma biçimiydi: Şam ve Halep merkezli iki alt-devlet kuran Paris hükümeti, birer tane de Alevi ve Dürzi devleti kurdu. Bu iki devlet 1942’ye kadar Suriye’nin geri kalanından bağımsızlığını korudu.

1946’da bağımsızlığına kavuştuğunda Suriye’de ulus-üstü ve ulus-altı kimlikler güçlü, ancak ulus-devlet kimliği son derece zayıftı. Bu zayıflık hâli o günden bugüne kadar Suriye tarihinde etkili oldu. Ulusal bilincin aleyhine güçlü olan ulus-üstü kimlik Pan-Arabizm, alt kimlikler ise etnik, dinsel, mezhepsel ve aşiretsel aidiyetlerdi.

Zaman içinde Pan-Arabizm de zayıfladı (buna sırası gelince değineceğiz) ve kanlı çatışmaların sürdüğü günümüze kadar alt kimlikler belirleyiciliklerini korudu. Yine de Hafız Esad’ın Suriye halkını uluslaştırma konusunda nispeten mesafe kaydettiğini not edelim.

Pan-Arabizm düşüncesi, yani emperyalistlerin büyük oranda yapay sınırlarla böldüğü tüm Arap halklarını birleşik bir devletin çatısı altında buluşturma ülküsü, 1960’lara kadar hem Arap dünyasının genelinde hem de Suriye özelinde güçlüydü. 1960’larla beraber de Arap milliyetçiliğinin pek çok ülkede çekiciliğini korumaya devam ettiğini belirtmekte fayda var. Pan-Arabizmin ürünü olan ve sadece Suriye’de değil, Irak’ta da iktidarı alan Baas ideolojisi ve partisi 1940’larda doğup gelişti.

ÜÇ KURUCU: BİR HIRİSTİYAN, BİR SÜNNİ, BİR ALEVİ
Tam da bir üst kimlik olarak Arap milliyetçiliğinin kapsayıcılığını simgelercesine, Baas Partisi 1940 yılında Şam’da Rum-Ortodoks inancından Mişel Eflak ve Sünni Selahaddin Bitar tarafından kuruldu, 1947’de İskenderunlu bir Alevi olan Zeki Arsuzi’nin de katılımıyla ilk kongresini yaptı.

Bu kongrede kabul edilen tüzük Baas’ın ideolojisine dair bugüne kadarki tek dokümandır, ki bu da Baasçılığın katı bir doktrinerlikten ziyade pragmatizme dayandığının bir işareti olsa gerekir. Gerçekten de Baas Partisi iktidara geleceği 1963 yılından sonra Pan-Arap milliyetçiliğinden uzaklaşıp Suriye milliyetçiliğine meyleder.

Biz gene 1940’lara dönelim. Baas’ın ideolojik köklerinden bahsetmek önemli, zira Suriye’de 1963’ten beri Baas rejimi hüküm sürüyor. Pratikte bir tek parti rejimi olan Baas iktidarına asıl rengini verense 1970’den 2000’e kadar ülkeyi yöneten Hafız Esad, yani Baba Esad oldu. Oğul Esad bir 10 yıl kadar görece istikrarlı bir şekilde ülkesini yönettikten sonra, 2011 başı itibariyle olan bitenleri her gün haberlerde izliyoruz.

Irak Baası’nı (bir başka deyişle Saddam Hüseyin diktatörlüğünü) deviren 2003’teki Amerikan işgali oldu. Bugün etrafındaki çember dört bir yandan daraltılan Beşar Esad yönetiminin kırılgan durumu, Baasçılığın Ortadoğu tarihinden silinmesi olasılığına güçlü bir şekilde delalet ediyor.

Peki nedir bu Baasçılık? Tüm Arap coğrafyasında 20. Yüzyıl’ın bakiyesi modernist, merkeziyetçi, seküler ve kendince sosyalizan rejimler yükselen (Ilımlı?) İslamcılık karşısında çöküyor. 70 küsur yıl önce bu rejimlerin/ideolojilerin ilk filizlendiği yer Suriye’ydi, o ilk filizin adı da Baas’tı.

BAAS İDEOLOJİSİNİN SACAYAĞI
Baas’ın kuruluş ideolojisi olan Pan-Arabizmin iki destekleyici yan unsuru sosyalizm ve sekülarizmdi. Baas’ın sosyalizmi elbette Marksizm-Leninizm’den çok farklıydı, nitekim 1958’de Suriye ve Mısır’ın birleşmesinin ardındaki sebeplerden biri de Baas’ın yükselen Suriye Komünist Partisi’nin etkisini kırmak istemesi olacaktı.

Baas sosyalizmi toplumsal eşitsizliğin azaltılması, özel mülkiyetin sınırlandırılması, yerli ve yabancı büyük özel firmaların kamulaştırılmasını öngörüyordu. Özel teşebbüs ve miras hakkının ise korunacağı belirtiliyordu. Baas’ın sosyalizm anlayışında Avrupa’nın proleterya diktatörlüğünü reddeden demokratik sosyalizminin, yani İkinci Enternasyonal’den Sosyalist Enternasyonal’e uzanan çizginin etkisi görülüyordu.

Baas’ın sekülerliği (biraz zorlayarak laikliği de diyebiliriz) de o dönem itibariyle bir ilke işaret ediyordu. Baas öncesi Arap milliyetçi akımlarının İslami bir niteliği vardı, Baas ise inancı ne olursa olsun herkesin eşit olacağı laik bir Arap toplumu kurmayı hedefliyordu. Ancak İslam’a önem vermekten de geri durmuyordu; Baas’a göre İslam “Arap ulusal kültürünün temel ve ayrılmaz bir parçasıydı”.

AZINLIKLAR İÇİN ÇEKİM MERKEZİ
Kuruluşundan itibaren Baas özellikle Suriye’nin azınlıkları için bir çekim merkezi oldu. Partinin sosyalist ilkeleri yoksul kırsal bölgelerde yaşayan azınlıklar için elbette ki, nüfusun çoğunluğunu oluşturan ve ülkedeki zengin sınıfın da mensubu olduğu Sünni halk için olduğundan daha çekiciydi. Keza dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi Suriye’de de dini azınlıklar laik bir rejimi varlıkları için güvence olarak görüyor, bu açıdan da Baas’ın etki alanına giriyorlardı.

1946’daki bağımsızlık Suriye için siyasi istikrar anlamına gelmiyordu, özellikle 1949-54 yılları arasında arka arkaya darbeler yaşandı. Bu darbeleri yapanlar da, darbe sonucu devrilenler de hep Sünni liderlerdi. Hafız Esad’ın iktidara geldiği 1970’e kadar toplam darbe sayısı 10’a ulaşacak, bundan daha fazla sayıda da başarısız girişim yaşanacaktı.

Karmaşa yıllarında seçimlerin yapılmasından da geri durulmuyordu. 1949 seçiminde 114 milletvekilliğinden yalnızca birini kazanan Baas varlık gösterememiş, ancak 1954 seçiminde 142 sandalyeden 17’sini kazanarak bir atılım yapmıştı. Baas artık Suriye siyasetinde rol oynamaya başlamış, bir yandan da parti mensubu subaylar orduda yükselmeye başlamıştı. 1954 seçiminden sonra politik dengeler hızla Baas lehine değişmeye başladı.

(Devam edecek…)

Sayfa Yükleniyor...