'Türk-İsrail ilişkileri düzeltilmeli'

ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, ABD'nin Arap dünyasındaki reform çabalarına, bu ülkelerin küresel pazarla daha etkin biçimde bütünleşmesi perspektifinden yaklaştığını söyledi. Biden, "İsrail-Türkiye ilişkileri de siyaset gereği düzeltilmeli" mesajını verdi.

'Türk-İsrail ilişkileri düzeltilmeli'

‘Girişimcilik, Değerler ve Kalkınma: Küresel Gündem’ kongresi hafta sonu İstanbul’da toplandı. Kısaca ‘Girişimcilik Zirvesi’ diye de adlandırılan etkinliğin ilki geçen yıl ABD’de düzenlenmişti, üçüncüsü de gelecek sene Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) gerçekleşecek. Kongre bu üç ülkenin ortak organizasyonu niteliğindeydi, Cumartesi günkü açılış töreninde sahnede her üçünün bayrakları yer alıyordu.

Ameliyat geçirdiği için kongrenin açılış törenine katılamayan Başbakan Erdoğan’ın yokluğunda Türkiye’yi TBMM Başkanı Çiçek ve bakanlardan Çağlayan ve Babacan temsil etti. BAE Ekonomi Bakanı da bu üç ismin yanı sıra bir konuşma yaptı. Ancak elbette ki herkesin gözünün üzerinde olduğu asıl konuşmacı, ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’dı.

Biden’ın neler söylediğine ve bunların nasıl bir bağlamda değerlendirilmesi gerektiğine geçmeden önce, özellikle Arap Baharı sürecinde izledikleri siyasetle ortaklaşan ABD, Türkiye ve Körfez ülkelerinin (ve tabii bunların nüfuzu altındaki, Arap dünyasının büyük kısmının) bu kongrede cisimleşen ekonomik ve siyasi ortaklığına değinmekte yarar var.

Bahsi geçen sacayağı Arap ülkelerindeki isyanları ve rejim değişikliklerini destekliyor bilindiği gibi. Ve rejimi değişen ülkelerin küresel ekonomik düzene daha iyi eklemlenmesi, küresel ekonomik ve siyasi düzenle daha barışık, uzun lafın kısası daha bir “sistemin parçası” ülkeler haline gelmesi amaçlanıyor.

Bu bağlamda söz gelimi İran’a yakın ve “sistem dışı” bir ülke olan Suriye’de rejimin değişmesine çok önem veriliyor. Kongreye Arap ülkelerinden gelen çok sayıdaki katılımcının arasında, Suriye muhalefetinin sembolü olan eski Suriye bayrağının rozetini taşıyanlar dikkatimi çekti.

İşte Türkiye’nin Arap dünyasına “model” olması tam da bu noktada devreye giriyor. Arap ülkelerinde, özellikle de “Bahar” yaşamış ülkelerde iktidara gelen pek çok ılımlı İslamcı parti Adalet ve Kalkınma Partisi’ne bakıyor. Küresel ekonomik krizden etkilenmemiş ve dünyanın en büyük 17. ekonomisi olan Türkiye’nin bu ülkelerde ekonomik nüfuzu bulunuyor ve Türkiye onları küresel ekonomiye entegre etmek konusunda önemli bir rol oynuyor. Türkiye’nin, Time’daki Erdoğan’la ilgili yazıya dahi konu olmuş televizyon dizileri üzerinden Arap dünyasındaki kültürel nüfuzunu arttırması, Arap turistlerin akın akın Türkiye’ye gelmesi de cabası.

TÜRKİYE’NİN EKONOMİK GÜCÜ VE ARAP BAHARI
Dolayısıyla, girişimcilik temalı bu uluslararası kongrenin aslında çok güçlü bir siyasi boyutu vardı. Çok sayıda yabancı katılımcı (aralarında Batı ve Doğu Avrupa’dan, Arap dünyasından ve az sayıda olmak üzere Asya ve Afrika’dan gelenler de vardı) Türkiyeli işadamları ve bürokratlarla buluştu. Türkiye’nin “Arap Baharı”na desteği ve Arap ülkelerindeki artan nüfuzuna koşut olarak, zengin Körfez ülkeleriyle beraber bölgenin başat ekonomik gücü olması önem arz ediyor. Tabii ki ABD (ve AB) için de.

Gelelim Joe Biden’ın konuşmasındaki anahtar unsurlara. Biden’ın, Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin düzelmesini dilemesi dikkat çekiciydi. Türkiye’nin Arap dünyasında ağabey rolü oynayabilmesi için İsrail’e kafa tutması gerekliliğinin muhakkak ki ABD’liler de farkındadır.

Ama ABD Başkan Yardımcısı sıfatını taşıyan birinin bunu böyle açıkça dile getirmesi düşünülemez, Biden siyaset gereği “bölgedeki iki en önemli müttefikimizin ilişkilerini düzeltmelerini ümit ediyorum” dedi.

Kongrenin teması olan girişimcilik ve bunun siyasi boyutları üzerine söyledikleri, Biden’ın, Arap dünyasındaki Türkiye destekli reform hareketleri ve taleplerine, bu ülkelerin küresel pazarla daha etkin biçimde bütünleşmesi perspektifiyle yaklaştığını gösteriyordu. Girişimcilerle demokrasi ve ifade özgürlüğü arasında bağlantı kuran Biden, girişimciliğin hür bir siyasi atmosfer yaratacağını ve bu atmosferde de inovasyonun gelişeceğini belirtti.

BIDEN: GİRİŞİMCİLİK VE ÖZGÜRLÜK EL ELEDİR
ABD Başkan Yardımcısı konuşmasında fikirlerin serbestçe dile getirilmesinin ve “farklı düşünmenin” öneminden söz etti. Herkesin aynı şekilde düşündüğü bir yerde ilerleme olamayacağını, insanların özgürce düşüncelerini ifade edemedikleri yerlerde farklı düşünmenin mümkün olamayacağını söyledi. Biden’ın aynı minvaldeki diğer sözlerinden örnekler verelim:

“Temel özgürlüklere dayanan bir sistem otoriterliğe karşı en etkili kalkandır… Yalnızca bir internet vardır ve hep açık kalmalıdır… Hükümetler “fikirler pazarını” serbest bırakmalıdır”. Tabii kongrenin düzenlendiği ülke göz önüne alınacak olursa, Biden’ın bu sözlerini biraz ironik veya manidar bulmak da mümkün. İronik mi yoksa manidar mı, bunun cevabını bulmak için de Biden’ın kafasının içini bilmemiz gerekiyor –ben maalesef bilmiyorum.

Kökeni 1. Savaşı sonrasında Woodrow Wilson’ın görüşlerine dayanan, serbest ticaretin milletler arasında barışı (ve siyasi özgürlüklerin gelişmesini) sağlayacağına yönelik klasik liberal bakışın izlerini taşıyan konuşmasında Biden, kadın haklarına da sayabildiğim kadarıyla üç kez değindi.

Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinde kadınların –özellikle seçme ve seçilme hakkı başlığında– durumlarının iyileştirilmesine yönelik son yıllarda kör topal da olsa bir takım adımlar atılıyor. Ancak bunlar çok yetersiz adımlar ve kadınların toplumsal statüleri açısından önemli bir ilerlemeden söz etmek mümkün değil.

BIDEN’IN KADIN VURGUSU VE GERÇEKLER
Biden’ın kadınların toplumsal statüsünün iyileştirilmesine bu denli vurgu yapmasını; her ülkede olduğu gibi Arap ülkelerinde de nüfusun yaklaşık yarısını oluşturan bu insanların ekonomik pazara dâhil olmasının önemi, söz konusu rejimlerin meşruiyetinin güçlenmesi ve elbette günümüzde insan hakları anlayışının geldiği nokta ile açıklamak mümkün.

Tabii şimdi bu konuda ayrı yazı bile yazılır ama, Kaddafi devrildikten sonra İslamileşen Libya, seçimlerin ertesinde İslamileşecek Mısır ve Esad devrildikten sonra İslamileşecek Suriye göz önüne alındığında, kadınların statüsü sorunsalının ABD dış politikasında birincil öneme sahip olmadığı kolayca anlaşılabilir –zaten öyle olması için de hiçbir sebep yok. Suriye’deki rejimin Arap dünyasındaki en laik rejimlerden biri olduğunu, ilkin 1976 yılında bir kadının kabineye alındığını not düşelim. Suudi Arabistan’da ise kadınlara seçme-seçilme hakkı yeni verildi, araba kullanmalarına ise halen izin verilmiyor.

Özellikle mi yapıldı bilemiyorum, ama ABD Başkan Yardımcısı’nın kadınların hak ve özgürlüklerini hararetle vurguladığı konuşmasını dinleyen kitlenin belki de yarısından fazlası kadındı. Bu tür bir kongreyi izleyecek doğal kitleyi (işadamları, bürokratlar, gazeteciler, akademisyenler vs.) kat be kat aşan bir kalabalık vardı, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin il-ilçe örgütlerinden çoğu kadın olmak üzere çok sayıda izleyici getirilmişti.

Kim bilir belki de Arap ülkelerinden gelenlere, Biden’ın sözleri eşliğinde, şu mesaj verilmek istendi: Bakın bizim kadınlarımızın da görünümü sizinkilere benziyor ama onlar toplumsal yaşamın içindeler, siz de kendi ülkenizde bunu yapabilirsiniz.

Sayfa Yükleniyor...