AK Parti ‘icraatlarımız teminatımızdır’

12 Haziran seçimlerine katılan partilerin yakın geçmişlerini ve vaatlerini inceleyeceğimiz yazı dizimizin ilk konuğu, alfabetik sırayı izlediğimiz için AK Parti…

14 Ağustos 2001’de, ekonomik kriz koşullarının siyasi ortamı darmaduman ettiği bir tarihte kuruldu Adalet ve Kalkınma Partisi, kısaca AK Parti (AKP kısaltması da yaygın biçimde kullanılsa da partinin resmi kısaltması olduğu için bu yazıda AK Parti diyeceğiz). Kuruluşundan 15 ay sonra düzenlenen seçimlerde, yalnızca iki partinin yüzde 10 barajını geçebilmesi sayesinde, yüzde 35 dolaylarında oy alarak ezici bir çoğunlukla tek başına iktidara geldi.

AK Parti’nin iktidarında 3 farklı kabine kuruldu: Abdullah Gül Hükümeti (Kasım 2002-Mart 2003), 1. Tayyip Erdoğan Hükümeti (Mart 2003-Temmuz 2007) ve 2. Erdoğan Hükümeti (Ağustos 2007’den bugüne). Seçim ve referandum performansı açısından Cumhuriyet tarihinin en başarılı iktidarlarından biri olan AK Parti geride kalan 8.5 yılda 2 genel seçim, 2 yerel seçim, 2 de referandumdan galip ayrıldı.

Milli Görüş’ün 4. partisi Fazilet Partisi’nin (FP) kapatılmasının ardından FP’nin “yenilikçiler” olarak adlandırılan nispeten genç kanadı tarafından ve merkez sağdan bir takım katılımlarla 2001’de kurulan AK Parti, kadro yapısı bağlamında önemli değişimler geçirdi. Kuruluşundan beri partide yer alan ve partinin, kimsenin üst üste 3’ten fazla kez milletvekili seçilemeyeceğine dair ilke kuralından ötürü 12 Haziran’da son defa seçimlere katılan çok sayıda isim bulunuyor (Tayyip Erdoğan dâhil).

Bununla beraber, az önce belirttiğimiz gibi kadro yapısında önemli değişimler de yaşadı AK Parti. 2001’de ANAP’tan istifa ederek AK Parti’nin kurucuları arasına katılan ve ilk AK Parti hükümetinde Başbakan Yardımcısı olan Ertuğrul Yalçınbayır, 1 Mart 2003 Irak tezkeresi konusunda kabinesiyle görüş ayrılığı yaşayarak parti yönetiminden ayrı düştü ve Erdoğan hükümetinde bakan olmadı. Yalçınbayır 2007 seçimlerinde milletvekili adayı da olmadı.

ANAP kökenli bir diğer siyasetçi, Gül ve 1. Erdoğan hükümetlerinde bakanlık yapan Erkan Mumcu 2005’te bir grup milletvekiliyle beraber partisinden ayrıldı ve ANAP’ın başına geçti. AK Parti’den istifa eden vekil sayısı hayli fazlaydı, bu sayede ANAP TBMM’de grup bile kurabildi. Partinin ve hükümetin önde gelen isimlerinden Abdüllatif Şener ise 2007’deki, ülkeyi seçimlere birkaç ay erken taşıyan Cumhurbaşkanlığı krizinin ardından milletvekili adayı olmamayı tercih etti, daha sonra da partisinden ayrılarak Partisi’ni kurdu.

MECLİS GRUBUNUN YARISI ELİMİNE EDİLDİ
AK Parti öte yandan, 22 Temmuz 2007 seçimlerinde, geçmişte sol-demokrat kimlikleriyle bilinen Ertuğrul Günay, Zafer Üskül, Haluk Özdalga gibi kimi isimleri TBMM’ye taşıdı. Önümüzdeki seçimlerde ise bu profildeki milletvekillerinden yalnızca Kültür ve Turizm Bakanı Günay yeniden aday. İşin aslı, meclisteki AK Parti grubu 12 Haziran’la beraber büyük bir revizyon geçirmiş olacak zira AK Parti’nin halihazırdaki 333 milletvekilinden 167’si (yani yarısı) aday gösterilmedi.

AK Parti kendini muhafazakâr demokrat olarak tanımlıyor. Siyasi yelpazenin tartışmasız biçimde sağ kanadında yer alan AK Parti’nin, 12 Eylül 2010 referandumundan beri milliyetçi ve muhafazakâr söylemini güçlendirerek git gide sağa kaydığını söylemek de mümkün. İktidara geldiğinden beri ekonomide piyasa odaklı, rant yaratmaya yönelik, özelleştirmeleri hızlandırıcı ve kamu hizmetlerinin piyasalaşmasını öngören politikalar izliyor.

Çalışanlar söz konusu olduğunda taşeronlaşma ve örgütsüzleşme göze çarpıyor. Bununla beraber hükümete yakın işçi ve memur sendikalarının üye sayısı AK Parti iktidarında yüzde 500’leri aşan oranda arttı.

SAĞLIK SİSTEMİNDE REFORM YAPILDI
Ancak AK Parti, iktidarı döneminde sosyal devleti anımsatan kimi uygulamaları da hayata geçirdi. Bu tür uygulamaların bazıları şunlar:

8.5 yılda en düşük memur maaşının 3.5 kat artması (enflasyon da tek haneli rakamlara indi), keza emekli maaşlarının artması, sağlık bütçesinin 4 kat artması, sağlık kuruluşlarının tek çatı altında toplanması, hekim hizmet odası sayısının arttırılarak hastanelerde kuyrukların azaltılması, aile hekimliği uygulamasının başlaması, yoğun bakım yatak sayısının 10 kat artması, anne ve bebek ölüm oranının önemli ölçüde düşmesi, ilaç fiyatlarının düşmesi, eğitim bütçesinin ve derslik sayısının artması, ücretsiz ders kitabı dağıtımı, devletin TOKİ vasıtasıyla ucuz konut üretimini arttırması.

Bunlara karşılık yoksulluğun azalmadığı, gelir dağılımındaki uçurumun büyüdüğü, işsizliğe çözüm bulunamadığı gibi eleştiriler de sıklıkla dile getirildi. Devletin yoksul yurttaşlara yaptığı aynî yardımlar da çeşitli gerekçelerle ve sıkça eleştiri konusu edildi (bu konudaki tartışmalarda “kömür” ve “bulgur” sıklıkla zikredilen ve simge haline gelen maddeler oldu). Örneğin, seçimlerde yoksulluk temasını merkeze alan ana muhalefet partisi CHP’nin lideri Kılıçdaroğlu’na göre AK Parti yoksulluğu ortadan kaldırmayı değil, yönetmeyi amaçlıyor.

HEDEFLER ÇOK İDDİALI
AK Parti bu seçimler için propaganda stratejisini “Hedef 2023” başlığı altında topladığı ve hayli iddialı hedeflere dayanan bir gelecek vizyonuna dayandırıyor. AK Parti’nin hedefleri arasında Türkiye’yi dünyanın en büyük 10 ekonomisinin arasına sokmak, kişi başına milli geliri 25 bin dolara çıkarmak, 500 milyar dolarlık ihracat, hızlı demiryolunu geliştirmek gibi başlıklar yer alıyor.

Gelecek vizyonunda İstanbul’a özel bir önem veren AK Parti, “çılgın proje” ve İstanbul’a iki yeni şehir gibi projelerle bir yandan rant ve istihdam yaratmayı amaçlıyor, diğer yandan da muhtemelen Anadolu’dan devam edecek olan göçle gelecek olanlara “yer açmayı” öngörüyor. Tarımda ürün fiyatlarının düşüklüğü ile mazot ve gübre fiyatlarının yüksekliğinden dolayı ve sübvansiyonların yetersiz olmasından ötürü kırdan kente göçün olanca yoğunluğuyla sürdüğünü ekleyelim.

İCRAATLAR TAMAM AMA…
AK Parti seçimlere yönelik propagandasında tamamen ve yalnızca “icraat” kavramını ön plana çıkarıyor. Türkiye’nin en önemli sorunu olarak kabul edilen Kürt meselesi ve seçimden sonra gündeme geleceği anlaşılan yeni anayasa konusunda ne yapacağına, yahut bir şey yapıp yapmayacağına dair dikkate değer şeyler söylemiyor. Reklamlarda hızlı trenden memnuniyet duyanlar, ilk kez uçağa binmenin heyecanını yaşayanlar, nitelikli sağlık hizmeti alıp bunun geçmişe göre büyük bir değişim olduğunu anlatanlar ve benzeri tiplemeler yer alıyor.

Yeni anayasa seçimlerden sonraki en önemli siyasi gündem maddesi olacağa benziyor ve AK Parti de muhtemelen, gerçekçi bir hedef olarak 330’un üzerinde milletvekili çıkarmayı hedefliyor. 330’un altında kalınması durumunda Anayasa’yı değiştirmek için muhalefetle işbirliği yapmak zorunluyken, mecliste 330-366 arasında sandalyeye sahip olmak olası bir değişikliği referanduma götürme imkânına sahip olmak anlamına gelecek.

MHP barajın altında kalmadığı sürece AK Parti’nin tek başına Anayasa’yı değiştirecek 367 sayısına ulaşması mümkün görünmüyor. Anketlerde oyu yüzde 12-13’lerde seyreden MHP’nin de baraj altında kalması pek mümkün görünmüyor. Öte yandan MHP’yi hedef alan “kaset” komplolarının amacının bu partiyi halkın gözünde itibarsızlaştırarak baraj altında bırakmak olduğunu öne sürenler var.

Ekonomide büyümenin sürmesi, inşaat sektörü başta olmak üzere pek çok sektörde büyük bir canlılık yaşanması, yatırımların hızla devam etmesi ve tüm bunların yarattığı rant ve istihdam, AK Parti’nin olası 3. dönem iktidarının ardındaki ana etmenler olarak görülebilir.

TOPLUMSAL MUHALEFET YÜKSELİŞTE
Ancak iktidarın kentli “okumuş” kesimler, aydınlar ve öğrenciler arasındaki popülaritesinin referandumdan beri hızla azaldığı gözlemleniyor. Kâh hapse atılan gazeteciler için, kâh git gide kısıtlanan internete özgürlük için, kâh üniversite sınavındaki şifre skandalına karşı, kâh kamu kudretiyle muhafazakârlığın dayatılmasına karşı ülkenin batısındaki büyük şehirlerde huzursuzluk, tepki ve toplumsal hareketlilik artıyor.

Peki bu durum tek başına AK Parti’yi 3. iktidar dönemi yolunda zorlar mı? Tabii ki hayır.

Sıradaki parti: Barış, Demokrasi ve Özgürlük Bloku

Sayfa Yükleniyor...