Arınç: Bu belgeye müstahak değiliz

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, “İrtica Eylem Planı” belgesinin demokrasiye ihanet olduğunu belirterek, “Biz buna müstahak değiliz. Üzülüyor ve utanıyoruz” dedi.

Abant Platformu'nun ''Demokratikleşme: 12 Eylül'den AB'ye Siyasi Partiler'' konulu bu yılki ikinci toplantısı Bolu'nun doğal güzellikleriyle ünlü, tabiat parkı Abant'taki Abant Palace Otel'de başladı.

'nin demokratikleşmesinde 4 ana kurumun yardımcı olması gerektiğini kaydeden Arınç, şöyle konuştu:

''Demokratikleşmenin o kurumlar içinde mutlaka özümsenmesi, içselleştirilmesi gerektiğini düşünüyorum. O kurumlardan bir tanesi ordudur. Ordunun mutlaka demokratikleşme sürecinde bu sürece uygun bir yapılanma, zihniyet ve anlayış içinde olması lazım. İkincisi mutlaka yargının, özellikle yüksek yargının düşünceleriyle yorumlarıyla içtihatlarıyla kararlarıyla demokratikleşme sürecine olumlu katkıda bulunması lazım. Üçüncü üniversitelerdir. Her gün Ankara'da sadece siyasi içerikli, ideolojik amaçlı konuşmalarla bir araya gelen sayın rektörlerimiz artık kendi asli görevlerine süratle dönmeli. Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu toplantısına katılmıştım. Orada 30'a yakın rektörümüz vardı. O toplantıda sayın rektörlerin konuşmaları, düşünceleri beni çok memnun etti. Üniversitelerarası bilmem ne kurulu diye zaman zaman bir araya gelerek, ateşli nutuklarla birbirlerini alkışlamalarla siyasi iktidarlardan hesap sormayı kendisine görev olarak bilen sayın rektörlerimiz çok şükür gitmiş, yerine bilim ve teknoloji konuşan çok değerli rektörlerimiz gelmiş.

22 yıl ceza avukatlığı yapmış bir insan olarak söylüyorum. Hakimler önüne gelen fikir suçlarında, isterlerse her sanığı beraat ettirebilirler, yeter ki özgürlükçü yorum yapsınlar, yeter ki ellerindeki ceza maddesine o gözle bakabilsinler. Öylesine cesur savcılarımız ve hakimlerimiz varmış, vardır ve olacaktır ki her zaman özgürlükçü yorumlarla kararlarını verebilirler.

Demokratikleşmenin önünü açacak dördüncü önemli kurum, medyadır. Bu kurumların kendi içerisinde 'deki demokratikleşme sürecine mutlaka katkı vermesi lazım. Demokrasi ancak siyasi partilerle mümkündür, demokrasinin asli unsurlarından birisi de siyasi partilerdir. Her siyasi parti değerlidir, her siyasi partinin düşünceleri değerlidir, çünkü onlar az olsun, çok olsun halkı temsil ediyorlar. Her siyasi partiye saygı duyulmalıdır. O var diye bir toplantıya gelmemek, o var diye sırtını dönmek, o elini uzattığı zaman elini karşılıksız bırakmak, o partiye bir saygısızlık değil, onun şahsında bütün siyasi partilere saygısızlıktır. Siyasi partiler halkın düşüncesini temsil ediyor. Ona karşı tepeden bakmak hiçbir zaman mümkün olmamalıdır.''

30 yılda birçok olayın yaşandığını belirten Arınç, ''Post modern darbeler, gizli açık, gece yarısı bildirileri var. Siyasi partileri kapatma var. İktidardayken kapatılan Refah Partisi, iktidardayken kapatılmak istenen AK Parti var. Siyasi parti rejimlerinde de değişiklikler oldu. Ama bir gecede hepsi birden yapılamıyor, süreç içerisinde yapılıyor. Alıştıra alıştıra, ucundan, kıyısından, gönüllerini yapa yapa, yumuşata yumuşata oluyor bunlar'' diye konuştu.

Anayasa Mahkemesi'nin verdiği bir kararda, ''TBMM'nin kurucu iktidarı temsil etmediği'' şeklinde bir ifade bulunduğunu ifade eden Arınç, şöyle devam etti: ''Yeni bir anayasa yapmak istesek, Allah muhafaza yeniden bir darbeyi gözlememiz lazım. Kurucu anayasa iktidarı yetkisine sahip başka kurumlar gösterilebiliyor Türkiye'de. Bu şartlar altında demokrasiye yürüyüş yapan bir topluluk var. Türkiye, dünyada dış politika, dış itibar açısından çok iyi bir noktaya geldiği bir dönemde, ekonomide çok iyi adımlar atılan bir dönemde. Ama biz bir yerde ele geçirilen bir belgenin sahte mi, gerçek mi olduğu tartışmasıyla uğraşıyoruz. Bir imza var, imzanın sahibi var. Bir kesim diyor ki 'bu gerçektir, belgedir, darbe hazırlığıdır', bir kesim de ısrarla 'bu sahtedir, oraya başkaları tarafından konulmuştur' diyor. Biz 2010'a yaklaştığımız bir zamanda Türkiye'de halen, bir yerlerde lahikalardan, andıçlardan, fişlemelerden sonra bir imzayla karşımıza çıkan bir belgeyi tartışıyoruz. Biz buna müstahak değiliz. Biz bundan çok da hoşlanmıyoruz, bundan dolayı üzülüyoruz ve utanıyoruz. Yeni Türkiye'de olmamasını arzu ettiğimiz, herkesin asli görevlerini yapmaktan başka bir şey olmaması gereken bir durumda, devam eden bir soruşturma içerisinde birisinin ofisinde ele geçirilen ama siyasi partileri ortadan kaldırmayı amaçlayan bir belge var. Hedef alınan bir siyasi parti var. O siyasi parti düşman, tehlike olarak ilan ediliyor. Oradaki partinin ismini değiştirin, bütün partilerin adını koyun, iktidarın adını değiştirin, bütün iktidarların adını koyun. Bu halkın iradesine karşı, halkın seçimine, Anayasa'ya, demokrasiye karşı büyük bir ihanetten başka bir şey değildir.

Şimdi Türkiye'yi meşgul eden bu olaya karşı sevinilecek bir şey de var. Ben artık küçük sevinçleri de önemsiyorum. Çünkü Türkiye'de, geçmişte birilerinin kaş çatması, birilerinin tepeden bakması, birilerinin öksürmesi bile rejim sorunu haline geliyordu. Biz küçücük bir kitapçığın biraz süratle fırlatılmasından bile 2 tane ekonomik kriz yaşamış bir ülkeyiz. Bu konuda artık Türkiye'de kimsenin kılı bile kımıldamıyor, işler yürüyor. Bu tartışmalar başka mecralarda yaşanıyor. Olmasaydı keşke, artık bu ayıpları yaşamasaydık keşke, bunu düşünecek insan sorumlu bir mevkide olmasaydı keşke. Ama resmi sıfat taşıyan insanların, görev üstlenmiş olan insanların en azından ülke ve ülkenin geleceği konusunda bu tür düşüncelere sahip olmamasını, biz ülkemiz açısından çok önemli görüyoruz. Bir taraftan soruşturma yapılıyor, bir taraftan hayat devam ediyor. Artık herkes, sabah kalktığında 'Hasan Mutlucan'ın türküsü var mı radyoda' diye radyoyu açma ihtiyacı duymuyor. İyi bir noktadayız. İyice küçülüyorlar, iyice güçsüzleşiyorlar, iyice artık kendilerini, öksürse bile alkışlayanların alkışlarından mahrum hale getiriyorlar.''

Sayfa Yükleniyor...