Başbakan Ahmet Davutoğlu, NTV'nin sorularını yanıtladı

Başbakan Ahmet Davutoğlu, NTV’nin canlı yayınında soruları yanıtladı.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, NTV'nin sorularını yanıtladı

Başbakan Ahmet Davutoğlu, NTV canlı yayınına konuk oldu.

Davutoğlu, Oğuz Haksever'in moderatörlüğündeki programda Mustafa Karaalioğlu, İsmet Berkan ve Seda Öğretir'in sorularını yanıtladı.

Oğuz Haksever: Adaylar belirlendi, bu sırada inceleyenlerin yorumları oldu. Birisi cumhurbaşkanına çok yakın isimlerin veya hısımlarının listede yer aldığı yolunda. Sayın Cumhurbaşkanı’ın bir dahili oldu mu listeye?

Öyle bir intiba veriliyor ki, sanki Sayın Cumhurbaşkanımızla biz yıllardır ayrı çizgideydik ve ayrı ekiplerle çalışıyorduk da ayrı ekipler bu aday tespitinde yarıştı, kime yakın adaylar olduğu konusunda bir ağırlık hesabı yapıldı ve bir sonuca ulaşıldı. Bu çok yanlış bir algı. Cumhurbaşkanımızın geçen sene en yakın çalışma arkadaşlarından biri bendim ve o başbakandı ve Dışişleri Bakanı'ydım. Onun ekibi benim ekibimdi; benim ekibim onun ekibiydi. Ben Başbakan olduktan sonra Sayın Cumhurbaşkanımız ile ‘Kimlerle çalışmak istersiniz?’ diye konuştuk. Yine Başbakanlık’ta bazı arkadaşlar kaldı, bazıları Cumhurbaşkanlığı’na gitti. Davutoğlu’nun ekibi Cumhurbaşkanı’nın ekibi gibi bir ayrı yaptım, doğu değil; gerçekleri de yansıtmaz. Bu insanlar arkadaşlarımız aynı muhabbetle Cumhurbaşkanımıza da bana da bağlılar.

"CUMHURBAŞKANIMIZIN YANINDA OLMAYAN..."

Hatta geçtiğimiz MYK’da da ‘Cumhurbaşkanımızın yanında olmayan benim yanımda da olmasın’ dedim. Ekip olarak bir dava yolculuğu ekibi olarak Cumhurbaşkanımızın ekibi Başbakanın ekibi diye bir ayrım bizim yaklaşımımızda olmaz. Ama devletin kurumsal işleyişi olarak benim yerimde bellidir, Cumhurbaşkanımızın yeri de bellidir. Anayasal olarak Cumhurbaşkanımızın siyasetin üstünde ve tarafsız bir konumdadır. Dolayısıyla listelere müdahil olma gibi bir durum söz konusu değil.

"BAZI HASSASİYETLERİ YANSIMIŞ OLABİLİR"

Cumhurbaşkanımıza yakın denilen isimlerin çoğu da benim yıllardır birlikte olduğum arkadaşlar. Bana yakın diye yazılan arkadaşlarımızın çoğu da geçmişte Cumhurbaşkanımızın Başdanışmanlığını yapmış arkadaşlar. Cumhurbaşkanımızın bazı hassasiyetleri tabii ki yansımış olabilir. Ben 12 yıl Cumhurbaşkanımızla birlikte çalışmış hassasiyetlerini de en yakından bilen benim, benim hassasiyetlerimi de en yakından bilen Sayın Cumhurbaşkanımızdır.

"SADECE TEBESSÜM EDİYORUM"

Dolayısıyla bazen konuşmanda anlaşılan sadece bakışlarla bir takım meselelerin çözülebileceği rahat bir ilişkiden bahsediyoruz. Bu yorumları okuyunca sadece tebessüm ediyorum. Bütün aday belirleme sürecinde benimde üst kurullarımızdan esas aldığı kriterler oldu. Bana kimle yakın diye bir kriter bu süreçte söz konusu olmadı.

Seda Öğretir: Listenin genelinde geçmiş dönemlere oranla yıldız isimlerin olmadığı göze çarpıyor. Bunun nedeni acaba geçmiş deneyimlerin olumsuz etkisinden mi kaynaklanıyor? Yoksa yalnızca partililik ve güvenilirlik kıstasları yüzünden mi böyle?

Bu adaylar içinde sanatkar da var, yazar da var. Burada bir yıldız ekip gibi bir görüntü ortaya koymaktansa, Eflantun’un çok sevdiğim bir prensibi vardır; adalet her şeyin hakkını vermek ve olması gereken yere koymaktır. Sadece popülerlik üzerinden aday belirlemeye başladığınızda o kişileri popülerlik üzerinden de kaybedebilirsiniz. Siyasette popüler arayışı bir müddet sonra popülizme yönelir. Kısa dönemde etki yapayım diye çıkaracağınız isimler aynı kısa dönem mantığıyla devre dışı kalabilirler. Biz flaş isimlerin ötesinde AK Parti’nin bir omurgası var, geleneği var ve bu gelenekte süreklilik sağlayacak unsurlar... İki, bu geleneği yenileyecek entelektüel, sosyal birikime sahip unsurlar. Bunların bir kısmı şimdi bilinmiyor ama iki sene sonra belki sıradan gibi görünen isimler en popüler siyasetçi haline dönüşecek. Bunlara bu şansı vermek lazım. Yeni nesil siyasetçinin devlet adamının devreye girmesi lazım.

"BENİ GAZETECİ ZANNETMİŞLERDİ"

Ben başdanışman olarak görevi ilk aldığımda genel yayın yönetmenleriyle yapılan toplantıda Irak Savaşı öncesi o toplantıda olanların çok azı beni akademik yayınlarla ilgilenenler tanıyordu, bir kısmını da beni gazeteci zannetti.

"SİYASETTE EN BÜYÜK AFET"

Bilinir olan isimlerde şöhret öne çıkıyor. Şöhret siyasette en büyük afet. O şöhret dürtüsü bilinir olmak ile kesiştiği andan itibaren bilinir olma kaygısı ile davranan başka bir siyasi elit çıkıyor. Ben bu geleneğin sürekliliğini kimlerle devam ettirebilirim, kimlerle yenileyebilirim ona baktım. Bunun için de ehliyete, liyakata ve öze baktım.

"ŞÖHRET PEŞİNDE DEĞİLİZ"

Üçüncü bir unsur da bu geleneği kimlerle çeşitlendirebilirim. Hakan Şükür gibi isimlerse kastedilen bizden ayrılmış olmasından değil, popülarite için söylüyorum, şu andaki listede Markar Eseyan’dan Orhan Miroğlu’na, Muhsin Kızılkaya’dan Ozan Ceyhun’a kadar yelpazenin çeşitliliği çarpıcı. HDP listelerine bakanlar, yeni unsurları görüyorlar ama bu isimlerin bir kısmı o zamanki BDP’de siyaset yaptığını da, bazılarının MHP’de siyaset yaptığını, bazılarının CHP’de yaptığını unutuyorlar.

Listelerde bu unsurların hepsi var. Ama şöhret oldukları için  bilinir oldukları için değil, şu ana kadar sergiledikleri siyasi performans ve en önemlisi de sosyal etik performansı dolayısıyla seçildiler. Bu 550 kişinin hepsi aynı değerdedir, hiç kimsenin özel bir konumu yok. Şöhret peşinde değiliz, hizmet ve belli bir felsefeyi yerleştirme peşindeyiz.

Mustafa Karaalioğlu: Bu milletvekili oluşturduğunuz genel listeden seçtiğiniz liste ile 4 yılı taşıyabilecek bir mimari gözettiniz ve karşılığını alabildiniz mi? İstediğiniz insan kaynağı oluştu mu? Keşke şunlar da olsaydı diyeceğiniz isimler de var mıydı?

Diğer partilerden farklı olarak AK Parti, hem niceliksel olarak hem niteliksel olarak aday zenginliği ile bu sürece girdi. 6 bin 230 aday... Toplamda üst kurul olarak 116 saat çalıştık. Bir keresinde 19 saat aralıksız toplandık ve tek tek bunları yaptık. Mimari oluşturmak önce gözlemle başlar. Genel başkanlık görevini aldıktan sonra kongreleri başlattık. Dışişleri Bakanı olarak sürekli yurtdışında olmaktan seçim dönemleriyle sınırlı bir teşkilat tabanı ilişkimiz vardı. Yeni bir işe başlarken yeni öğrenme ‘Oldum diyen aslında öldüm demiştir’. Her şey, yeni bir süreç.

"SEKİZ AY İÇİNDE RESMİ ÇEKTİM"

Kongrelerde 50’yi aşkın ile gittim ve tek tek gözlemledim. Uçak indiği anda protokol sırasındaki düzen esnasında kişilerin yaptığı gözlemlerden başlayın gençlik kollarına kadın kollarına kadar bir birikim oluştu. Sonra başka ziyaretler vesilesiyle gittiğim yerlere yerelin ve vilayetlerin resmini çekme imkanı buldum. Hemen arkasında temayül yoklaması yaptık. O temayül yoklamaları önüme geldi, ilde yaptığım gözlemlerle bunları yan yana koydum. Arkasından grup başkanvekillerimizden rapor istedim. Katılım, komisyonlar vs. Yetmedi, ilk defa bu sene iki yeni uygulama başlattık. Birisi başbakan, genel başkan olarak il başkanlarının tümünü tek tek dinledim. İkinci bir uygulama STK’lar. Bize oy versin vermesin, yakın olsun olmasın, bütün STK’lara temayül yaptık. 115 bin kişi oy kullandı ve ‘Kimi görmek istiyorsunuz?’ dedik. 8 ay içinde bütün bu resmi çektim. Bu kanaatim dışında üst kurullarda belli isimler üzerinde yoğunlaşıyorsunuz.

"GOOGLE GİRİN, SON KONUŞMASINI ÇIKARIN"

Sonra eğer isimlerde aynı kalitede üç isim varsa kamuoyu anketi yaptırdık. Kamuoyu şirketi gitti alanda ‘Kim en fazla bilinir, sevilir?’; anketler ilçeler bazında yapıldı. Tereddüt ettiğimizde kaliteli iki aday, az bilinen isimlerde 'Google’a girin, son konuşmasını çıkarın’ dedim ve son konuşmalarını dinledik. Üslubu nasıl, edebi nasıl, hitabeti nasıl, beden dili nasıl; bunlarla karar verdik birkaç ilde. Bazı illerimizde daha iyisini arayalım dedik. Herkes yeni isimler ortaya attı ve listede olmadığı halde aday yaptığımız isimler var. Özellikle başka arkadaşlarımızın önünü kesmeyeyim diye aday olmayan arkadaşlarımızı aday yapmadık. En iyiye ulaşmaya çalışıyorsunuz.

"MUTLAKA ÜZÜLEN OLMUŞTUR"

Bir de sizin siyasette mutlaka görmek istediğiniz isimler var. Onlar kamuoyunda tanınmayabilir, temayüllerde düşük çıkabilir ama siz ulusal ölçekte onun Türk siyasetine katkıda bulunacağını biliyorsunuz. Dolayısıyla sizin zihninizdeki insan dokusu ile toplumdaki talep arasında bir optimizasyon yapıyorsunuz. Bu arada tabii bu bir satranç oyunudur rakiplerinizin hamlelerini gözetiyorsunuz. Haber geliyor, biliyorsunuz... Nerede kimin çıkacağını o zaman son gün dahi listelerde şu hamleye karşı şunu yapsak daha iyi olur diye iller arasında kaydırmalar yaptık. O gece eve gittiğimde ben insan olarak elimdeki bütün verileri ve kabiliyeti buraya döktüm. Bundan sonrası artık tevekkel edilir ve yola çıkılır. Mutlaka üzülen olmuştur, listede kendini görmek isteyip göremeyen olmuştur. Onlarla da başka yerde yollarımız kesişecektir.

SEÇİM TAHMİNİ

İsmet Berkan: 7 Haziran tahmininiz nedir?

Ben hiçbir zaman doğrudan bir seçim tahmini yapmadım. Kılıçdaroğlu’nun ‘Yüzde 35 benim hedefim’ demesi en zaaf noktadır. Benim üst limitim yok. ‘Yüzde 99’ bile desem yüzde 1’lik bir kesime ben kalben hitap edemeyeceğim demektir. Ben hiçbir vatandaşımızın kalbine giremeyeceğimizi düşünmüyorum. Bana en düşman, en ağır eleştirenler dahil, bütün vatandaşlarımızın kalbine ben girebileceğimizi düşünüyorum. Alt limit diye bir şey zaten, olmaz. İktidar olmaktır bizim hedefimiz ve olacağız.

"BAŞARISIZ OLDUĞUMU HİSSETTİĞİMDE..."

Oğuz Haksever: Selefiniz oran vermezdi ama bir başka meydan okuma tarzı vardı. Sizde öyle bir şeyler söyleyebilir misiniz?

Tabii ki, birinci olamazsak şu anda kadar bana verilen emanetin hakkını veremediğimi düşünür, başka bir arkadaşımıza bunu tevdi ederim. Ben makamın peşinde koşmadım, makam neredeyse beni kovaladı. Başarısız olduğumu hissettiğimde, başarılı olduğunu düşündüğüm bir arkadaşıma bu emaneti devretmek benim için en kutsi görev olur. Bunu da bir lütuf gibi değil, olması gereken şey o olduğu için yaparım. Bakalım bu rahatlıkta Kılıçdaroğlu, Demirtaş, Bahçeli bunları kullanabilecekler mi? Şu andaki performansları da zaten yüzde 35’i çiziyor kendisine, birinci olamayacağının farkında.

Seda Öğretir: HDP’nin bazı anketler barajı geçtiği söyleniyor. Özellikle Doğu ve Güneydoğu’da AK Parti’nin bazı oylarına talip olduğu HDP’ye geçtiği bazı oyların ifade ediliyor. Size gelen araştırmalar var mı HDP’nin oy oranına ilişkin efendim?

Bir kere bu demokratik bir yarış geçerlerse tebrik ederiz ve Meclis çatçısı altında hep birlikte çalışırız. Ama şimdiden HDP’ye söyleyecek bir çift sözüm var. Geçmezlerse bunu bir meşruiyet sorunu haline dönüştürmemeleri lazım. Biz nasıl geçmelerinden razı olacaksak, onlar geçemezlerse o neticeden razı olmalılar. Kuralları belli bir yarışa gireceksiniz ama o yarışın kuralları içinde başarısız olduğunuzda bu yarışın sonuçları gayrimeşrudur demeye kalkarsanız olmaz.

"BUKALEMUN SİYASET"

Hakaret olarak algılanmasın ama “bukalemun siyaset” tabirini kullanayım. Bazı yerlerde aşırı marjinal, sol, ateist gruplar; bazı yerlerde muhafazakar adaylar bir araya geldiğinde nasıl bir ekip harmonisi olacak ben merak ediyorum. Bazı yerde eski ulusalcılar, bazı yerde eski marksistler... Bence HDP bir proje olarak Sryzia’dan hareket ederek bir başka alana kendini taşımak istiyor. Etnik-milliyetçi partiden daha marjinal grupları etrafına toplayan protest bir partiye dönüşme çabası var. Bunu Başbakan olarak değil, bir siyaset bilimci olarak söylüyorum. Ama protest hareketler başta cazibe oluşturur ama bir siyaseti yürütmeye başladığınızda merkezkaç güçleriyle uğraşmakta zorlanmaya başlarsınız. Ben de ilgi ile izliyorum.

"KENDİ YOKLUĞU İLE MİLLETİ TEHDİT ETMESİN"

Ama bir proje olmasınlar ona dikkat etsinler. 'de AK Parti’nin önünü kesmek için her seçim sonrası bir proje uygulandı. 2002’de Genel Başkan siyaset dışında tutuldu. 2004’te “Genç subaylar rahatsız” diye şimdi bir partiden aday olan gazeteci manşet attı gazetesinde. 2007’ye girmeden Danıştay saldırısı arkasından Cumhuriyet mitingleri ve e-muhtıra. 2009 seçimlerine gitmeden önce parti kapatma davası. 2011’den sonra kaset skandalıyla CHP’de bir değişimle Kılıçdaroğlu projesi devreye sokuldu. Daha önce az bilinen bir isim devreye girdi ama tutmadı, tutmayacak. HDP ve Demirtaş şimdi bir proje gibi ama dediğim gibi ilgi ile takip ediyorum. Ama kimse kendi yokluğu ile milleti tehdit etmesin. Ben olmazsam, Meclis’te bu Meclis gayrimeşrudur diyerek ya da psikolojik baskı uygulayarak sonuçlara etki etmeye kalkmasın.

"O BALAYINDAN SONRA NİKAHI BOZMAYA KALKMASINLAR"

Bizim hedefimiz bir kere, başkasının başarısızlığı üzerinde siyaset yürütmüyoruz. Biz özneyiz, onlar nesne. Biz ne olduğumuzu ortaya koyuyoruz, onlar ise bazen anti AK Parti, bazen anti Erdoğan, bazen anti Davutoğlu bazen başka şeylerle ne olmamaları üzerinden siyaset yürütüyorlar. Siyaseti belirleyen 'de AK Parti’dir. Şimdi bir balayı havasındalar bir ekip olarak. Eğer o balayı sonrasında değişirse nikahı bozmaya kalkmasınlar, demokrasi ile kıydıkları nikahı devam ettirsinler. “Bu seçimde yenildik, gelecek seçime hazırlanalım” desinler. Kazanırlarsa Meclis’te demokratik bir mücadeleyi hep birlikte yürütürüz.

Mustafa Karaalioğlu: Henüz seçim beyannamesini açıklamadınız ama 3 dönemdir iktidar olmaktan kaynaklanan doğal vaatleriniz var, verilmiş sözleriniz var. Çözüm süreci HDP bağlamında önemli. Ama son zamanlarda biraz bu güvenlik özgürlük dengesinde ibrenin güvenlikten yana kaydığı, dolayısıyla Güneydoğu’da bu HDP’nin tek başına girmekten kaynaklanan bir avantajı olacağı ve AK Parti’nin bu listelerle Güneydoğu’da çok karşı atak yapamadığına dair bir analiz var. Ne dersiniz, bir risk bekliyor musunuz Güneydoğu’da?

Bir kere özgürlük-güvenlik dengesinde bir sapma olmadı. Burada HDP’yi öncelikle kendisini bir öz eleştiriye zorlayacağız. 6-7 Ekim olayları yaşandı. Bir anda barış güvercinleri gibi kendilerini takdim edenler, aynı kadro 6-7 Ekim’de Güneydoğu vatandaşlarımıza hayatı zehir ettiler. Balkonlardan gençleri attılar, öldürdüler, işyerlerini yaktılar. Eğer biz güvenlikle ilgili bazı tedbirler almak durumunda kaldıysak, bunun müsebbibi 6-7 Ekim olaylarını çıkarak Demirtaş’tır. O halkın üzerine baskı olmamış olsaydı, ben Başbakan olarak okuduğum hükümet programında İç Güvenlik Reformu diye bir şey gördünüz mü?

"DEVLET OTERİTESİ DEĞİL, KAMU DÜZENİ DEDİM"

Ama 6-7 Ekim olayları yaşanmamış gibi yapamayız biz. Öyle yaparsak Türkiye'yi Irak’a, Suriye’ye çevirirler. Kimlik siyasetine dayalı partileşme veya kümelenmeler çok tehlikeli. Bu tehlikeyi biz sokaktan aldık, çıkardık. Türkiye'nin özgürlükleri muhkem kılabilmesi için güvenlik, kamu düzeni... Devlet otoritesi demedim hiç, kamu düzeni dedim çünkü kamu hepimiziz. Bir kamu düzeni olmadığı zaman ne olacağını Suriye’de, Irak’ta, Ukrayna’da görüyorsunuz. Biz güvenlik değil, kamu düzeninin inşası için bazı düzenlemeler yapmak zorunda kaldık. Bu kalışımızda HDP’nin kışkırtıcı politikalarıyla oldu. 12 yıllık AK Parti’ni tanımı yapılacak olsa en temel özelliği özgürlükçü niteliğidir.

"KAZANAMAZSAM KİTAPLAR YAZARIM"

Şu anda Türkiye'de kimse 8 Haziran günü istenmeyen bir sonuç doğarsa asker müdahale edebilir diye bir kanaat taşıyor mu? Sayın Demirel, Başbakanlık koridorlarında Menderes’in ruhu dolaşıyordu diye hissiyatını özel sohbetlerde ifade ettiği söylenir. Ben böyle bir kaygı taşımıyorum. Kazanırsam görevime devam edeceğim, kazanmazsam -ki düşük ihtimal- kim kazanırsa ona devredeceğim ben de kitaplarımı yazacağım. Sonra belki bir daha gelir uğraşırız. Ama kimsenin zihninde 8 Haziran’la ilgili bir kaygı yoksa, bugün bunu AK Parti sağladı.

"İSTANBUL'DA ÖZGÜRLÜK ŞARKILARI OKUYAMAZLAR"

Bugün Doğu’da Güneydoğu’da HDP Kürtçe propaganda yapabiliyorsa bunu AK Parti sağladı. Bugün o belediyelerde bizim de tasvip etmediğimiz bazı uygulamalar dahil. Aslında bir özgürlük ortamı içinde o belediyelerde değişimler yaşandı. Ama aynı HDP ve arkasındaki örgütsel yapı ve belediyeler köy köy gidip insanları tehdit ederlerse İstanbul’da gelip özgürlük şarkıları okuyamazlar. Gidip orada bir takım önemli şahsiyetlere ki -elimizde veriler var- sizin aşiretten ya da gruptan şöyle oy çıkmazsa sonra hesaplaşırız gibi bir şey söyledikten sonra İzmir’de barış türküleri okuyamazlar. Kimse Türkiye'yi otoriter ya da bilinmez çizgilere götüremez.

BAŞKANLIK SİSTEMİ

İsmet Berkan: Başkanlık sisteminin seçim beyannamesinde ne şekilde yer aldığını daha önce anlattınız. Artık nihai halini de yazdınız herhalde.

Evvelsi gece milletvekili adaylarının listeleri tamamlandığında bir akşam daha erken saatte eve geldik ama ertesi sabah 7 saatlik ticaret ve sanayi şurasını yaptık. Akşam 7’de de Bakanlar Kurulu’nu burada topladık. Gece buradan ayrıldığımda saat 2’ydi. İlk taslağını bizzat kaleme almıştım, şimdi ona bir ince işçilik yapacağız. Özellikle demokratikleşme, özgürlükler ve yeni Anayasa ve başkanlık sistemi de dahil kaleme alacağız. Yarın öğleden sonra seçim strateji komisyonunu toplayacağız. Seçim beyannamesini önümüzdeki hafta tamamlayıp yine önümüzdeki hafta büyük aday tanıtımı ile birlikte kamuoyuyla paylaşacağız.

"PARLAMENTER SİSTEM SAKATLIKLA MALÜL DOĞDU"

Herkes başkanlık konusunda kişiselleştirerek ve belli konjonktürel hususları öne çıkarak tartışmaya çalışıyor. Muhalefet ve burada çıkarak kısır bir döngüye giriyor. Yapacağımız şey esas itibariyla Anayasa’nın özgürlükçü karakteri ve insan haklarına dayalı temelidir. Ben hep muhtevayı özü formdan önemli görürüm. Özde bir sakatlık varsa form yürümüyor. Parlamenter sistem özünde Türkiye'de sakatlıkla malül doğdu. Olsaydı parlamenter sistem, bu kadar darbe olmazdı ve Cumhurbaşkanlığı makamı bu kadar güçlü kılınmazdı. Cumhurbaşkanlığı makamı güçle donatıldı çünkü hep Kenan Evren gibi bir Cumhurbaşkanı olacağı tasavvur edildi 12 Eylül’de. Oyunu bozan Sayın Abdullah Gül’ün ve sonrada Sayın Cumhurbaşkanımızın halk oyuyla gelmesi. Temelinin insan odaklı, özgürlükçü, insan haklarına dayalı temelini iyi kurduktan sonra üzerinde sistem, mekanizma daha sağlam oturur. Özünde de başkanlık sistemini anlatırken bir yönetim formu şeklinde değil, onun özünü dokuyan, insan odaklı, özgürlükçü karakteri ile birlikte ele alacağımız bir çerçeve çizeceğiz.

Oğuz Haksever: Sayın cumhurbaşkanı ile görüştünüz zaten kendisi de söyledi. Sizin götürdüğünüz ve bizzat kalem aldığınız bu bölüme rütuşları var mı? 

Cumhurbaşkanımızla her konuyu istişare ettiğimiz gibi bunu da ederiz. Bunda bir anormallik yok. Benim başkanlık sistemi ile ilgili olan kanaatlerimi Sayın Cumhurbaşkanımız biliyor, ben de onun kanaatlerini biliyorum. Seçim beyannamesine gireceği zaman, belli olduğu için ben de bu konuyu netleştirdim ve bunlarla ilgili istişare ettik. Zaten örtüşen fikirler, bir ayrışma olmadı. Hayatımda içselleştirmediğim hiçbir fikri savunmadım hayatımda. Meydana çıkıp bir fikre çağıracaksam; önce o fikri zihnimde dokurum, çıktığım zaman inanmış olarak çıkarım. Dolayısıyla bu çerçevede de Türkiye'de gerçek bir parlamenter sistem işleseydi ve bu sistemi savunanlar parlamenter sisteme tehdit geldiğinde savunsalardı 12 Eylül sabahı, 28 Şubat akşamı, e-muhtıra zamanı savunsalardı parlamenter sistem Türkiye'de işlerdi ve kimse de başkanlık sistemini gündeme getirmezdi. Burada iki tercih arasında değiliz. Askeri müdahalelerle malül hale getirilmiş çarpık bir yapı ile başkanlık sistemi arasındayız. Bu partilerin demokrasiye sahip çıkmaması sebebi ile 2007’de çıksalardı Cumhurbaşkanı’nın yetkilerinin azaltılması üzerinden parlamenter sisteme dönüş fikri vardı ilk Anayasa çalışmaları yapıldığında. Önemli olan millet iradesinin siyasi sisteme yansıması. Şimdi Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilmiş ve bu pratik başlamışsa doğru olan bu sistemin başkanlık sistemi yönünde evrilmesi ama başkanlık sisteminin de çağdaş, demokratik ve özgürlükçü niteliği ile uygulanması.

Seda Öğretir: İçinde başbakan olmayan bir sistem için Başbakan olarak oy isteyeceksiniz.

Aslında etik olarak saygı duyulması gereken bir konu diye düşünüyorum. Seçime gidiyorsam doğru olan netse onu söylerim. Türkiye'nin şu anda bu sistemi yenileme ihtiyacı var. Başbakanım diye bu koltuğu koruyacağım diye bu ihtiyacı göz ardı etmem. Ama Başbakanlık görevini yaparken de bu görevi zayıflatacak hiçbir açıklamaya veya tavra müsamaha göstermem. Cumhurbaşkanımız “Buradan bir emanetçi başbakan çıkarmayacağız” dedi. Özal veya diğerleri de bu netlikte çıkarılmış olsaydı Başbakanlık sistemi bu kadar zayıflatılmış olmazdı.

Güçlü Başbakan, güçlü bir Cumhurbaşkanı ikisinin de çalıştığı bir sistem öngörüyoruz. Ben de ona cevaben; siyaseten emanetçi değiliz, dava emanetini üstlendik. Emanetiniz emanetimizdir. Ama bilinsin ki, Türkiye'de yeni bir restorasyon sistemine ihtiyaç var. Siyasal sistemin bütünüyle yenilenmeye ihtiyacı var. Ben bunu söylemiş biri olarak Başbakanlık koltuğuna oturduk diye saplanıp kalmam. Ama bu koltuğu millet bana emanet etmişse bunu da tartışma konusu yapmam. Şimdi seçime giderken halka en doğru şeyi en doğru zamanlama ile söylemek lazım. Anayasa çok taraflı bir sözleşmedir. O sözleşme gereği Meclis’e giren herkesle bir mutabakat ve Anayasa için konuşmaya hazırız. Ama bu kadar acı tecrübeden sonra "Türkiye'de mükemmel işleyen bir parlamenter sistem var, biz bunu değiştirtmeyiz" demesinler. Teklifleri neyse onu getirsinler. O zaman o tabloya tekrar bakarım millet iradesiyle başkanlık sistemine geçene kadar koltuğumun hakkını veririm. Sistem değişirse o konum neyi gerektiriyorsa onu yaparım.

Mustafa Karaalioğlu: İki lider başkanlık konusunda açık tavır koymuş durumdasınız. 7 Haziran bu bağlamda diğer oylama karakterinin yanında bir başkanlık referandumu anlamı taşır mı sizce?

Biz yeni Türkiye ifadesini kullanırken siyasal sistemin, yargının, yasamanın, bütünüyle bu işleyişin yenilenmesi teziyle ortaya çıktık. Bu Anayasa sözünü biz 2007’de verdik ama o zaman engellediler. 2011’den sonra Anayasa referandumu yapılırken de 4 partiden eşit sayıda katılımcıyla, ama bir yere gelemedi. Şimdi yine Anayasa iddiasıyla çıkıyoruz. Ümit ederiz, halkımız bize bu çoğunluğu verir. Verdiği zaman yeni bir Anayasa ve içinde o Anayasa'nın özüne uygun bir başkanlık sistemini günde getiririz. Bu güce erişirsek ilk yapacağımız muhalefet partilerini bu konuda diyaloga davet ederim. Bütün toplum kesimlerini davet ederim. Hangi görüşte olursa olsun, bir daha millet iradesi üzerinde bir otoritenin egemen olmaması için eteğinizde ne varsa koyun. Bir mutabakat hasıl olması durumunda zihnimizdeki modeli tartışa tartışa olgunlaştırarak özgürlükçü bir Anayasa ile başkanlık sistemine geçişin temel taşlarına dokunmaya başlarız. Eğer bu güce ulaşamazsak o zaman yine “Gelin buradaki aksak hususları birlikte toplayalım” diye çağrıda bulunuruz. Ama ne benim ne de Sayın Cumhurbaşkanımızın geçmiş birikimi ve sahip olduğu devlet ahlakı şu sistem içinde de bir kriz yönetimine yol açmaz.

İsmet Berkan: Zihninizdeki tasarıda kuvvetler ayrılığı anlayışı nasıl?

Özgürlük, insan hakları ve insan odaklı çerçeveyi anayasanın temel ilkeleri olarak koyduktan sonra bu esasta bütün unsurları ile tanımladıktan sonra bu özgürlükler alanı içinde bu özgürlükleri yansıtacak bir siyasal sistem. O formun özgürlüğü koruyan unsurlarından biri de hiçbir gücün denetimsiz olmaması. Türkiye'de ben başbakan olarak parlamenter sistem doğru işlemiş olsaydı, sorumlu benim. İmza yetkisi bakımından tümüyle sorumluluk Başbakan’ın üzerindedir. Denetim var yani. Başkanlık sistemini otoriterliğe yol açar parlamenter sistem, demokratiktir ya da tam tersi. Sistemin kabuğu özünü doğru okumak ve herkesin o özde anlaşması önemli. Türkiye'de Asyatik tarzda bir başkanlık modeli Türk demokrasisinin olaştığı düzey bakımından mümkün değil. Zaten Cumhurbaşkanımız da dahil hiç kimse bütün gücü elinde tutacak bir yetki peşinde koşamaz.

Oğuz Haksever: Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na verilen teklif çok eleştirilmişti, o aynı mı?

O genişletilecek. Şu olabilse keşke bagajlarımızı bir kenara koyalım, nasıl bir Türkiye özlüyoruz? Birisinin bir sisteme karşı çıkması oraya gelemeyecek korkusundan olduğunda benim nezdimde bir kıymeti yok. Başkanlık sistemi olursa bizden hiçbir zaman bir başkan çıkmaz diye bakıyorsa biri, ben buna saygı duymam. Ya da başkan hep bizden çıkar diye savunana da saygı duymam. Biz kendi tecrübelerimizden bunu üretebiliriz. Keşke 2003’te, 2007’de parlamenter sistemi doğru bir yere oturtabilseydik.

FENERBAHÇE OTOBÜSÜNE YAPILAN SALDIRI

Oğuz Haksever: Fenerbahçe futbol takımının otobüsüne yönelik saldırı ile ilgili iki kişi gözaltına alınmıştı, serbest bırakıldılar. Bu soruşturma ne kadar zor Sayın Başbakan?

Olayın olduğu saatlerde bir üst kurul toplantısındaydık. Hemen toplantıya ara verdik. Vali ile İçişleri Bakanımızla “Derhal üzerine gidin” dedim. Ben çocukluğumdan beri Fenerbahçeli biri olarak hemen derinden hissederek müdahil oldum. Trabzonspor olsaydı da müdahil olurduk hemen, bir fark gözetmiyorum. Bizi ilgilendiren iki boyutu var sporun, belli bir ahlaka dayanan bir faaliyet olması bakımından onun korunması. Biz hükümet olarak ne yapılması gerekiyor da elimizden gelen her şeyi yapalım, Türkiye'de sportif centilmenliğe zarar gelmesi; bir kaygımız bu. İkinci kaygımız, adliye saldırı ve arkasındaki şeylere baktığımızda özellikle spor üzerinden bir gerilim yaratarak kaotik bir ortam oluşturmak isteyen unsurlar var mı? Maçtan dönerken olayın olduğu yer tespiti zor bir alanda yapılıyor bu saldırı. Şoförümüze de teşekkür ediyorum cesur davranışı dolayısıyla, hem de sağlık ve sıhhat diliyorum. Bu iki kişi gözaltına alındı. Adli kontrolle serbest bırakıldılar. Yakından takip edeceğiz. Bir kere bütün kulüplere son açıklamaları ve gösterdikleri dayanışma dolayısıyla teşekkür ediyorum. Seçimlere giderken de spor üzerinde gerilim yaratma çabalarına karşı bütün taraftarlarımızı birlikte davranmaya ve bu çerçevede sporda şiddete karşı ortak bir tutum sergilemeye davet ediyoruz.

Mustafa Karaalioğlu: Genelde Türkiye'nin tedbirsiz davrandığı bir konu Gülen Grubu, “Paralel yapı” meselesi. Ne kadar büyük bir tehditle karşı karşıyayız? Fethullahçı örgüt şeyiyle ilgili dava açıldı, iade süreci başladı. Tehditle ilgili mücadele perspektifinizde bir değişiklik oldu mu?

Oğuz Haksever: Milletvekili listesi hazırlarken o taraftan bir eleme yaptınız mı?

Eleme yaptık tabii, genel bir eleme yaptık. Çok ince eleyip sık dokuyarak bağlantılar, irtibatlar var mı, bunları düşünmek bizim görevimiz. Ben milletten 550 kişi için oy isteyeceğim, her birinin yaptıkları bize yazacak. O anlamda ciddi bir eleme hali oldu. Tedbir çerçevesinde aslında güç bir müddet sonra doğru alanda kalkmadığında yozlaştırıcı bir etki yapıyor. Devleti şu veya bu yolla yönetme çabası darbe teşebbüsüdür. Bu ister üniformalı olsun, isterse dini ya da laik, hangi yapı olursa olsun dışarıda yapılanıp devlet içine organize girmişse memur alımlarındaki sınavların sorularını çalmaya başlamışsa bu devleti ele geçirme operasyonudur. Devleti ele geçirme operasyonu yapan kim olursa olsun ona karşı tedbirli olmak bu makamda bulunanlarına asli görevidir. Bir kez bu şekilde devlet ele geçirildiğinde artık milletin iradesi değil tartışılamaz bir örgütsel yapının KCK yapısı da böyle. Seçilmiş belediye başkanı var ama yanında başka birisi başka bir yapı adına onu yönetmeye çalışıyor.

"ERTESİ GÜN SUİKAST TERTİP EDECEK BİRİSİ OLSA..."

Şu anda etkilerinin kırılmış olması; ÖSYM’de, KPSS’de attığımız adımlar var. Bu yapı veya başka bir yapı benim önüne birisi bir isim getirdiğinde şu veya bu bakanlıkta benim hesap vermek durumunda olan ben veya arkadaşlarım dışında bir güç onda belirleyici olmuşsa onu saf dışı etmek bizim görevimizdir. Özellikle yargı süreci çok hızlandı. İşlenen suçlar bir kopya çekilme ne olmuş değil. Birinin yapabileceği en büyük ahlaksızlık eşit şartlarda sınava giren iki taraf arasında etnik mezhebi veya ideolojik şekilde ayrım yapmak. KPSS sınavına girecek vatandaşlarım arasında bana ertesi gün suikast tertip edecek birisi olsa, o sınava ve diğer sınava girmişse ben önce o sınavın neticesini kabul ederim, suikast yapacaksa onun hukukunu ayrıca engellerim. Siz kader yazıcı değilsiniz. İnanıyorsanız, kaderi yazan bellidir. Ama siz oturduğunuz yerden şu şu isimler, şu bakanlığa girecek dolayısıyla şu sorular ona verilecek şu şu kişiler yükseltilecek onların yükselebilmesi için de şu kişilerin itibarları zedelenecek onlarla ilgili şeyler çıkartılacak bunu yapan kişiye çok da masum bir şey yapıyormuş gibi muamele yapılmaz.

Oğuz Haksever: O zaman Ali Demir sizde hayal kırıklığı yarattı diyebilir miyiz?

Kim bu işe karışmışsa, kim bulaşmışsa kardeşimiz olsa affetmeyeceğimiz bir durumdur. Yargı süreci devam ediyor ama bizim yaşadığımız tecrübe bunun varlığını gösteriyor. Devleti bürokrasi mi yönetecek? Devleti siyaset yönetir, o da icazeti milletten alır.

BALYOZ DAVASI

Seda Öğretir: Balyoz davası bir kere daha sonuçlandı ve kumpas ve aldatıldık gibi ifadeler duydu kamuoyu. Muhalefetin de uzun zaman yan yana yürüdünüz, nasıl fark etmediniz gibi eleştirileri var. Siz bugün Başbakan olarak mağdurlarla bir araya gelmeyi düşünür müsünüz?

Tabii, ben her bir vatandaşımla her yerde bir araya gelirim konuşurum. Bunların bir kısmı da benim Harp Akademileri’nde derslerimden birçok subayda olabilir. Dikkatimi çeken Türkiye'de siyaset dışında güç kullanmak isteyenlerin kontrol etmek istedikleri şey hep hukuk olmuştur. Yargıyı kontrol edelim, onun üzerinden güç kullanalım. Yargı sistemin tuzudur. Ama maalesef Türkiye'de belli kesimler şu veya bu gerekçe ile yargıyı denetim altına almaya çalıştı. Biz bu denetim ortadan klasın diye 2010 referandumuyla bir kişi bir oy sistemini getirdik HSYK’da. Yeni bir yargı reformu stratejisi hazırlıyoruz, seçim beyannamesinde bir kısmı yer alacak bunların. Yargıyı mutlaka bu tür konjonktürel müdahalelerin dışında tutmak lazım. Şunu da unutmayalım ki, son 12 yılı biz yaşadık. Bunun bir kumpas olması Türkiye'de asker-sivil ilişkisinin 12 yıldır hiç şeysiz yürüdüğü anlamına gelmiyor. Şu anda komuta kademesinde bütün arkadaşlarıma takdirlerimi ifade ettim. Bir daha bundan geriye dönüş olmaz. Veya polis üzerinden güç kullanılarak siyaset egemenlik altına alınmaması için yargının önce hükümetten veya yürütmeden bağımsız olması lazım ama başka bir etkiden de bağımsız olması lazım. Sistemin bütünü itibariyle Anayasa’yı küçük küçük yamadık, olmadı. Baştan aşağı soğukkanlı biçimde istemin bütününü hep birlikte konuşalım seçimden sonra önümüzdeki 100 yılın Türkiyesini düşünerek davranmamız lazım.

Oğuz Haksever: Şimdi haklarını arama sürecine girecekler ama iktidarın bir telafi girişimi olabilir mi?

Bu konuları Genelkurmay Başkanımızla da hep konuşuyoruz. Ama Türkiye'nin TSK içinde askeri yargı bakımından kendi işleyişi var. O süreçler neyi gerektiriyorsa o olur. Onun dışında bir talebin gündeme gelmemesi lazım.

"NE AYRILIRIZ, NE YALNIZ HİSSEDERİM"

Mustafa Karaalioğlu: Bülent Arınç, Cemil Çiçek gibi çok tecrübeli arkadaşlarınız 3 dönem kuralı nedeniyle parlamento siyasetten çıkacaklar. Büyük eksiklik değil mi sizin için, yalnız hissetmiyor musunuz kendinizi?

Bir kere yanımızdan ayrılmıyorlar. Makamlara bağlı kurulmuş ilişkiler değil ki ayrılalım. Ne ayrılırız, ne ben kendimi yalnız hissederim. 3 dönemle ilgili ne senaryolar çizildi. Hiç istifa edene, kıyamet koparan oldu mu? Ahlak abidesi olarak Türk siyasetine geçtiler bu arkadaşlarımızın hepsi. CHP'de en ufak bir kaymanın nasıl fırtınalara yol açtığını, CHP'nin omurgasında durduğu zannedilen insanların bir anda nasıl savrulduklarını gördünüz. Bizde de olabilirdi tek tek kırgınlıklar küslükler ben doğal görürdüm insani olarak. Olmaması bu mayanın sağlamlığını gösterir. 4 yıl sonra hepsi yeniden milletvekili adayı olabilirler. 4 yıl içinde de benim en fazla güvendiğim, akıllarına başvurduğum bürokratik akil insan olarak devam edecekler. AK Parti olağan kongrede MKYK içinde MYK içinde yer alırlar ama kesinlikle süreçten düşmeyecekler. Dışarıdan bakanlık konusu tabii ki ihtimal dışı değil. Ama yeni arkadaşlarımızın çok değerli arkadaşlarımız var önleri açmak lazım. Teşkilatlarda büyük bir yenilenme sebebiyet veriyor. Güç bir grup insanın elinde dolaştığı zaman o grup bir müddet sonra bir şeye yönelik yozlaşmaya. Ama güç ne kadar çok el değiştirirse ortak akıl bu şeyi tanımlar. O bakımdan yeni unsurların taze kan olarak sürdürmesi eskimeyen unsurlarında burada bulunması bizim siyasi kültürümüzün gücünü gösteriyor. 70'li ben üniversiteye giderken CHP'de siyaset yapanlar hala devam ediyorlar. Yapsınlar, Allah uzun ömür versin ama siyasetin kendini yenilememesini izin vermek lazım.

BABACAN'IN KONUMU

İsmet Berkan: Seçimlerden sonra yeni ekonomi yönetimi daha doğrusu Ali Babacan'ın konumu?

Neden dış politika yönetimi demiyorsunuz, siyaset yönetimi eğitim yönetimi demiyorsunuz?

İsmet Berkan: Orada siz varsınız zaten.

Bir ülkede bir yönetim olur onu da Başbakan temsil eder. Ekonomi yönetimi diye ayrı bir yönetim yok, eğitim yönetimi diye ayrı bir yönetim yok. Ali Bey'in başarı çizgisi aynı şekilde devam eder. Biz bir ekibiz. Ekip olduğunuzda Başbakan olarak yaptığım her açıklamada sağımda ve solumda bakan arkadaşlarımı bulundurdum. O ekibe dayanıyorum onlarla birlikteyim. Son 12 yıl içinde yapılan her şey AK Parti'nin ortak aklının kararıdır. Ali Bey'in bakan olsun olmasın mutlaka katkıda bulunacağı tek bir yönetim vardır.

SAVCININ ŞEHİT EDİLMESİ

Oğuz Haksever: Mehmet Selim Kiraz olayı efendim. Örgütün taşeron olduğu yolunda yaygın kanaat var. Bu konuda bağlantılara ulaşabildi mi devlet?

Soruşturma derinlemesine sürüyor. Seçimlere giderken veya kritik aşamalarda bu tür saldırılar gündeme geldi hep. Bu anlamda bir örgüt bir taşeron örgüttür. Dünyada bu tür yöntemlerle iktidar değişikliği dünyada mümkün mü? Şu anda dünyanın hiçbir yerinde bu mümkün değil.

Buna rağmen bu yapılar varlıklarını sürdürebiliyorsa mutlaka bazı dış mihraklar bunları günü geldiğinde kullanabilecekleri bir araç olarak gördükleri için varlıklarını sürdürebiliyorlar. Bir dönem uykuya çekiliyorlar sonra "hadi uyanın" dendiğinde bir anda uyanıyorlar ve bu saldırılar gerçekleşiyor. Bu yapının bütün bağlantıları en derinine kadar incelenip gereken önlemler alınacaktır. Bir kere daha savcımıza rahmet diliyorum.

"CANLI BOMBA DA OLABİLİRDİ"

Seda Öğretir: Adliyelerde güvenlik meselesi de bu konuyla birlikte tartışılır oldu. Avukatlar "etiketlenmek istemiyoruz, savcılarda aransın" şeklinde. Avukatların sesi size ulaştı mı?

Birisi avukat kisvesi ile adliyeye girmişse bütün avukatlar potansiyel suçludur diye ne ben söyledim, ne de böyle bir yaklaşımımız var. Benim yeğenim de avukattır. Ama şu makamda kendileri otursa iki terörist, avukat kisvesi ile aranmadan girmişler ve savcımızı şehit etmişler. O savcımız şehit edilirken canlı bomba da olabilirdi. Arama dışında ne tedbir düşünebilirlerdi? Tek şey aramak. Bu olay yaşanmadı savcımız şehit edilmemiş gibi davranamayız. Gelen herkes aranacak ki, kimse avukat cübbesi veya savcı cübbesi altında giremesin. Havalimanlarına girerken nasıl kontrol noktasından geçiyorlar ve bir şey söylemiyorlarsa niye adliyeye girerken bu bir sıkıntı olsun. Bu olay oldu, biz böyle bir yeni tedbir düşünmedik. 15 gün sonra başka bir benzer cinayet daha işlense önce onlar sorar. Akıllarında başka bir yöntem varsa onu söylesinler. Bütün bu kritik stratejik kurumlarımızda güvenlikte nerede aksama var, onları denetleyeceğiz ve belki bu binalarda tekrar nasıl güvenlik önlemi alacağız düşüneceğiz. Bunu bir ideolojik tartışmaya bir çatışma dönüşmeden karşılıklı uzlaşı anlayışı içinde ortak düzenimiz için ne gerekiyor birlikte yapalım.

"BÖYLE BİR TUZAĞA DÜŞMEDİK"

Mustafa Karaalioğlu: Sayın Kılıçdaroğlu belli ki CHP bu seçimler ekonomi ve sosyal politikalar ağırlıklı bir temaya odaklanmış durumda. Bir takım açıklamalar da yaptı. Nasıl değerlendiriyorsunuz? CHP önerilerini yararlanılabilir buluyor musunuz?

Seçimlere giderken iktidar partileri ve muhalefet partileri için iki tuzak vardır. İktidar partileri için tuzak seçime gidiyorum. Üç ay var, popülist bir politika takip edelim. Buna seçim ekonomisi diyoruz, bütçe dengelerini göz ardı eden popülist uygulamalar. Biz böyle bir tuzağa düşmedik. Yapabileceğimiz her şeyi bütçe disiplini içinde yaptık. Emeklilerimize yaptığımız 100 TL'lik zam çok büyük bir rakamdır. Muhalefet için tuzak nasıl olsa iktidarda değilim yarımda olacağım belli değil dolayısıyla bol keseden vaat edeyim. Keseyi bollaştıran biziz ama kullanmaya kalkan o. Yaptığı şey hani 91'de seçime giderken iki anahtar vereceğiz dendi biz hala o gün verilen vaatlerin sosyal güvenlik sistemine yaptığı yüklerin bedelini ödüyoruz. Kılıçdaroğlu bu tuzağa düştü. Ya bu vaatlerle iktidara gelirim ya da gelmem. Gelmezsem bir kaybım yok zaten. Gelirsem nasıl olsa AK Parti hazineyi doldurdu Türkiye'de ekonomi iyi 4 yıl içinde bunu birilerini memnun ederim sonrasına bakarız. İşte bu sorumsuz siyasetçinin yapacağı iştir. Biz bu yolu hiçbir zaman takip etmedik ve etmeyeceğiz. 8 Haziran'da da ben yine bu görevi sürdüreceğim. Onu bildiğiniz zaman bütçe dengelerini rahatsız edecek bir adım atmazsınız.

ÖĞRETMEN ATAMALARI

Seda Öğretir: Öğretmenlerle ilgili çok soru var atama ile ilgili...

Ama yaptık öğretmen atamasını 15 bin atamayı Ocak ayında yaptık. Erkene alarak yaptık, şimdi de yaz aylarında yapacağız.

"KAFAMDA DEMLERİM"

Mustafa Karaalioğlu: 7 Haziran akşamı için kafanızda bir balkon konuşması oluşuyor mu?

Ben her konuşmayı kafamda demlerim. Bir yere de yazmam o gün yaklaştığında onu da demleriz inşallah.

ORTA GELİR TUZAĞI

İsmet Berkan: Son 4-5 yıldır bu orta gelir tuzağını girmişiz gibi duruyor. Siz bir dizi paketler açıkladınız bir perspektifimiz var mı bizim şu tarihten itibaren orta gelir tuzağından yukarı çıkmaya başlayacağız gibi.

Dünyada şu anda orta gelir tuzağı yok. Var ama sorun o değil şu anda. Orta gelir tuzağından düşük gelire düşme tuzağı var. Eskiden dünya ekonomisi büyürken orta gelire ulaşan ülkeler bir üst sınıfa sıçrayacağım hesabı yaparlardı. Şimdi ya bulundukları yerde tutunmaya çalışıyorlar ya da geriye düşmemeye gayret ediyorlar. Türkiye'yi orta gelir grubuna çıkaran bizdik. Şimdide bunu 15 bin dolara daha sonra kademeli olarak çıkarmayı hedefliyoruz. Bütün vilayetlerimiz organize sanayi bölgesi istiyorlar. Hepsine yeni teşvikler üzerinden yatırım şevki var. Bizim yapmamız gereken 10 bin'lerden 15 binlere çıkmak için seçimlerden sonra ilk ele alacağımız hususlardan biri mesleki eğitimi yeniden yapılandırmak. Bizim en büyük pazarımız AB krizde, diğer pazarlarımız iç savaş içinde. Ben 2018 gibi bu dönüşüm programları sonucunda bu hedeflerin gerçekleşeceğine inanıyorum.

SAVCI SAYAN YORUMU

Oğuz Haksever: Deniz Baykal'ın tutkulu bir savunucusuydu Savcı Sayan İzmir'de 7.sırada. Önünüzde geldiğinde kim bu diye düşündünüz mü?

Yok. Savcı Bey'i tanıyoruz, şahsen de tanıyorum, televizyon programlarındaki performansıyla da tanıyorum. Hiçbir adayı tek başına değerlendirmedik. Bütün bir kadroyu birlikte düşünerek kararlar aldık. Savcı Bey'in katkısı ile biz 7'yi alırız orada diye düşünüyorum 2. Bölge'de. Ayrıca Kılıçdaroğlu'nun karşısında da bu siyaseti bilen en önemli güç. 

SON ANKETLER

Mustafa Karaalioğlu: Son anketlerde sizin için dikkat edilmesi gereken veya endişe edilmesi gereken tablo çıkıyor mu?

Bir kere gördüğünüz gibi gayet tempolu ve rahat hissediyorum. Kendinizle, siyasetinizle ve halkla barışık olmanız önemli. Bu anketler daha değişir ama genellikle anketler tempo artıkça bizim lehimize değişme ihtimalinin daha yüksek olduğu. Bu anlamda bizi tedirgin eden bir anket yok şu ana kadar. Ama öyle de olsa böyle de olsa en doğru olanı gücümüzün yettiğince yapmak bizim vazifemiz.

Sayfa Yükleniyor...