Ergenekon'da sanık avukatları salonu terketti

İkinci ''Ergenekon'' davasına katılan 28 sanık avukatı, ''savunma üzerindeki baskı ve engellerin kaldırılması, yargılamanın hukuka uygun, adil şekilde yürütülmesi'' için dilekçe vererek, duruşma salonunu terk etti.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkmesi'ndeki duruşmada konuşan tutuklu sanık Cumhuriyet gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay, 19 Ocak'ın Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in, 24 Ocak'ın Uğur Mumcu ve Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan'ın, 31 Ocak'ın Muammer Aksoy ve 7 Şubat'ın Çetin Emeç'in katledilmelerinin yıl dönümü olduğunu söyledi.

Balbay, bu yıl dönümünde öldürülenlerin yakınlarının ''cinayetlerin failleri bulunsun'' dediklerini ifade ederek, ''Failler bulunamıyor, gizli tanıklar unutuluyor. Cinayetlerin, varlığı bile henüz kanıtlanmayan 'Ergenekon terör örgütüne' bağlanıyor. Katledilenlerin çoğu Cumhuriyet gazetesi yazarıydı. Bu örgüt hem Cumhuriyet'i bombalamış, hem de iki yöneticisi bu davadan yargılanıyor'' dedi.

Balbay, merhum Bülent Ecevit'in rahatsız olduğu döneme ait dosyaların mahkeme tarafından istendiğini anımsatarak, ''Bunun davaya nasıl bir katkısı olacak? Bir gazeteci olarak o dönemi 'ağabey' dediğim Cüneyt Arcayürek ile gün be gün izledim'' diye konuştu.

''Terör örgütü üyesi olmak'' suçundan tutuklu yargılandığını ifade eden Balbay, örgüt yöneticisi olduğu öne sürülen altı kişinin ise tutuksuz yargılandığını dile getirdi.

Tutuklu sanık Mustafa Dönmez de Gölbaşı, Zir Vadisi ve Poyrazköy'de çıkan toplam üç sis kutusunun kameraya alınıp fotoğraflarının çekilmesini ve karşılaştırılmalarını istedi.

Dönmez, 12 ve 13 Ocak tarihlerinde Zir Vadisi'nde kazı olmayıp ''polislerin kendi elleriyle koymaları ve almaları olduğunu'' ileri sürerek, bu tarihlerde olay yerinde Amerikalılar ve MİT personelinin de bulunduğunu savundu. Dönmez, mahkeme tarafından orada olan 20 aracın hangi kuruma ait olduklarının araştırılmasını talep etti.

Yine kendi tespitine göre olay yerinde 108 kişinin olduğunu, ancak tutanakta 17 kişinin imzasının bulunduğunu belirten Dönmez, kazı çalışmalarından bir gün önce de köylülerin polis görünümlü insanların bu bölgeye gelerek malzeme koyduklarını gördüğünü ileri sürdü.

Dönmez, bu bölgeye ait MOBESE kayıtlarının da istenmesini talep ederek, ''Hakkımdaki iddiaların hiçbiri doğru değil. Ben beraatımı istemiyorum. Bu malzemelerin nasıl konulduğunu, nasıl iftira atıldığını ispatlamak istiyorum. Askeri görevin kimi zaman masada, kimi zaman da zindan olduğunu sanıyorum'' dedi.

Bugünkü oturuma katılan 28 sanık avukatının imzasının bulunduğu bir dilekçeyi okuyacağını belirten tutuklu sanık Levent Ersöz'ün avukatı Ali Rıza Dizdar, ıslak imzalarının bulunduğu dilekçeyi önce mahkeme heyetine sundu, ardından da okudu.

Savunma üzerindeki baskı ve engellerin kaldırılması, yargılamanın hukuka uygun ve adil şekilde yürütülmesi için talepte bulunacağını ifade eden Dizdar,''yargılamanın başından beri eşi ve benzeri bulunmamış bir şekilde savunma haklarının engellendiğini, davada görev yapmaya çalışan avukatlar üzerinde yıldırma ve sindirme amaçlı baskılar uygulanmaya çalışıldığını'' savundu.

Dizdar, duruşma salonunun İstanbul'a 100 kilometre uzaklıkta olduğunu, haftada 4 gün yapılan duruşmaların sabah 9'dan gece yarılarına kadar sürdüğünü, bunların avukatların görevlerini icra edebilmelerini ortadan kaldırdığını öne sürdü.

Savunma avukatları ve izleyicilere duruşmalara katılmalarında her defasında cezaevi koşullarının dayatılmaya çalışıldığını belirten Dizdar, avukatların cezaevi yerleşkesine girişte önce araçlarının arandığını, duruşma salonuna girerken de hukuka aykırı olarak üzerlerindeki ceketleri ve kemerleri çıkartılarak x-ray cihazından geçtiklerini, cihazın sinyal vermesi karşısında paçalarının kontrol edildiğini, elle aranarak onurlarının zedelenmeye çalışıldığını iddia etti.

''Yargılamanın olağanüstü niteliği bir kez daha anımsatılarak savunmanın iradesi daha giriş kapısında kırılmaya, teslim alınmaya çalışılmaktadır'' diyen Dizdar, dosyaya gelen evrakların, taraması yapılmadan ve yargıç izni olmadan savunma avukatlarına verilmediğini, böylece avukatların belge asıllarına ve delillere ulaşma haklarının hiçe sayıldığını anlattı.

Dizdar, savunma dokunulmazlığı kapsamında sanık ve avukatları tarafından yapılan beyanlar hakkında derhal suç duyurusunda bulunularak savunma hakkının ortadan kaldırılıp baskı altına alınmaya çalışıldığını kaydederek, şöyle devam etti:

''Daha onlarca örneğini verebileceğimiz hukuksuzlukların giderilebilmesi için gerek sanıklar ve gerekse biz avukatların istemleri zaman zaman karara bağlandığı halde bugüne kadar olumlu hiçbir gelişme ve sonuç elde edilememiştir. Varlık nedeni gerçeklerin ortaya çıkarılmasına hizmet etmek olan biz savunma avukatlarının, görevini ifa edemez bir konuma düşürülmek istenmesine sessiz kalamayacağımız tartışmasızdır. Yargılamanın tarafsız ve bağımsız bir şekilde yürütülmesi ile görevli sayın heyetinizi, hukuk ve yasaya aykırılıkların izleyicisi olmak değil, adil yargılama sonucu sağlanacak adaletin aktif temsilcileri olmak yüceltecektir. Adına yargı yetkisini kullandığınız Türk halkının sizden beklentisi budur.''

Dizdar'ın dilekçeyi okumasının ardından avukatlar başka bir talepte bulunmayarak duruşma salonunu terk ettiler.

Taleplere ilişkin görüşünü açıklayan İstanbul Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel de tutuklu sanıklar Cihan Arık ve Muzaffer Öztürk'ün adli kontrol altına alınarak tahliyelerini istedi. Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün, talepleri değerlendirmek üzere duruşmaya ara verdi.

Sayfa Yükleniyor...