Karayılan: Ne Ergenekon'u kardeşim?

Murat Karayılan’la görüşen gazeteci Serdar Akinan, “Ergenekon dağa çıktı” iddiasının Kandil’i kızdırdığını söyledi. Karayılan, Akinan’ın sorusuna karşılık “Ne Ergenekon’u kardeşim? Bilgimiz dışında bir şey olmaz” demiş.

Akşam gazetesi yazarı Serdar Akinan, PKK’nın Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan’la Kandil Dağı'nda görüştü.

Gazeteci Serdar Akinan, Murat Karayılan’a seçim süreci ve Kürt sorununun çözümü konusundaki görüşlerini sordu.

NTV’de yayınlanan “Yazı İşleri”ne katılan Serdar Akinan, Ruşen Çakır’ın sorularını yanıtladı.

Ruşen Çakır’ın soruları ve Serdar Akinan’ın bu sorulara verdiği yanıtlar şöyle;

Röportaja nasıl tepkiler geldi?
Tahmin edebileceğin gibi 'nin polarizasyonu tepkilere yansıyor. Şahsıma ve gazeteye yönelik çok sert tepkiler de var. Bu süreçte Murat Karayılan’la görüşme, kritik bir görüşmeydi. O açıdan olumlu tepkiler de geldi.

Cemil Bayık, Duran Kalkan kendi medyalarına röportaj veriyor ama Türk medyasına geldiği zaman sadece Murat Karayılan konuşuyor. Niye hep Karayılan?
Yürütme Konseyi Başkanı biliyorsun. Kongre seçimi yapıldı, iki yıllığına tekrar seçildi. Belirgin bir şekilde Karayılan öne çıkmış vaziyette. Türk medyasına çok sık çıkmıyorlar. ‘Bunu çok daha sık yapmamız gerekiyor’ dediler. Karayılan bu konuda tamamen örgütün sözcüsü konumuna gelmiş vaziyette.

Burada başlığa çıkartılan neydi?
ABD, Kürtleri kurban etti. Benim yaklaşık bir yıldır başvurum vardı, Kandil’e gitmek için kanallarla uğraşıyordum. Son üç aydır Suriye ve Lübnan özelinde Ortadoğu’daki gelişmeleri takip ettiğim için -zaten sen de tahmin edersin- söyleşiden sonra uzun bir sohbet edilir. Merakla ne olup bittiğini anlamaya çalışıyor. Ve bunu çözümlerken elbette kendi hareketi açısından da ne olup bittiğine dair kafa yoruyor. Gerçekten çok derinlikli okumalar yapıyor. 'Ortadoğu’da haklı bir kalkışma var, fakat batılı sistem bunu bir şekilde restorasyon haline getirip raf ömrü dolmuş, otokratik liderleri değiştirip yeni bir tablo ortaya çıkarmaya çalışıyor. Dolayısıyla bu tabloda Türkiye'ye biçilen rol, özellikle AK Parti’ye biçilen rol, ılımlı İslam rolü. Bu konuda, AK Parti’nin en üst kreması diyelim, bu kesimin ABD Başkanı Barack Obama’yla özellikle Amerikan sistemiyle bir şekilde bu rol model özelliğini koruması konusunda mutabakata vardığını, buna mukabil Kürt konusunda da ‘sen gereğini yap’ şeklinde bir kararlaşmaya vardıklarını söyledi. Benim aldığım fotoğraf şu; 2011 yılını çözüm yılı olarak görüyor ve bu konuda Öcalan’ın verdiği 15 Haziran tarihini hazırlıkla karşılıyorlar. Gördüğüm şu ki, sadece bir eylemsizlik sürecinin fiili açıdan kendileri açısından sona ermesi değil, topyekün bir saldırının başlayacağı hazırlığı içindeler. Dolayısıyla bu onlar için önemli bir eşik.

12 Haziran’da seçim olacak, 3 gün sonrası yani...
Aylardır İmralı’da yapılan görüşmelerde üç başlıkta anlaşmışlar. Bu anayasa komisyonunun kurulması, bu geçiş süreci ile ilgili bir takım yapılar... Aç ayrı konuda Öcalan’la bir mutabakat sağlanmış, ikna olmuş bu heyet. Bir şekilde siyasete bunu yansıtamadığı için bunu sokakta karşılığını görmedikleri için diyorlar ki 'Öcalan’ın verdiği tarihin bununla ilgisi var.' Elbette 12’sinden sonra bir balkon konuşması bekleniyor, eğer öyle olursa sonrasında belki bu olmayabilir.

Sabah gazetesinde bir manşet var, ‘Ergenekon dağa çıktı’. Mutlu Çölgeçen’in haberi. Diyor ki, iki ayrı tarihte 2 Mart’ta ve 4 Nisan’da iki kişi PKK’nın Ankaralılar grubu -Cemil Bayık ve Mustafa Karasu’yu kastediyor- herhalde bunlarla görüştüler. Seçim sürecini eylemlerle kilitlemek seçmen üzerinde baskı oluşturmak, AK Parti’yi bölgede sıkıştırmak konusunda anlaştılar. Bunu daha öncede Başbakan bir şekilde söyledi. Adalet ve Kalkınma Partisi çevreleri de söylüyor.
Ben Kandil’deyken de Silivri-Kandil ittifakı çokça konuşulur olmuştu. Tabii bu bir bilgi, ben bunu özellikle sordum. ‘Kastamonu saldırısı, Reşadiye gibi kontrolünüz dışında gelişen bir saldırı mı?’ diye. Aynen şunu söyledi; ‘Biz eylemsizliği başlattığımızdan beri 30’dan fazla kaybımız oldu’ dedi. Hatta ben gittiğimde 12 kayıpları daha vardı. ‘Biz silahlı birimi zor tutuyoruz. Misilleme hakkı vardır; erzak taşırken, sınırı geçerken saldırı oluyor. Bunlar da kendini savunmak durumundadır. Kimseye ben kendini savunma diyemem.' Ergenekon bağlantısı diye sıkıştırınca ‘Ne Ergenekon’u kardeşim?’ diye bağırmaya başladı, sinirlendi. Dedi ki; ‘Kandil burasıdır, bizim bilgimiz dışında bir şeyin olması söz konusu değil. ‘AK Parti’den bize adam gönderdiler, araya adam koydular. Biz reddettik. Biz bu kadar kritik bir eşiğe getirmişiz. Yıllardır süren silahlı bir mücadele, siyasal bir mücadele var.’ Artık eşikte olduklarını düşünüyorlar. 'Ben o aşamaya getirmişim, Öcalan görüşüyor zaten. Sonrasında hazırlığımızı eskisi gibi yapmaya başladık’ diyor.

Peki bu Kastamonu saldırısının mantığı ne olabilir, seçimleri zora sokmak mı?
‘İki mantığı var. Birincisi; seviyemizi, eylem kapasitemizi görmeniz açısından... Akdeniz ve Karadeniz’de onca teknolojiye, hazırlığa, dinlemeye rağmen biz burada barındığımızı, eylem koyabileceğimizi göstermek istedik. İki, bütün bu İmralı görüşmesi devam ederken Diyarbakır sokaklarında eline silah almak yerine çadır kuran insanların üzerine panzerler gittiği için polisin doğrudan AK Parti himayesinde ve emrinde olduğunu bildiğimiz için, doğrudan polisini Diyarbakır sokağından çek mesajı verdik' dedi. ‘Başbakan’ı mı hedef aldınız?’ dedim. 'Başbakan'ı örgüt olarak hedef alacak olsak, böyle aldırmazdık’ dedi.

Başbakan Hakkari’ye gitti. Bin kadar izleyici, bütün dükkanlar kapalı. Ama dün Kemal Kılıçdaroğlu gitti; dükkanlar açık, bayağı kalabalık. Belediye Başkanı karşılıyor, sloganlar Erdoğan aleyhine, Kemal Kılıçdaroğlu lehine. Bu bana fazlası ile garip geliyor. Baktığınız zaman, Kürt sorununa sahip çıkma konusunda daha Kemal Kılıçdaroğlu ‘Kürt’ demeye yeni yeni başladı. Ama öteki tarafta bir şeyler yapmış, Kürt açılımı başlatmış bir iktidar var.
Özellikle cemaatle ilgili bir takım şeyler de sordum. Malum bir imam öldürdüler, Hakkari’de Başbakan ona da gönderme yaptı. Öylesine daraltmış vaziyetteler ki, hedefi bugüne kadar hiç sahip olmadıkları düzeydeki toplumsal desteği de oraya kanalize etmeyi çok iyi başarıyorlar. Gördüğüm o ki; hedefi daraltarak sadece AK Parti üzerine yoğunlaşıyorlar, bence bütün politikaları bunun üzerine kurulu. Dolayısıyla aslında Diyarbakır gibi, Hakkari gibi bir yerde Cumhuriyet Halk Partisi’nin alanının bu kadar açılması aslında süreç itibarıyla bakıldığında bir şans. Ama şu MHP kasetlerine baktığım vakit, asıl kırılma noktası orası. Seçim sonrası oluşacak tabloda ben CHP’den çok ‘MHP’li bir Meclis mi, değil mi?’ sorusunun çok önemli olduğunu düşünüyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin önü açılıyor ama CHP’nin bölgede yüzde 10’u bile aşması çok zor. Bölgede çok güçlü olan birçok belediyeyi de elinde tutabilen bir parti var. CHP, BDP’nin rakibi değil bölgede ama AK Parti rakibi.
Üzerinde takılı kaldığımız, mesela şu Ergenekon bağlantısı görüştü-görüşmedi muhabbetleri bana çok gerçekçi gelmiyor. Orada geçirdiğim üç gün boyunca aldığım izlenim bende ne yarattı diyorsan, ben bir gazeteci olarak çok derin bir endişe duyuyorum. Medyanın gündeminde bu boyutta olmaması... Önceki haftalarda fotoğraflarını gördük Tahrir’in, Tunus’un ve Libya’nın... Diyarbakır’da cenazelerde on binler, yüz binler katılıyor. Sadece YSK’nın kararından sonra oluşan o kaosta sokağın halini gördük. Türkiye'nin gelmekte olan tsunamiyi görmesi gerek diye düşünüyorum.

Sen orada belgesel mi çektin?
Evet, belgesel çektim. Malum, Türkiye'de yayınlama şansım yok. Bu benim için bir anlamda vicdani bir hesaplaşmaydı. Yani 'Kan Uykusu’ndan sonra ben dağın öbür tarafını da yapmak istiyordum, amacım buydu. Ama Türkiye'de gösterme şansım olduğunu düşünmüyorum, dünyadaki festivallere göndereceğim.

Bence seçimden sonra onu yayınlayabilirsin.

Sayfa Yükleniyor...