'Kontrgerilla Ergenekon’u dövüyor'

Ergenekon soruşturması ve irtica ile mücadele planının ardında ne var? Sürecin sonunda nasıl bir Türkiye’ye uyanacağız? Radikal Gazetesi Haber Koordinatörü Ertuğrul Mavioğlu ntvmsnbc'ye anlattı.

'Kontrgerilla Ergenekon’u dövüyor'

Bir tarafta devam eden Ergenekon Soruşturması, diğer tarafta ‘irtica ile mücadele eylem planı’ ile ilgili Dursun Çiçek’in mahkemeye gelmesi...


Son dönemde ’nin gündemi bu iki konu etrafında şekillenirken, yaşanan her gelişme yeni sorular getiriyor.

Nasıl bir dönemden geçiyoruz? Ergenekon soruşturması ve irtica ile mücadele planının ardında ne var? Devlet tüm kurumlarıyla sürecin arkasında mı? Sürecin sonunda nasıl bir ’ye uyanacağız? Asker, onaylıyor mu, karşı mı çıkıyor? Radikal Gazetesi haber Koordinatörü Ertuğrul Mavioğlu ile konuştuk:

Ergenekon soruşturması ve son dönemde ortaya çıkan ‘irtica ile mücadele eylem planı’ ile başlayan süreç bazılarına göre darbelerle mücadele ve demokratikleşme adımı iken bazılarına göreyse bir ‘sivil darbe’. Süreci nasıl değerlendirmek gerekiyor?

Ergenekon soruşturmasına baştan beri karşı çıkan ve bunu bir sivil darbe olarak yorumlayanların şöyle haklı bir tarafı var; gerçekten soruşturmanın bir yönü AKP’ye muhalif olan kesimleri yıpratmaya ve sindirmeye yönelik bir kimlik aldı. Türkan Saylan’a yapılan baskın, Yalçın Küçük ve Merdan Yanardağ gibi isimlerin bu soruşturmaya dahil edilmesi, Ergenekon ya da darbe gibi organizasyonlarla ilgisi olmayan insanlar arasındaki telefon görüşmelerinin bir şekilde dava içinde delil olarak sunulması ve soruşturmaya dahil edilmesi... Tüm bunlar 'sivil iktidar hegamonyası'nı çağrıştıran çok ciddi emareler olarak karşımızda duruyor. Bunlar, Ergenekon Davası’nın bir kontrgerilla ya da Gladio soruşturması olduğu düşüncesini gölgeliyor.

Diğer yandan bu soruşturmanın Türkiye’deki karanlık ilişkilerin ortaya çıkarılması bakımından önemli adımları da içerdiğini hiç bir şekilde reddemeyiz. Örneğin Veli Küçük, İbrahim Şahin gibi isimlerin bu dava içerisinde yargılanıyor olması, bir takım gizli silah depolarının açığa çıkartılması ve bazı darbe planlarının bu dava kapsamında inceleniyor olması davanın Türkiye’de demokrasi güçleri bakımından önemli bir içeriğe sahip olduğunu gösteriyor.

Sonuç olarak bu dava ne tamamen bir darbe ve Gladio soruşturmasıdır, ne de sadece AKP’nin karşıtlarını tasviye planıdır. Bunların hepsini içinde barındıran karmaşık bir süreçtir.

Devletin bu davanın arkasında olduğunu söyleyebilir miyiz? Yoksa kurumlar arasında ayrışma mı var?

Toplum içerisinde yaşanan ayrışma ile CHP’nin davanın avukatlığına, AKP’nin de savcılığına soyunduğu siyasi tablo devlet içinde de uzantılarının olduğunu ortaya koyuyor. Örneğin yüksek yargı içerisinde bu davaya karşı çıkan insanların olduğuun biliyoruz. Genelkurmay da bu davaya esas itibariyle temelden karşı. Emekli de olsa paşaların yargılanması ve bir takım muvazzaf subayların soruşturmaya dahil edilmesi, Genelkurmay’ı rahatsız ediyor. İlker Başbuğ çok açık bir şekilde ‘Ergenekon Terör Örgütü’ ifadesine kesin olarak karşı çıktı ve “bu bir iddiadır, iddia kanıtlanmış değildir” diyerek bunun altını çizdi. Ordu ve yüksek yargı içerisinde bu davanın varlığına dair derin şüphelerin ve direnişlerin olduğunu net olarak görüyoruz.

Diğer yandan, bana sorarsanız bu davayı görünen yüzüyle değerlendirmek çok büyük bir anlam ifade etmiyor. Çünkü aslında şu an görevde olmayan ama kendi görev süreleri içinde bir takım darbe teşebbüslerinde bulunan ya da kontgerilla faaliyetlerine katılmış isimler, emekli olduktan sonra yargılanır duruma geldiler.

Yanılmıyorsam Mahmut Alınak şöyle bir tanımlama yapmıştı: “Kontrgerilla Ergenekon’u dövüyor.” Bence bu formülasyon, yaşananları anlamak açısından çok da yanlış olmaz.

Bunun anlamı, kontgerillanın hâlâ ayakta olduğu ve sonuç alınması için soruşturmaya yeni isim ve olayların da eklenmesi mi gerektiği mi?

Sadece o değil. Sonuç almaktan kim, ne anlıyor? Bu önemli. Ben sonuç almaktan Türkiye’deki faili mechul cinayetlerin ortaya çıkarılmasını, faillerinin yargılanmasını ve Türkiye’de sadece 2000-2004 yılları arasındaki darbe girişimlerinni değil, başarılı olmuş darbelerin de yargılanmasını anlıyorum. Bu anlamda dava beni tatmin etmiyor. Ama örneğin iktidarını devam ettirilmesi ve gücünü arttırması açısından, kendisine karşı bütün reaksiyonların bir biçimde sorgulamasını içerdiği için AKP’yi tatmin ediyor olabilir.

2000-2004 yılları arasındaki Sarıkız, Ayışığı ve Eldiven gibi darbe girişimlerini bu dava içerisine dahil edildi ama AKP’yi var eden darbeye karşı bir adımda bulunmadılar. 12 Eylül, tartışmasız Türkiye’de siyasal islamcılığın gelişmesinde çok önemli bir rol oynadı. Yani komünizmin yerine depolitizasyon ve halk yığınlarını dine yönlendirme bizzat asker eliyle yapıldı. AKP’nin siyasi kadroları bu zemin üzerinde gelişti. AKP’nin ve Ergenekon savcılarının bu tür darbeleri sorgulama eğilimi olduğunu zannetmiyorum.

Peki tüm bu sürecin topluma yansıması nasıl oldu? Toplumda demokrasiye sahip çıkma güçlendi mi yoksa zaten var olan ayrılıklar arttı mı?

İkinci konu daha belirginleşti. Üstelik daha da kötü bir şey ortaya çıktı; soruşturmanın darbe soruşturması gibi yürüyen ama aynı zamanda AKP’ye muhalif güçleri, kimliği ne olursa olsun kapsıyor oluşu, toplumda hem ciddi bir kafa bulanıklığına hem de kutuplaşmaya sebep oldu. Bu anlamda toplumda ciddi anlamda bir darbe karşıtı zemin oluştuğuna inanmıyorum.




Askerin tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz. Bu bir onaylama mıdır yoksa asker karşı çıkmak istese de gücü mü yetmemekte?

Gücün yetip yetmemesi meselesini aslında zaman içerisinde göreceğiz. Ben her adımda yeni bir anlaşmanın yaşandığını düşünüyorum. Örneğin hepsi de emekli paşa olan Tuncer Kılınç, Erdal Şeren ve Kemal Yavuz gözaltına alındığında Genelkurmay’ın ‘Aile ziyareti yaptığını’ unutmamak gerekiyor. Dolmabahçe görüşmesini unutmamak gerekiyor.

Her bir gelişme sonrasında yeni bir anlaşma ya da uzlaşma zemini ortaya çıkıyor. Bu uzlaşma zeminlerinin de ne olduğu konusunda hiç birimiz haberdar değiliz. Kapalı kapılar arkasında ne konuşuluyor, hangi konularda uzlaşılıyor, kimler kurbanlık olarak veriliyor bilmiyoruz.

Örneğin Dursun Çiçek yaptığı en son açıklamada ıslak imzanın da yeterli olmayacağını, bu konuda bir takım tekniklerin gelişmiş olduğunu ve parmak izi kontrolünüün yapılması gerektiğini söyledi. İnanıyorum ki Genelkurmay bu belgenin gerçek olmadığını sonuna kadar iddia edecektir.

Bunun sebebi de şu; tartışma tuhaf bir şekilde Dursun Çiçek tartışmasına dönüştürüldü. Dursun Çiçek hiç bir şey değil bu konuda. Esas olan, TSK’nın iç hizmetler kanununn 35’inci maddesinden gelen, ülkenin bölünmez bütünlüğüne karşı refleks geliştirme yetkisi olduğunu düşünmesi. 12 Eylül de buna dayandırılarak yapıldı. Ben, bu faaliyetlerin halen devam ettiğine eminim. Bunu engelleyebilecek yasal zemin ile yasal engeller ortaya konmadan ve ordunun siyasetle ilişikisini kesecek bir tutum belirlemeden bunları engellemek mümkün değil.

Her adımda uzlaşmaların yaşandığını söylediniz. Sürecin sonunda tüm farklı güçlerin genel bir anlaşmaya varabileceğini öngörebilir miyiz?

Bu, çelişkiler yumağı olarak devam edecek. Şuna dikkat edilmeli, son bir yıl içerisinde şahit olduğumuz başdöndürücü psikolojik savaş, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiç bu kadar yoğun bir şekilde yaşanmamıştı. Bir deyim vardır; Osmanlı’da oyun bitmez. Bugün yaşadıklarımız da bunun bir tezahürüdür. İletişim araçlarının yoğun olarak kullanıldığı, psikolojik savaşın her tür aracıının devreye sokulduğu bir süreci yaşyoruz. Medya üzerinde yaşanan karşılıklı adımlar da sadece kafa karışıklığını arttırmakla kalmıyor, süreçten bıkma eğilimini de destekliyor.

Sürecin sonundan ümitli misiniz? Sadece AKP döneminde darbe girişimleri mi yargılanacak yoksa daha da büyüyüp Türkiye’nin geçmişiyle tam anlamda bir hesaplaşması halini mi alacak?

Silah depolarının bulunması, bir takım kontrgerilla unsurlarının gözaltına alınması ve bunların davaya dahil edilmesi toplumun demokrasi isteyen kesimlerinde çok ciddi bir beklenti oluşturmuştu. Ama ortaya çıktı ki bu isimler bu suçlarından dolayı yargılanmıyorlar. Yani faili mechul cinayetler konusunda ciddi rol sahibi olduğunu bildiğimiz, bunun olduğuna dair kamuoyunun kanaat getirdiği isimler şu anda yargılanıyor ama bu suçlarından ötürü değil.

Çünkü Ergenekon faaliyetlerini yürütenler bunların zaten devletin asli faaliyeti olduğunu düşünüyorlar. Tuhaf bir demokrasi anlayışı var bu anlamda. Halka yöneltilmiş olan saldırılarla genel olarak ilgilenen savcı yok ortalıkta. Ortalıkta olanlar Ergenekon soruşturmasının yönünü de tayin ettiler ve soruşturmayı darbe girişimi kapsamına hapsettiler.

Şu soruyu sormak gerekiyor; Nasıl oluyor da darbe girişiminde bulunanlar yargılanıyor da darbe yapmış, Türkiye’nin anatomisini değiştirenler yargılanmıyor? Başarılı darbe iktidar getirir, başarısız darbeler yargılanır.

Sayfa Yükleniyor...