Tüm kültürlerde efsanelerdeki ortaklık, inancın buna etkisi ve Tufan Miti

Bilimsel bilgiyle tez, antitez ve sentez üçlüsüyle birlikte elimizdeki kayıtları incelemeye çalıştığımızda, eski Sümer taş tabletleri ve tek tanrılı dinlerin söylemiş olduğu bilgiler karşımıza paralellik gösterek çıkarlar.

Tüm kültürlerde efsanelerdeki ortaklık, inancın buna etkisi ve Tufan Miti

Nuh kimdi? Kozmik bir kurtarıcı mı, kadim bir kahraman mı? Yoksa her ikisi mi? Tarihsel anlamda verebileceğimiz hiç bir cevap yok. Bilimsel bilgiyle tez, antitez ve sentez üçlüsüyle birlikte elimizdeki kayıtları incelemeye çalıştığımızda, eski Sümer taş tabletleri ve tek tanrılı dinlerin söylemiş olduğu bilgiler karşımıza paralellik göstererek çıkarlar. Anasazilerin torunları olan Hopi Kızılderilileri, Pueblo Kızılderilileri, Orta Afrika’da Dogonlar ve Güney Afrika Cumhuriyeti’nin asimile olmamış tek halkı Zulular, Okyanusya’da Naulu, Samoa Kiribati, Avustralya’da Aborijin efsanelerinde değişik şekillerde tufan ile ilgili bilgiler bulunmaktadır. Şimdi biraz da bilginin ortak oluşunda yatan başka bir sebebe değinmek istiyorum.

Bu araştırma aslında Whorf varsayımını da araştırmanın merkezine yerleştirmemek mümkün değil. Sapir-Whorf Hipotezi olarak da geçen bu varsayım esasen insan düşüncesinin yerel dillerden çok yoğun bir şekilde etkilendiğini göstermek içindir. Sık sık Einstein ile duyduğumuz izafiyet teorisinin ardından burada da dilsel izafiyet kuramını görmekteyiz. Buna aynı dilin içinde oluşan yakın kavramların arasındaki anlam farklılıklarının sadece o dil için geçerli olması ile ilgili olan bu kuramı daha da ileri götüren Whorf, bizim için çok önemli bir detayı açığa çıkarmış oluyor. Whorf diyor ki; “Bir insanın dünya görüşü, o insanın konuştuğu kelimeleri ve grameri etkilemektedir.” Bu noktada, efsanelerin ortaya çıkış sürecinde, antik bilinçaltından beslenen günümüz insanının bilgi havuzuna yerleşmiş olan verileri bu kuram olmaksızın incelemek mümkün değildir.

Yaşadığımız uzay dilimi içerisinde göreceli olarak kavramları incelemek, görünmeyenin ardındaki gerçeğe ve dinamiklere ulaşmak adına büyük önem taşıyor. Bu yöntemler bize çok boyutlu dünyanın kapılarını açıyor. Fakat neyle?

Uzay zamanı algılamamız için Newton fiziği ile yönlenen tüm düşüncesel yapılar, kuramlar, bir araştırma esnasında metotlarınızı da belirler. Newton fiziğini aşar ve kuant parçacıklarının rastgelelik gibi görünen dünyasına inerseniz, araştırmalarınızın altındaki dinamiklere bakış açınız da değişir. Whorf kuramının önemini burada yenilemek lazım. Uzay zaman algısı içinde kendinizi ifade ettiğiniz dilinizin kalıpları da 3 boyutlu matematiksel dinamiklerden oluşuyorsa, geçmişi ve geleceği algılarken aynı kalıpları kullanacaksınız demektir. Bu nedenle, ortak bir bilinçaltının ışığında, çeşitli mitolojik aynılıkları deneyimlemiş kültürlerden bazıları bu anlamda büyük fark yaratıyor. Dil kalıplarının geometrik boyutlar içermediği, şimdinin olduğu, olmak halinin olduğu, geçmiş, gelecek kavramlarının bilinen dilsel yapı içinde anlatılmadığı Hopi kabilelerinin de bu anlamda şimdi, geçmiş ve gelecek kavramları farklı bir yol izlemektedir. Zaten izlemek zorundadır da.

Görülmüştür ki, Hopi ve Dogon kabileleri ile Naolu’ların ve Zulu’ların dillerinin yakınlık göstermesi ve içinde özne, eylem ve tekillik kavramlarının olmaması nedeni ile ortaklık ettikleri efsaneler özel bir önem kazanıyor. Birbirinden binlerce kilometre ötede yaşayan ancak yakın inanç biçimleri ile kendini ifade eden farklı bölge kavimlerinin, aynı mitolojileri rastlantı kabul edilemeyecek aynılık ile paylaşması dikkate değer bir bilgidir. Hem dil hem inanç akrabalığı bulunan bu kavimler, kültürlerinde, sahip oldukları inançsal yaklaşımları başkalarına zorla empoze edilmemiş bilgileri barındırırlar.

Burada Zulular ve Kvakiler haricinde diğer tüm hakların ortak özellikleri barışçıl olmaları ve diğer halklarla kurmuş oldukları iletişimlerde kendilerine ait inanç ve ezoterik bilgilerini 1930’ lara kadar beyaz insan hariç kimseyle paylaşmamalarıdır.

Kvaki ve Zulu kabilelerini bu düşüncenin biraz dışında tutmamızın sebebi, kendi alt kültürleri gereği aynı düşünce ve dil gruplarına sahip olsalar bile, savaşçılıkları ve içinde bulundukları doğal şartlar gereği beyaz insanla mücadele etmiş olmalarıdır. Bunun sebebini Ortaçağ öncesi dönemlerde kıyı halkı olan Kvaki ve Zulu’ların köle tüccarları tarafından sömürülmesi ve savaşmak mecburiyetinde kalmalarında aramalıyız.

Yine düşünce yapılarına ve bunun inanç sistemlerine yansımasına dönersek, hemen şunu hatırlatmak gereklidir. Bildiğiniz sözcük kadar düşünür, sahip olduğunuz zaman algısı kadar fikir üretir, algıladığınız şekilde yaşarsınız. Buradaki konumuz bilimsel çalışmayla ilgili kültürlerin zamanı algılama şekli, alt kültürlerde astronomik zaman kültürleri ve ilkel denilen kültürlerin dillerinde kullandıkları bu algının geçerliliğidir.

Hopiler, Anasaziler, Pueblo Kızılderili kabileleri, Dogonlar, Aborijinler ve Samoa yerlileri haricinde kelime dilleri ve dillerdeki zaman kalıplarındaki küçük farklılıklar, ortalama zaman algısı hariç, aynıdır. Burada birey, ben olma, bizim olma, anın uzunluğu ve mesafe gibi değerler devreye girer. Alman filozofu Kant bu konuda sezgi biçimleri ve kültürlerin kendi biyopsikolojik düzen ve süreçlerine göre farklılıklar gösterdiğini söylemektedir.

Hopiler, Dogonlar, Anasaziler, Naulular, Aborijinler yaradılışın dünyada olmadığını, ilk insanın dünyada yaratılmadığını ama yakın bir yıldız sisteminden, Hopilere göre bir yıldız etrafındaki iki ayrı gezegenden geldiklerini, ataların dünyaya uyum sağlamakta zorlandıklarını anlatırlar. Bu yıldız sisteminde yaşanılan büyük bir felaket ve tufandan sonra Dogonlara göre Nommo, Hopilere göre Nangoşo-şe, Okyanusyalılara göre Nau, bu büyük felaket esnasında bir kısım varlıkları ve kendi dünyasındaki bir kısım canlıları kurtararak dünyaya getirmiştir. Bununla ilgili efsanenin ötesinde bir ezoterik ve inançsal uygulamalar bütünlüğü olduğu bir gerçektir..

Tüm bu kültürlerde gelinen yıldız sistemi bellidir. Ancak Orta doğu kültürlerinde tufan ile ilgili efsane çok daha detaylı şekilde anlatılmakta, bu gelen şahısların isimleri bilinmekte hatta geldikleri gezegenlerin koordinatları verilmekte ve ataların genlerini dünyaya yeterince uygun olmadığı için geliş esnasındaki süreçte ataların ilkel tohumlar üzerinde oynamalar yaptığı ve bu tohumların da dünyaya uygun hale getirildiği yazılmaktadır.

Son yıllarda modern kültürümüzün yaratmış olduğu ufoloji veya son zamanlarda pek çok kitap evinde bulabileceğiniz, kendisini yarı peygamber zanneden üşütüklerin yazmış olduğu kitap ve çalışmalardan farklı bir düşünceden bahsediyorum size. Bu konu hakkında, bilimsel bir bilgiyle açıklayamayacağımız, batı bilimini hayrete düşüren görsel, semitik, mitolojik ve takvimsel bilgiler mevcuttur.

Sayfa Yükleniyor...