Türkiye'nin Sudan ilgisi nereden geliyor?

Ankara, Sudan lideri hakkındaki tutuklama kararının ertelenmesi için girişimde bulunmaya hazırlanıyor. NTV Haber Müdürü Mete Çubukçu, bu tutumun nedenlerini analiz ediyor.

Türkiye'nin Sudan ilgisi nereden geliyor?

Uluslararası Ceza Mahkemesi, Sudan Devlet Başkanı Ömer El-Beşir hakkında insanlık ve savaş suçu işlediği gerekçesiyle tutuklama emri çıkardı. Türkiye henüz mahkemenin yetkisini tanımıyor. Bu yüzden kararı uygulayıp uygulamayacağı bilinmiyor. Bilinen Ankara’nın tutuklama kararının ertelenmesi için girişimde bulunmaya hazırlandığı.

Peki Türkiye’nin Sudan ilgisi nereden kaynaklanıyor?

Bu sorunun yanıtını Türkiye’nin AKP hükümetiyle birlikte başlayan dış politika çizgisinin satır aralarında bulmak mümkün.

AKP hükümetinin dış politika anlayışının, uzaklık göz etmeden coğrafi anlamda yatay ve dikey eksen üzerindeki her ülkeye ulaşma, ilişki kurma, komşuların ile sıfır sorun, kendi bölgesinde barış ve diyalog anlayışı üzerine kurulduğu söylenebilir.

Bu ilişkide öncelik sırasında tabii ki komşu ülkelerle Ortadoğu ve Kafkasya başta geliyor. Osmanlı İmparatorluğu’nun ulaşabildiği, iz bıraktığı ve yüzyıllar öncesinden ilişki tecrübesinin bulunduğu ancak uzun yıllardır unutulan ülkeler de bu politikanın dairesi içinde. Afrika ülkeleri işte bu son kategori içine giriyor. Türkiye’nin son Afrika açılımı ve El Beşir’in Sudan’ına olan ilgisinin temel kaynağını bu mantık oluşturuyor. Ama gerekçe sadece bu değil tabii ki.

DIŞLANANLARA YAKIN DURMAK
Türk dış politikasının son dönemdeki hareket tarzı, sorunlu bölgeler ve sorunlu ilişkilere tersten yaklaşıp, genel eğilimin tersine “dışlananlarla ilişki kurmak” ve burada yaratacağı ilişki kanalları üzerinden kendine avantaj sağlamak, tıpkı Hamas ve El Beşir ilişkilerinde olduğu gibi.

Bu çizginin riskleri olsa bile, örneğin, Hamas’la kurulacak ilişkilerde Türkiye bir oranda söz sahibi olmuş durumda. Yoğun eleştiri alan bu politika bir yanıyla tutmuş gibi görünüyor. Çünkü, Türkiye “dışlananlarla ilişki kurulmasını, en azından onların da dinlenmesi gerektiğini” düşünüyor. Kısa vadede riskli gibi görünen bu politika, orta vadede Türkiye’ye “dışlanan ülke veya gruplarla” ilişkisi üzerinden söz sahibi, aracı ya da kolaylaştırıcı olma avantajı sağlıyor. Sudan’daki El Beşir ilişkisi de bu kategoriye giriyor.

AFRİKA AÇILIMI
Türkiye Sudan’ın Afrika açısından çok önemli olduğunu, yeni bir iç savaş durumunda ülkenin 2’ye 3’e bölünebileceğini, bu yüzden hakkında varolan ağır iddialara rağmen, Beşir’in iktidarda kalmasının ehven-i şer olduğunu düşünüyor. Öte yandan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi oylamasında, 53 Afrika ülkesinin 51’inin oyunu alması da El Beşir konusunda Afrika ile birlikte hareket etmesini zorluyor. Üstelik Arap Birliği ve İKÖ de El Beşir kararına karşı çıkıyor. Tüm bunlar biraraya gelince, Türkiye’nin Güvenlik Konseyi’nde El Beşir için nasıl bir tavır göstereceğinin ipuçlarını veriyor.

Türkiye'nin Sudan ilgisi nereden geliyor?  - 1 23 Nisan 2007'de Batı Darfur'da çekilen bu fotoğrafta, İbrahim adlı genç 25 köylüsünün öldürüldüğü toplu mezarda görülüyor.

NEO OSMANLI HAYALİ
Çok eleştirilen bir diğer nokta ise, Türkiye’nin “Osmanlı’nın mirasına soyunduğu” iddiaları. Türkiye bu role soyunup soyunmaması bir yana, yeni dış politika paradigmasını Osmanlı coğrafyasını üzerine kurduğu ortada. Sudan’da bu ülkelerden birisi. Üstelik Sudan’ın zengin yeraltı kaynakları bu ülkeyi cazip kılıyor. Bu cazibe sadece Türkiye değil birçok ülke için de geçerli. Yani Sudan’a yönelik ilginin önemli nedenlerinden biri, bölgeyi eski sömürgecilere ve şu anda Afrika’da çok güçlü olan Çin’e bırakmamak, küçük de olsa söz sahibi olmak, en azından Sudan özelinde bu süreçten avantajlı çıkmak. Tüm bunları bir araya getirince Türkiye’nin El Beşir’e verdiği destek daha iyi anlaşılır.

İNSANİ VE AHLAKİ SORUMLULUK!
Ancak Türkiye bu noktada, dış politikada duygusallık, insani ve ahlaki yükümlülükler ile reel politika arasında tercih yapmak durumunda. Zaten tartışmalar da burada düğümleniyor. Gazze saldırısı nedeniyle duygusal ve insani bir çıkış yapan Başbakan Erdoğan’ın, El Beşir ve Sudan konusunda benzer bir yaklaşımı göstermediği söyleniyor.

Ancak insanlığa karşı işlenen suçlarda çifte standardın hem insanlığı hem de ülkeleri ne tür sorumluluklara sürüklediği, tarihin bu yükünün gelecek nesillere mal olduğu biliniyor. Eğer, Türkiye abartılı ve anakronik bir Neo-Osmanlı mantığı ile reel politikanın gayri insani koridorlarına yöneliyorsa, diyecek bir şey yok. Bu durumda Türkiye'nin, işine geldiği vakit insanlık suçlarına göz yuman diğer ülkelerden hiçbir farkı kalmayacak; popülist bir karşı çıkış, “kof” bir insani duruş söyleminin ötesine geçilemeyecektir. Bunun tarihi ve ahlaki sorumluluğu da büyük olacaktır. Bu yüzden, Türkiye’yi “Neo-Osmanlı girdabına sokmaya çalışan” bu zemini hazırlamak için CIA patentli “uzmanları” sahaya sürenlere dikkat etmek gerekir. El Beşir benzeri insani konularda Türkiye, hoş bir sada gibi gelen Neo-Osmanlı hayali ile değil ahlaki yükümlülüğü ile hareket etmelidir. Bir ülke o zaman büyük düşünen ve tarih karşısında başı dik bir ülke olur.

Sayfa Yükleniyor...