'Hopa olayları'

"Siyasetçiler, demokrasinin gereklerini unutmamalı, olayları daha fazla tırmandırmamaya dikkat etmelidir." Radikal Gazetesi Yazarı Altan Öymen'in bugünkü yazısı...

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Hopa’ya gidişinde bir emekli öğretmen öldü, bir koruma polisi yaralandı.

54 yaşındaki emekli öğretmen Metin Lokumcu’nun ölümü, hastane raporuna göre, Başbakan’ın Hopa’ya gelişinden önceki olaylarda sıkılan biber gazının etkisiyle tetiklenen kalp kriziydi.

36 yaşındaki koruma polisi Servet Erkan’ın yaralanmasının nedeni de, şehirden ayrılırken seçim otobüsüne atılan bir taşın etkisiyle otobüsten düşmesi...

İkisi de, elbette hepimizi üzdü.

Başbakan Erdoğan da Hopa’dan sonra Trabzon’da yaptığı konuşmasında, koruma polisinin tıbbi durumu hakkında izahat verdi. Ölen öğretmenin durumunun üzerinde durmayacağını söyledi.

Erdoğan o konuşmada önce, Hopa’ya daha varmadan şehirde pankart açan gruptakileri ‘şehir eşkıyaları’ diye niteledi. Olaylardan sonra şehirden çıkarken otobüse taş atıldığını anlatarak, şöyle dedi:

"Bu arada bizim otobüsümüzdeki koruma polisimiz aldığı isabetle otobüsten de düşerek maalesef şu anda yoğun bakımda. Rabbim kendisine şifalar versin. Rize’de beyin ameliyatı gerçekleşti. 72 saat uyutulması gerekiyor.

Bu arada bir tanesi de kalp krizi geçirerek oradaki şu anda kimliğini bilmiyorum, üzerinde de fazla durmak istemiyorum. Kalp krizi neticesi öldüğü söyleniyor."

Başbakan’ın, polis memuru Servet Erkan’a gösterdiği ilgi, hakkındaki sözleri, dilekleri ve verdiği bilgiler, elbette çok yerinde. Onun şifa dileklerine herkes katılıyor. Ama emekli öğretmen Lokumcu hakkında söyledikleri de o iki cümleden ibaret... Ne bir ‘Allah rahmet eylesin’ dileği, ne bir üzüntü ifadesi...

Hatta, Kemal Kılıçdaroğlu’na onun ailesini ziyaret etti diye bir dokundurma...

"Fakat enteresan olan şu. CHP’nin Genel Başkanı dün açıklama yapıyor. Ölen kişiyi gidip ziyaret edecekmiş. Ailesine başsağlığı dileyecekmiş."

Ve bu iki talihsiz olay karşısındaki bu kadar açık bir ‘çifte standart’tan sonra, Başbakan, Kılıçdaroğlu’na hakaretler yağdırıyor.

***

Hopa’da, Başbakan’ın oraya varışından önce olan bitenler, televizyon görüntülerine göre şöyle: Başbakan’ın güzergâhına, onu alkışlamak için gelenler olduğu gibi, onu pankartlarla protesto etmek isteyen bir grup da gelmiş.

Demokratik bir ülkede böyle şeyler olmaz mı?.. Siyaset adamlarının gideceği yolların üstüne onları protesto etmek için afişler asıp, pankart gösterisi yapmak isteyenler çıkmaz mı? Elbette çıkar. Her zaman çıkabilir. Protesto sloganları da demokrasilerde normal sayılır çünkü.

Polis, tabii, protestocuları, siyasetçilerin toplantılarını rahatsız etmeyecek bir yerde tutar. Afişlerini, pankartlarını kaldırtmak için zor kullanmaz.

Protestocularla arasında anlaşmazlık çıkarsa, o anlaşmazlığı, önce ikna yoluyla halletmeye çalışır polis. Bunu başaramazsa sınırlı ve orantılı bir şekilde güç de kullanabilir. Ama tazyikli su sıkmak gibi yollara durup dururken başvurmaz.

Hele biber gazı sıkmak...

Öyle kolonya gibi her akla geldiğinde kullanılan bir yaptırım aracı değildir o. Tehlikelidir. İnsanların ölümüne yol açabilir.

Hopa’da da işte öyle olmuş. Ne yer gösterme, ne ikaz metodu... Polis, en kısa yoldan, pankartları indirtmek, afişleri kaldırmak, protestocuları oradan uzaklaştırmak istiyormuş.

Polis biber gazı kullanıp, cop kullanarak amacına ulaşmış. Ama ne pahasına: Arbede çıkmış. yaralananlar olmuş. Mehmet Lokumcu da, biber gazının etkisiyle kalp krizinden ölmüş.

Otobüse taş atma eylemi ondan sonra... Orada da o esef verici taşla yaralama olayı olmuş.

***

Burada söylenecek söz, bu seçim kampanyasını artık daha fazla tırmandırmamaya dikkat edilme-sini dilemektir.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, o dikkati göstermediği gibi, konuşmalarında, rakip partiler için söylediği ağır sözlerin dozunu giderek daha da artırıyor.

Tabii, her söylediği ağır sözün cevabını da alıyor. Bazen daha da ağır şekilde...

Bunun sonucu olarak da, bu seçim kampanyasındaki polemikler, tırmandıkça tırmanıyor.

Kılıçdaroğlu’nun kullandığı “Rüzgâr eken fırtına biçer” sözü, bu durumun ifadesidir.

Başbakan bu söze karşı gene çok orantısız bir hücumla cevap vermiş, Kılıçdaroğlu için ‘Edepsiz, alçak ve ahlaksız’ kelimelerini kullanmıştır.

Kılıçdaroğlu da ona şu cevabı vermiştir:

"Recep bey kendisini tarif etti."

Aslında bu da, ‘Rüzgâr eken...’ sözünü doğrulayan bir durumdur. Siyasetçiler, ‘rüzgâr ekme’nin faydalı bir şey olmadığını akıllarından çıkarmamalıdır.

Sayfa Yükleniyor...