Kılıçdaroğlu, Kudüs mitingine katılacak

CHP lideri Kılıçdaroğlu, Saadet Partisi'nin pazar günü yapacağı Kudüs mitingine katılacağını belirterek, "Pazar günü İstanbul'da il kongremiz var. Kudüs mitingi ise saat 14.00'te başlıyor. Bir terslik olmazsa inşallah katılacağım. Bu konuda görüşlerimiz çok farklı değil. Filistin'in kendi bölgesinde bağımsız bir devlet olarak topraklarında bayrağını göndere çekmesini isteriz" dedi.

Kılıçdaroğlu, Kudüs mitingine katılacak

Genel Başkanı , Kafa Radyo canlı yayınında, gazeteci Candaş Tolga Işık'ın gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.

'lilerin CNN Türk yayınlarına çıkmama kararının sorulması üzerine Kılıçdaroğlu, rahatsızlıklarının seçim öncesinde başladığını ifade ederek, televizyon kanalında partilerinin zor durumda bırakılması için özel bir yayın politikası izlendiğini savundu.

Yaptıkları görüşmelere rağmen televizyon kanalının bu politikasından vazgeçmediğini belirten Kılıçdaroğlu, "Biz CHP'yiz kimse bizi eleştiremez" gibi bir düşüncelerinin olmadığını vurguladı. Pek çok televizyon, radyo, gazetenin kendilerini eleştirdiğini hatırlatan Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:

"Bir televizyon doğrudan doğruya CHP'yi hedef alıp zor durumda bırakabilecek yanlı haberler, yanlı yorumlar yapıyorsa bu doğru değil. O televizyon kanallarına çıkmamız onlara meşruiyet kazandırır. Biz de böyle bir meşruiyet kazandırma ayağı değiliz. Ayrıca CNN kanalının uluslararası bir markası var. O markanın da kendine özgü bir ağırlığı var dünya kamuoyunda, dünya medyasında... O ağırlığını da büyük ölçüde CNN Türk kaybetti. O nedenle uzun uzun kendi aramızda oturduk, konuştuk, böyle bir kararın verilmesine karar verildi."

"YAYIN POLİTİKASINA MÜDAHALE ETMİYORUZ"

Kemal Kılıçdaroğlu, pek çok televizyon kanalını hiç izlemediklerini, bunların yazılı medyasının da okunmadığını savundu. Yorumcuların istedikleri gibi konuyu yorumlayabileceklerini ancak haberin doğru verilmesi gerektiğini ifade eden Kılıçdaroğlu, "Haberi sağından solundan kırparak, anlamsız hale getirerek, sadece bir siyasal partiyi zor durumda bırakmak, bir siyasal partiyle ilgili algıyı kamuoyunda kendi istedikleri gibi yönlendirmek ya da algıyı o şekliyle oluşturmak için çaba harcamak, bizim kabul edebileceğimiz bir uygulama değil" dedi.

CHP'nin CNN Türk'ün yayın politikasına müdahale etmediğini belirten Kılıçdaroğlu, kararlarının, basın özgürlüğüne müdahale olup olmadığının sorulması üzerine, şunları aktardı:

"Biz CNN Türk'ün yayın politikasına müdahale etmiyoruz ki. Sadece 'Biz sizin televizyonlarınıza çıkmayacağız.' diyoruz. 'İzlemeyin.' de diyoruz, şunun için diyoruz, biz kendi partililerimize diyoruz. Onun dışındaki insanlar izleyebilirler. Bu televizyon kanalı objektif haber yapmıyor bize göre. Biz nasıl A Haber'i seslendiriyoruz gayet rahat bir şekilde, 'CNN Türk de A Haber gibi olmaya başladı. Bu kanalın CHP'ye yönelik verdiği haberlerin hiçbirisi doğru değil, bunlara inanmayın. Dolayısıyla seyretmeseniz de olur.' diyoruz. Yoksa biz gidip de 'CNN Türk'ü ele geçirelim, onu bizim yandaşlar satın alsın, satın aldıktan sonra bizim istediğimiz gibi program yapsın.' Hayır böyle bir arayışımız hiçbir zaman olmadı."

"MEDYANIN ANA İŞLEVİ GÜCÜ DENETLEMEKTİR"

Halk TV'nin CHP'nin kanalı olmadığını, bu kanalda zaman zaman partinin eleştirildiğini belirten Kılıçdaroğlu, eksiklik varsa eleştirilebileceklerini dile getirdi.

Gazetecilerin evrensel kurallar çerçevesinde iktidar ya da muhalefeti eleştirebileceğini vurgulayan Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

"Muhalif gazeteler var. Cumhuriyet, Birgün... Muhalif demeyelim de objektif yayın yapmaya çalışan gazeteler ve yorumcular var. Yorumcuların her birisi siyasal iktidarı eleştirirler, zaman zaman bizi de oldukça sert eleştirirler. Bunlara Basın İlan Kurumundan reklam verilmeme cezası verildi. Bizde hiç böyle bir şey olmadı. İlk kez AK Parti iktidarları döneminde oluyor. Niçin? Yayın yapıyor mu gazete? Basın İlan Kurumunda toplanan paralar belli objektif kurallara göre gazetelere veriliyorsa burada ayrım yapamazsınız, verirsiniz. Eğer bu gazete habercilik dolayısıyla sağlıklı ve tutarlı bir gazete değilse zaten okuyucu kitlesini kaybediyor. Bunun dünya kadar örneği var. Baktığınız zaman çok sayıda gazete, bir dönem 500 bin, 600 bin, 700 bin satarken 30-40 bine düşmüş. Böyle dramatik tablolar da var. Bütün bunların sonucuna baktığınız zaman siyasal iktidarın medya özgürlüğüne müdahale etmemesi lazım. Medya, bağımsız, tarafsız davranmalı, objektif haber vermeli, sağlıklı eleştiri yapmalı. Medyanın ana işlevi, gücü denetlemektir."

Medyanın yasama, yürütme ve yargının ardından dördüncü güç olduğunu hatırlatan Kılıçdaroğlu, yanlışlara "Doğru" demeye başladığı andan itibaren medyanın denetleme gücünü kaybedeceğini dile getirdi.

DEPREM VERGİLERİ

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, soru üzerine deprem vergisinin hayat kayıpları yaşanmadan önce önlem almak amacıyla toplanmaya başladığını söyledi. 1999'da yaşanan depremin ardından toplanmaya başlanan vergilere rağmen 'de halen depremlerin ardından ölümler yaşanması üzerine vatandaşların bu paraların nereye gittiğini sorgulamaya başladığını belirten Kılıçdaroğlu, fay hatlarının ve hareketliliğinin bilindiğini, hatta bir bilim insanının doğuda meydana gelen depremi aylar öncesinden tam yeriyle söylediğini anlattı.

Bunun üzerine kendisinin deprem vergilerini sorduğunu hatırlatan Kılıçdaroğlu, "Ben bunu sordum, sorunca da kıyamet koptu. Önce 'Cevap vermem' dedi. Sen cevap vermek zorundasın kardeşim. Eğer ülkeyi gerçekten sağlıklı yönetmek istiyorsan vatandaşın ödediği vergiyi nereye harcadığını açıklamak zorundasın" diye konuştu.

Sakarya'da 1999 depreminden sonra 17 okulun yıkılıp yeniden yapılması yönünde bir karar alındığını anlatan Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bunu nereden biliyoruz? Valiliğin hazırladığı brifing raporundan biliyoruz. Ne kadar paraya ihtiyaç olduğu, o brifing raporunda yazıyor. 99-2020. O okullarda çocuklar okudu, mezun oldu, üniversiteyi bitirdi. Kimi avukat oldu, kimi hakim oldu, kimi doktor oldu vesaire... 99-2020. 17 okul için ne zaman yıkım kararı alındı biliyor musunuz? Salı günü toplantıda ben Sakarya örneğini gösterdim, akşam haber geldi, '17 okulun yıkım kararı verildi.' diye. Aynı şekilde Elazığ'da yapılan okullar var, binalar var. Bunların depreme dayanıksız olduğu, bu binaların yorgun olduğu biliniyor muydu? Biliniyordu. Neden önlem alınmadı? Vatandaş üzerine düşen görevi yaptı mı? Yaptı. Vergi istediler verdi. O neyi taahhüt etmişti, 'Biz depreme dayanıklı konutlar yapacağız.' Depreme dayanıklı konutlar yapmadın. Parayı harcadın. 'Üstelik daha fazlasını harcadım.' diyor Van örneğini gösteriyor. Doğru Van'da depremde 604 kişi hayatını kaybetti, 604 kişi hayatını kaybettikten sonra konutlar yaptılar. Niye 604 kişi ölmeden önce konut yapmadılar? Oranın deprem bölgesi olduğu biliniyor muydu? Biliniyordu."

KIZILAY ÇADIRLARI

Çağdaş ülkelerde önce önlemin alındığını, sonrasında sorun çıkarsa ikinci aşamanın kriz yönetimi olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, 'de ise bugün ve geçmiş iktidarlar dönemlerinde önlem alma konusunda üzerine düşenin gereğince yapılamadığını savundu. Türkiye'de kriz yönetiminin iyi yapıldığını ifade eden Kılıçdaroğlu, "Bakanlar, başbakanlar, cumhurbaşkanları gidiyor, partilerin genel başkanları gidiyor ama insanlar ölmüş. İnsanlar ölmeden bu önlemleri almak lazım. Onu nasıl alıyoruz? Onun da kuralı devlette liyakattir" dedi.

Bilim insanlarının depremin olacağı yeri söyleyerek görevini yaptığını belirten Kılıçdaroğlu, bunun üzerine ikinci aşamanın söylenen yerdeki konutların depreme dayanıklı hale getirilmesi olduğunu kaydetti. Bunun yapılmadığını savunan Kılıçdaroğlu, "Demek ki devletin içinde bir sorun var. İyi yönetilmiyor devlet ve orada çürüme var. O çürümenin sonucu da insanların hayatına mal oluyor, insanlar hayatlarını kaybediyorlar" diye konuştu.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Elazığ'ı ziyaretinde Kızılay çadırı görmediği yönündeki sözlerinin hatırlatılması üzerine, şunları kaydetti:

"Kızılay çadırı görmedim dedim. Onlar AFAD'ın çadırı. Bir tarafında AFAD, bir tarafta Kızılay yazıyor. Kızılay nedir? 152 yıllık bir kuruluş. 152 yıllık bir kuruluş bir yerde deprem olduğu zaman hemen gider, her türlü insani yardımı yapar. Kriz yönetimi için vardır Kızılay. AFAD depreme dayanıklı binaları yapmak, tespitleri yapmak, Kızılay'ın yetişemediği yerlere yardım etmek... Bütün bunlar olabilir. 152 yıllık bir kurumu, Kızılay'ı AFAD'ın kapsama alanına sokamazsınız. Yazıktır, günahtır. 152 yıllık bir kurum kimliksiz olamaz. Benim itirazım o. Daha önce biz giderdik, her yerde Kızılay'ın çadırları vardı. Ama bu sefer Kızılay'ın çadırları yok, bağımsız Kızılay çadırı yok. AFAD'ın çadırı var. Ön tarafında AFAD, yan tarafında da Kızılay yazıyor. Niçin, niye Kızılay yok? Kızılay neden yok orada bizim aradığımız o. Efendim Kılıçdaroğlu görmemiş, çadırın yan tarafında da Kızılay yazıyor. Ben onu sormuyorum ki. Neden Kızılay'ın çadırları yok? Bugüne kadar çocukluğumdan bu yana nerede bir deprem olsa, sel olsa, felaket olsa biz Kızılay çadırlarını görürdük. Neden bu sefer bağımsız Kızılay çadırı yok. Biz bunu söyledik sadece."

Kılıçdaroğlu, Van depreminden sonra konutlar yapıldığını ancak bunların 75 bin liraya satıldığını söyledi. Vatandaşın hem deprem vergisini verdiğini hem de yeni konuta sahip olurken de 75 bin lira para ödediğini dile getiren Kılıçdaroğlu, "Hala deprem vergilerinin nereye harcandığı konusunda istediğimiz bilgiler bize verilmiş değil" diye konuştu.

Kızılay ve AFAD'ın alanlarının farklı olduğunu, Kızılay'ın evrensel değerleri bulunduğunu, Osmanlı'dan miras kaldığını belirten Kılıçdaroğlu, büyük felaketlerle karşılaşan insanların kimliğine ve inancına bakılmaksızın süratle önlem alması gereken kurumun Kızılay olduğunu kaydetti.

Kılıçdaroğlu, gönüllülerden oluşan Kızılay'ın üst yönetimindekilerin maaşlarının milletvekillerinden fazla olduğunu, dolar bazında kiralar ödendiğini, büyük harcamalar yapıldığını öne sürdü.

Kızılay Başkanının böyle bir para kazanmadıkları yönündeki ifadesinin hatırlatılması üzerine Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

"Yaşıyorlar. Bunlar gazetelerde yayınlandı. Aldıkları aylıklar yayınlandı. Kızılay Başkanından şunu isteyelim o zaman. Kızılay'ın bütün hesaplarını kamuoyuna açsın. Kimler büyük ölçüde bağış yaptı, Kızılay bu bağışları kimlere bağışladı. Bağış alan bir kurum başka bir yere bağış mı verir? Kızılay üzerinden vergi kaçırıyorlar. Ben yardım kuruluşu değil miyim Kızılay olarak. Bana yardım yapıldıktan sonra bunu kendi amaçlarım doğrultusunda harcayacağım. Ben bu parayı alıyorum başka bir yere harcıyorum. Niçin? Siyasi iktidar öyle talimat vermiş. Bu aslında rüşvet mekanizmasının bir başka yoludur. Ensar Vakfı, Manhattan'da yurt yapacak TURKEN Vakfı'na parayı vermiş. Türkiye'de yurda giremeyen yüzbinlerce öğrenci var. Burada yapsana, 'da, Ankara'da, Bursa'da yap. Her yerde üniversitemiz var. Manhattan'da metrekaresi 10, 20 bin dolar olan yerde öğrenci yurdu yapacan. Biz de buna inanacağız. Akıl var. mantık var. Bari milletin aklıyla alay etmesinler."

"BÜTÜN SİYASİ PARTİLERE SAYGILIYIZ"

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, CHP'nin anayasa el kitabında Türk ve Atatürk milliyetçiliği sözlerinin çıkarılmasının doğru olmadığını söyledi.

Bunun, CHP'yi nereden eleştirebilirim diyen bir gazetenin Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu'nun yaptığı akademik çalışmaya yer vermesi olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, çalışmada madde madde bir düzenleme olmadığını dile getirdi.

Kılıçdaroğlu, Anayasa'nın bir partinin mutfağında değil, toplumun bütün kesimlerinin bir araya gelmesiyle hazırlanacağını vurgulayarak, Atatürk ve Türk milliyetçiliğinin temel kurallarından biri olduğunu, kimsenin bu konuda endişe duymaması gerektiğini kaydetti.

Seçimlerden sonra CHP'nin HDP ile birlikte hareket ettiği yönündeki söylemlerin hatırlatılması üzerine Kılıçdaroğlu, "Bütün siyasi partilere saygılıyız. Türkiye'de her siyasi parti teröre açık ve net tavır takınmalı. Terör bir insanlık suçudur. Teröre karşı mücadele etmek bütün siyasi partilerin ortak görevi olmak zorundadır. Terör konusunda aldığımız tavır, sadece HDP, AK Parti, MHP değil, bütün siyasi partilerin aynı tavrı almasını bekleriz. HDP ayrı bir partidir. CHP ayrı bir partidir. HDP, Millet İttifakının içinde yer almıyor. Bağımsız olarak seçimlere girdi, barajı aşarak parlamentoya girdi. HDP'ye bakış açımız budur" diye konuştu.

İSTANBUL'DAKİ KUDÜS MİTİNGİ

Kılıçdaroğlu, 'nin düzenleyeceği mitingine katılacağını belirterek, şöyle konuştu:

"Pazar günü İstanbul'da il kongremiz var. Saat 11.00-11.30 civarında başlayacak. Kudüs mitingi ise saat 14.00'te başlıyor. Bir terslik olmazsa inşallah katılacağım. Kudüs bizim için sadece CHP açısından demiyorum, İslam dünyası açısından da önemli bir yerdir. Filistin önemli bir yerdir. Filistin halkının bağımsız devletini kurması kadar haklı bir düşünce olamaz. Son derece haklı bir mücadele veriyorlar. 1970'li yıllarda Türkiye'den çok sayıda genç arkadaşımız Filistin Kurtuluş Örgütüyle beraber mücadele verdiler. Biz her zaman her ortamda Filistin'in bağımsız bir devlet olarak kendi bölgesinde, kendi toprakları üzerinde kurulmasını ve faaliyet göstermesini isteriz. BM de Filistin Devletini kabul etmiştir. Ama Trump'ın ortaya attığı barış sözleşmesi aslında bölgede tansiyonun yükselmesine bir anlamda savaşın yeniden başlamasına ortam hazırlar nitelikte. O nedenle Saadet Partisi miting düzenliyor. Bu konuda görüşlerimiz çok farklı değil. Filistin'in kendi bölgesinde bağımsız bir devlet olarak topraklarında bayrağını göndere çekmesini isteriz."

Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın izlediği dış politikanın Türkiye'nin aleyhine sonuçlar doğurduğunu savunarak, bunun sadece Suriye bağlamında değil, Amerika, Rusya, Irak, Avrupa Birliği ve BM olsun, hangi çerçeveden bakılırsa bakılsın dış politikada tıpkı ekonomide olduğu gibi Türkiye'nin ivme kaybettiğini ileri sürdü.

İdlib'de 8 şehit verildiğini anımsatan Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:

"Yüreğimiz kan ağlıyor. Ama oturup aklımızı çalıştırmak zorundayız. Orada gözlem noktalarımızda askerlerimiz var. Gözlem noktalarımızın korumalığını yapan Rusya ve rejim, yani Suriye hükümeti. Bu çatışma nasıl oldu? Rusya, 'Koordinatlar verilmedi bize' diyor. Türkiye 'Koordinatlar verildi' diyor. Bu konuda askerlerin yaptığı açıklamaya güveniriz. Eğer koordinatlar verildi ve bizim askerimiz vurulduysa ciddi bir sorun var demektir. Tekrar yeniden oturup konuşmalarını istedik. Soçi'de söz verdiler. 'İdlib'deki teröristlerin elinden ağır silahları alacağız.' dediler. Terör örgütü silahlarını vermedi. Bunun altına hangi gerekçeyle imza attınız? Bilmiyor muydunuz? 'Terör örgütleri size vermez.' diye. Putin 'Erdoğan'dan ricacı olduk.' dedi. Bir devlet başkanı Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanından terör örgütleriyle ilgili neden ricacı olur. Demek ki onlarla bizim bir ilişkimiz var. Suriye konusunda Rusya ile rejimle bir şekilde görüşmenin yapılması gerektiğine inanıyoruz. Biz baştan beri 'Görüşmeleri yapın, askerlerimiz zor durumda kalmasın' dedik. En son bize 'Moskova'da görüştük.' dediler. Bu görüşmelerin sonucu askerlerimizin bölgede zarar görmemesi açısından önemlidir."

Kılıçdaroğlu, İdlib'deki terörist grupların bulunduğunu dile getirerek, Suriye'nin ve Türkiye'nin topraklarında terörist istemediğini, bu nedenle iki ülkenin yan yana gelip terörle mücadele etmesinin doğal olduğunu, oturup konuşmaları gerektiğini söyledi.

Ortadoğu'da barışı ve huzuru istediklerini belirten Kılıçdaroğlu, "O hayır diyor, 'Ben gideceğim burada istediğimi yapacağım.' Niçin? Bazen Amerika bazen Rusya istediği için. Niye taşeronluğuna soyunuyorsun? Hiçbir egemen güç ateşi kendi elleriyle tutmak istemez. Bunun için maşa kullanır. Türkiye egemen güçlerin maşalığına soyunmamalı" dedi.

Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ'un "FETÖ'nün siyasi ayağı" konusundaki açıklamaları ve AK Parti'li milletvekillerinin Başbuğ hakkında suç duyurusunda bulunma hazırlığı tartışmalarının sorulması üzerine Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:

"Gece yarısı 01.00 sıralarında bir yasal düzenlemenin, Milli Savunma Bakanlığından, ordudan, muhalefetten gizlenerek bir oldubittiyle kabul edilmesi, bu yasal düzenleme sonucunda terfi ettirilen ya da yeni yerlere getirilen kişilerin 15 Temmuz darbe girişiminden sonra neredeyse tamamının tutuklanıp hapse atılması, herhalde sıradan bir olay değildir. Salı günü grup toplantısında FETÖ'nün siyasi ayağını açıklayacağım."

Bir başka soru üzerine, "FETÖ'nün siyasi ayağı nedir?" üzerinde önce bir tanım yapılması gerektiğini belirten Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

"İş adamı ayağı diyoruz mesela. Baklavacı ayağı bile çıktı ortaya. Üniversite, eğitim, medya ayağı çıktı ortaya. Bir de bunun siyasi ayağı vardır yani. Onu da ortaya koyacağım. Şimdi Elazığ depremi oldu. Arkasından kalkıp özel bir tartışma alanı yaratmayı doğru bulmuyorum. Yani insanlar, Türkiye bir anlamda yasta. Herkes oraya odaklanmış vaziyette. Yaraların sarılması lazım. Bir siyasi çekişmenin olmamasına özen gösterdim. O süre içerisinde bizim, Türkiye böyle acılar yaşarken, o acıları bir anlamda görmezden gelip, Türkiye'yi başka bir yöne doğru çekiyormuşuz gibi bir algının doğru olmayacağını düşündüm, o nedenle bir hafta erteledim. İsim de belgede vereceğim, her şeyi vereceğim.

Başbuğ'un yaptığı açıklamalar doğrudur. 'Efendim, Kılıçdaroğlu da oradaydı.' Ben o zaman grup başkanvekiliyim o gece zaten ben orada yokum. Çünkü nöbetçi Hakkı Suha Okay'dı o gece orada. Kaldı ki biz bunu nasıl kabul etmişiz. Diyor ki 'CHP de kabul etti.' Ya biz Anayasa Mahkemesine götürmüştük. Bunlar Meclis'in tutanaklarını dahi yalanlama noktasına geldiler. Bereket versin Parlamentodaki görüşmeler tutanaklara yansıyor. Dolayısıyla tutanaklar var elde. Bu kadar yalan söylemek de ayrı bir maharet işi herhalde. Benim aklım almıyor. Siyasette bu kadar yalan nasıl söyleniyor aklım almıyor."

Kemal Kılıçdaroğlu, Devlet Bahçeli'nin açıklamasına ilişkin soru üzerine, Elazığ'a giderek depremde hayatını kaybedenlerin yakınlarını, yaralıları ziyaret ettiğini, vatandaş ve esnafla konuştuğunu, ayrım yapmadan farklı partiden belediye başkanlarıyla görüştüğünü anlatarak, deprem bölgesi olan Elazığ ve Malatya'nın afet bölgesi ilan edilmesi şeklinde ortak bir talebin olduğunu kaydetti.

Bunun üzerine talebi değerlendirip bir çalışma yapıp, o çalışmayı da Parlamentoya sunacaklarını ilettiklerini, bu ifadelerin ardından Bahçeli'den "CHP'den gelecek olan hiçbir öneriye biz olumlu bakmayız, 'Evet' demeyiz" şeklinde bir açıklama geldiğini hatırlatan Kılıçdaroğlu, şunları aktardı:

"Olabilir, bizden gelenlere 'Evet' diyeceksiniz diye bir kural yok. O zaman Sayın Bahçeli afet bölgesi ilanıyla ilgili öneri getirir, biz destek veririz. Amaç sorunu çözmek değil mi? 'CHP veriyorsa ret ama siz verirseniz biz kabul ederiz, buyurun, getirin, verin.' dedik. Ama öyle anlaşılıyor ki AK Parti'nin talebi doğrultusunda, AK Parti buranın afet bölgesi ilan edilmesini istemiyor. İstemediği için de kendisi olumsuzluğu üstlenmek istemiyor, olumsuzluğu Bahçeli'nin omuzlarına yıkmak istiyor. Bahçeli de böyle bir açıklama yaptı. Doğrusunu isterseniz ben Sayın Bahçeli'nin neden ve hangi gerekçeyle CHP'den gelecek hiçbir öneriye hayır diyeceğini doğrusunu isterseniz aklım almıyor."

Makul önerilere destek verilebileceğini, Avrupa Birliği ile uyum süreci için gelen tüm yasaların Parlamentodan oy birliğiyle çıktığını anımsatan Kılıçdaroğlu, kendi getirdikleri ve oy birliğiyle çıkan önergelerin olduğunu, "Bunu muhalefet ya da iktidar verdi." diye tümünü reddedecek bir anlayışı doğru bulmadığını söyledi.

"ADAY ÇIKAR MI ÇIKMAZ MI BUGÜNDEN BİR ŞEY SÖYLEMEK ÇOK DOĞRU DEĞİL"

Kemal Kılıçdaroğlu, "Ekrem İmamoğlu'nun Elazığ'dan kar tatiline gitmesine ilişkin Genel Başkan ne düşünüyor?" şeklindeki soruyu yanıtlarken, İmamoğlu'nun bu konuda gerekli açıklamaları yaptığı kaydetti.

"Sizce yaptığı doğru muydu?" şeklindeki soruya Kılıçdaroğlu, şu karşılığı verdi:

"Elazığ'a gitmesi doğruydu. Çünkü biz hemen deprem sonrası büyükşehir belediyelerimizin yardım kampanyalarını organize ettik. O çerçevede en büyük yardımı yapan da doğal olarak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımızdı. Hem diğer belediyelerin yaptığı yardımlar, orada örgütümüzün çalışmaları, vatandaşın içinde bulunduğu durum, pozisyon bu konuları yerinde görmek için gitti oraya. Sonra Tunceli'ye de uğradı. Tatil demek ne kadar doğru bilmiyorum ama işte çocukları orada. Onları alıp birlikte İstanbul'a geldiler. Bu tür konularda duyarlı olmak gerekiyor."

Kılıçdaroğlu, mart ayında yapılacak CHP Olağan Kurultayı'nda Muharrem İnce'nin aday olup olmayacağını sorulması üzerine, onu bilmediğini, sonuçta kurumsal bir parti olduklarını belirterek, "Dünyanın en köklü partilerinden birisiyiz. Elbette ki sonuçta belli sayıda imza alındığı zaman herkes aday olabilir. Nitekim sadece yeni aday olunacak bir süreç yaşanmıyor. CHP'nin tarihine baktığınız zaman çok sayıda genel başkan adayı çıkmıştır, demokratik yollarla yarışmışlardır. Sonuçta bir kişi genel başkan olmuştur. Genel başkan olduktan sonra da tartışmalar bitmiştir ve biz yolumuza devam etmişizdir" değerlendirmesinde bulundu.

Nasıl bir kurultay süreci beklediğinin sorulmasına ilişkin Kılıçdaroğlu, kurultay süreci için ilçelerin seçimlerinin büyük ölçüde tamamlandığını, şimdi il başkanlıkları sürecinin başlayacağını söyledi.

Kılıçdaroğlu, "Aday çıkar mı çıkmaz mı bugünden bir şey söylemek çok doğru değil. Çıkabilir tabii. Sonuçta aday çıkmasın diye bizim tüzüğümüzde imza koşulları çok sertti. Onu büyük ölçüde yumuşattık. Daha az imzayla kişiler genel başkan adayı olabiliyorlar. Çünkü bir imzayla ya da çok düşük imzayla aday olsun dediğimiz zaman bu da doğru olmuyor. Bunun da sakıncaları görüldü. Aday olmak için en az yüzde 10 gerekiyordu. Bu da çok yüksek bir rakamdı. Onu da makul bir düzeye indirdik. Yüzde 5 gibi imza toplayan herkes aday olabiliyor. Aday olsunlar, tabii sonuçta bir yarış olacak" ifadelerini kullandı.

Bu yarışın partide bir ayrışmaya değil, bütünleşmeye de yol açtığını, demokratik bir süreç yaşandığını vurgulayan Kılıçdaroğlu, CHP'nin sadece Türkiye değil, dünyada da saygınlığı olan bir parti olduğunu dile getirdi.

Kemal Kılıçdaroğlu, ekonomiye ilişkin analizlerinin sorulması üzerine, mutfaklarda yangın olduğunu, müthiş bir işsizlik sorununun bulunduğunu dile getirerek, bunun aşılması gerektiğini söyledi.

Durumun dört ayaklı stratejiyle aşılabileceğini aktaran Kılıçdaroğlu, "Bunun birinci ayağı, birinci sınıf demokrasi, düşünce özgürlüğü, yargı bağımsızlığı, kadın-erkek eşitliği. Bunların sağlanması lazım. Yani AB'de, Japonya ve Güney Kore'de hangi demokratik standartlar varsa bizde de olmalı bunlar. Devlette liyakat sistemi, ahlak olmalı, siyasetçi harcadığı her kuruşun hesabını millete vermeli. Bu demokrasinin olmazsa olmazlarıdır. Birinci kuralımız bu. Bu demokrasiyi sağlayacağız" değerlendirmesinde bulundu.

İkinci kuralın üreten Türkiye olduğunu, ülkenin her alanda üretmesi gerektiğini belirten Kılıçdaroğlu, üçüncünün hakça bölüşüm olduğunu, güçlü bir sosyal devlete ihtiyaç duyulduğunu, herkesin karnının doyması gerektiğini anlattı.

Kılıçdaroğlu, dördüncü ayağın da sürdürülebilirlik olması gerektiğine işaret ederek, dünyadaki tüm gelişmelere ayak uydurulması ve yenilenmek zorunda olunduğunu söyledi.

Sürdürülebilirliği sağlamanın temel normunun da devlette liyakati sağlamak olduğunu aktaran Kılıçdaroğlu, "Devlet bakidir, siyasi iktidarlar ise geçicidir. Çünkü halk size 5 yıl süre için yetki veriyor. Hafıza devletin bürokrasisindedir ve dolayısıyla o hafıza sürekli yenilenmek ve gelişmek zorundadır" dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bir başka soru üzerine, belediye başkanlarının performanslarını bağımsız kuruluşlar aracılığıyla denetlediklerini, başkanların performansının kazandıkları tarihten bu yana arttığını, bunun da kendileri için önemli bir gösterge olduğunu sözlerine ekledi.

Sayfa Yükleniyor...