Köşe yazarlarından Cerrah’ın sözlerine tepki

Etiler’de çöp konteynırında parçalanmış cesedi bulunan Münevver Karabulut’la ilgili İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’ın sözlerine köşe yazarları da tepki gösterdi.

İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah'ın, Hürriyet gazetesinden Ayşe Arman’a, "Kızlarını neden takip etmediklerini de söylediler mi size? Takip etselermiş kızlarını... Sizin kızınız olsa, kaçta eve gelmesini istersiniz? Gece erkek arkadaşının evinde geç saatlere kadar kalmasına izin verir misiniz?" sözlerine köşe yazarları da tepki gösterdi.

Can Dündar, "Buna verilecek tek cevap var: "Sana ne?" Cerrah’ın görevi katili bulmak... Mağdur aileye çocuk eğitimi hesabı sormak değil..." derken, Mehmet Y. Yılmaz da, "Polisin görevi bir suç varsa, suçluyu yakalamaktır. Suç kurbanlarının ailelerini modası geçmiş ahlakçı sözlerle eleştirmek değil! Cerrah, bulunduğu makamı gerçekten hak etmek istiyorsa olanaklarını seferber etmeli ve katil ile suç ortaklarını yakalamalıdır" dedi.

İşte Ayşe Arman'ın Celalettin Cerrah'la yaptığı röportaj ve köşe yazarlarının tepkileri...

Ayşe Arman'ın pazar günü Hürriyet gazetesinde yayımlanan röportajından:

İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’ı defalarca aradım. Defalarca. Artık utandım, o kadar çok. Tutturuk bir şekilde. Sürekli özel kalemine mesaj bıraktım. Çok yoğun bir gündemi olduğu için bana geri dönmesi tam 12 saat sürdü.

Hayalim, onunla uzuuun bir röportaj yapmaktı.

Bırakın röportajı, bu cinayetle ilgili beyanat bile veremeyeceğini söyledi.

"Aileyle, uzmanlarla görüşün ama polis olarak size bu konuda yardımcı olamayız" dedi. Sebebi, cinayetin hazırlık tahkikatının devam etmesiymiş. Şu an söyleyeceği herhangi bir şey davanın seyrini etkilermiş. Özel ekipler kurulmuş, polis elinden geleni yapıyormuş.

"Ama kamuoyunda farklı bir kanı var" dedim.

"Ne gibi?" dedi.

"Eğer Münevver bir aşçıbaşının kızı değil de, Sabancı, Koç gibi bir ailenin kızı olsaydı, Cem Garipoğlu çoktan yakalanırdı."

"Alakası yok" dedi,

"Bunlar bizi etkilemez!"

Çatı katı faillerini örnek verdi.

"Onları da yakalayan biz değil miydik? Eğer polisimiz, son sürat konteynerin içindeki cesedi bulmasaydı, evdeki kan izlerine ulaşılamayacaktı. Delil-melil kalmayacaktı. Biz üzerimize düşeni yaptık, gayet seri ve hızlı davrandık."

"İyi ama" dedim, "O kan izlerine rağmen, anne baba dışarıda. Neden?"

Derin bir nefes aldı ve şöyle dedi: "Onun sebebini bana değil, bir zahmet hakime soracaksınız!"

"54 gün oldu aileye bilgi verilmiyor. Neden?" dedim.

"Ekiplerimi onlara yollamadığımı nereden biliyorsunuz?" dedi.

"Çünkü onlarla konuşuyorum" dedim.

Birden şöyle tuhaf bir şey söyledi: "Kızlarını neden takip etmediklerini de söylediler mi size?"

"Nasıl yani?" dedim.

"E takip etselermiş kızlarını" dedi.

"Ama" dedim "17 yaşındaki bir kızı sürekli kontrol edemezsiniz ki!"

"Sizin kızınız olsa, kaçta eve gelmesini istersiniz? Gece erkek arkadaşının evinde geç saatlere kadar kalmasına izin verir misiniz?" gibi tuhaaaafffff ahlakçı bir muhabbete dönüştü konuşma.

Aile fazla serbest davranırsa, kızlarının bir erkek arkadaşı olmasına ses çıkarmazsa, o da onun evine girip çıkarsa, kafasının testere ile kesilmesi normalmiş manası çıkabilecek mini bir sohbet.

"Münevver’in anısına bir konser düzenlense ve geliri Emniyet güçlerine aktarılsa hoşunuza gider mi" dedim.

"Tabii ki hayır!" dedi, "Polis, failleri para alıp buluyor, derler."

İtiraf etmeliyim ki, o anda polis teşkilatının da baskı altında olduğunu hissettim.

Sonra, "Siz Dubai’desiniz değil mi?" dedi.

"Evet" dedim heyecanla, "Atlayın yarın gelin, yüz yüze konuşalım" diyecek zannettim.

Ama öyle demedi.

"Devletin telefonuyla daha uzun Dubai ile konuşamam" dedi.

"Çok haklınız, özür dilerim, bana yazsın" dedim, "Ben sizi arayayım..."

"Yok zaten bu konuda söyleyebileceğim daha fazla bir şey yok. İyi geceler!" dedi.

Ve kapattı.

İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’la, 12 saat, işte bu konuşmayı yapabilmek için beklemiştim.

Yine de kendisine teşekkür ederim, en azından telefonuma çıktı...



İstanbul’un göbeğinde başı kesilerek katledilen 17 yaşındaki kızın ölümünü 54 gündür aydınlatamayan Emniyet’in başındaki isim Celalettin Cerrah...

Kendisini Ayşe Arman arıyor:

“54 gündür aileye neden bilgi verilmediğini” soruyor.

Cevap:

“Ekiplerimi onlara yollamadığımı nereden biliyorsunuz?”

“Çünkü onlarla konuşuyorum” diyor Ayşe...

Cerrah soruyor:

“Kızlarını neden takip etmediklerini de söylediler mi size?”

Şaşırıyor Ayşe:

“Nasıl yani” diyor.

Bundan sonraki cümleler en hafif tabiriyle utanç verici:

“Sizin kızınız olsa, kaçta eve gelmesini istersiniz? Gece erkek arkadaşının evinde geç saatlere kadar kalmasına izin verir misiniz?”

* * *

Buna verilecek tek cevap var:

“Sana ne?”

Cerrah’ın görevi katili bulmak... Mağdur aileye çocuk eğitimi hesabı sormak değil...

Kaldı ki Ayşe’nin röportajı, ailenin, kızlarının attığı her adımdan haberdar olduğunu ortaya koyuyor. Her toplumda genç kızları öldürüp testereyle kafasını kesen sapıklar çıkabilir.

Mağdurun fakir, şüpheli ailenin zengin olduğu her toplumda adalet, işi ağırdan alabilir.

Ama hiçbir uygar toplumda polis şefleri yas tutan bir aileye pedagoji dersi vermeye kalkmaz. Kalkarsa da bir daha o koltuğa oturamaz.

Onu orada tutmaya ne cemaat aidiyeti yeter, ne de politika desteği... 

* * *

Cerrah’ın ilk vukuatı da değil bu:

Daha önce Hrant Dink katledildiğinde, ancak mahkemenin varabileceği hükmü aceleyle vermiş, “Bu cinayet örgüt işi değil, milliyetçi duygularla yapılmış” hikmetinde bulunmuştu.

Daha sonra cinayetin arkasında örgüt çıkmasından hiç rahatsız olmadı.

Hükümet’in Lübnan’a asker gönderme kararını protesto eden 4 göstericiye tekme tokat linç girişiminde bulunulduğunda ne demişti Cerrah:

“Vatandaşlar haklı olarak tepki göstermişler. Güzel bir tepki...”

Emniyet’ten onaylı “güzel tepki”ler ağırlaşarak sürdü, ama bu linç kampanyasından Cerrah hiç suçluluk duymadı.

Konu silaha gelince de demişti ki:

“İlkokuldan beri ateş etmeyi öğretirim çocuklarıma... Ateş etmek rahatlatır insanı... Patlayan tabanca sesi huzur verir bizim gibilere... Stresini alır...”

Biz hiç bu eğitimin muhtemel sonuçlarını soramadık Cerrah’a...

Kaç silahşor, stres atarken masum kanı dökmüştü; bilemedik.

* * *

Fransa’da trafik hata puanı dolduğu için ehliyetine el konulanları yeni ehliyet için sil baştan kursa yollamadan önce, bir süre trafik kazazedelerinin yattığı hastanelere çalışmaya gönderiyorlarmış; yaptıklarının anlamını daha iyi kavrasınlar diye...

Acaba katili bulamayınca mağduru suçlu ilan eden bazı polis şeflerini de kurban ailelerinin yanına yollayıp terapiye mi almalı?

Acılı baba, 3 Mayıs’ta katil zanlısının evine koyacağı siyah çelengi, asıl İstanbul Emniyetine mi bırakmalı?

İnanın şüpheleniyorum artık:

Acaba kimse kızını evden çıkarmasın, çıkaranlara da ibret olsun diye mi katilleri bulmuyorlar?

Yoksa vicdan sahibi bir insan, 17 yaşındaki kızını, başı gövdesinden ayrılmış halde çöpte bulan bir aileye, “Siz de kızınızı takip etseydiniz” diyebilir mi?

Azıcık vicdan istiyoruz; birazcık vicdan...

Çok mu?

Yok mu?



MEHMET Y. YILMAZ: EMNİYET MÜDÜRÜ’NE NE GEREK VAR? 

Kafası kesilerek cesedi çöp kutusuna atılan genç kızın katili hâlâ yakalanabilmiş değil.

Suç ortakları da serbest!

İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, "suç ortağı zanlılarının neden serbest olduğunu" soran Ayşe Arman’a şu yanıtı veriyor:

"Bunu bana değil, hakime soracaksınız."

Yargıcın bu kararı nasıl verdiğini herkes gibi ben de merak ediyorum. Adalet Bakanlığı, bu konuda bir açıklama yaparsa, kamuoyunda uyanan şüpheyi ortadan kaldırabilir.

Celalettin Cerrah, Ayşe Arman’ın sorularını yanıtlarken, öldürülen kızın ailesine yönelik suçlayıcı imalarda da bulunuyor.

"Kızlarını yeteri kadar takip etselerdi başına bunlar gelmezdi" anlamına gelecek sözler söylüyor.

Bir Emniyet Müdürü’nün bırakın dillendirmeyi, aklına bile getirmemesi gereken sözler bunlar.

Ve şöyle bir yanıtı da olmalı: İstanbul gibi bir kentte, aileler çocuklarının güvende olmadığı gerçeğini de hesaba katacaklarsa, bu kentte bir Emniyet Müdürü’ne ve böyle büyük bir polis teşkilatına ne gerek var?

Polisin görevi bir suç varsa, suçluyu yakalamaktır. Suç kurbanlarının ailelerini modası geçmiş ahlakçı sözlerle eleştirmek değil!

Cerrah, bulunduğu makamı gerçekten hak etmek istiyorsa olanaklarını seferber etmeli ve katil ile suç ortaklarını yakalamalıdır.

Bunu yapana kadar susup bir kenarda durmasını, acılı insanlara saygılı olmasını ve modası geçmiş fikirlerini kendine saklamasını öneririm.

REHA MUHTAR: 17 YAŞINDAKİ KIZA NASIL SAHİP ÇIKILIR Kİ ACABA?..

17 yaşındaki kızlarına sahip çıksalarmış... Gecenin bir saatinde erkek arkadaşının evinde işi ne?..” mealinde sözler söylemiş Celalettin Cerrah...

Derler ki “Sözcükler ağzımızdan çıkana kadar bizim esirimizdir... Çıktıktan sonra ise biz ağzımızdan çıkan sözcüklerin esiri oluruz...”

Ne yazık ve tahilsiz sözler bunlar Cerrah Müdür...

***

Şöyle söyleyeyim:

Bir ailenin 17 yaşındaki kız çocuğuna sahip çıkması, birlikte olduğu ve bugüne kadar hiçbir sorunu olmayan erkek arkadaşıyla beraber olmasını engellemek mi demek?..

17 yaşında genç bir kız nasıl ve nereden bilebilir, böyle bir olayın başına gelebileceğini?

Kızın ailesi müneccim midir, Garipoğlu ailesinin çocuğunun ruhundaki sapmaları tespit edecek?..

Yoksa bu sapık cinayet vesile edilerek 17 yaşında bir genç kızın, normal erkek arkadaşları, ilişkileri, Batı’da bütün yaşıtlarının yaşadığı sıradan ve özgür hayatı mı sorgulanmaktadır?..

Cerrah Müdür, İngiltere’de böyle bir olay olsa, Londra Emniyet Müdürü’nün “Kızın erkek arkadaşının evinde ne işi vardı” diye sormasını makul bulabilir mi?..

***

Eğer menfur cinayetleri engelleyecek birileri varsa o birileri öncelikle emniyet birimleridir...

Emniyet’in bu olayda izleri bulduğunu ve sürdüğünü kabul edebiliriz...

Ancak 17 yaşındaki mağdur genç kızın kanını yerde bırakmayacak olan Emniyet Müdürlüğü ve Cerrah Müdür olmalı...

Suçsuz aileye burada eleştiride bulunmak çok acı olmuş Cerrah Müdür...

Bu sözü etmediysen, etmediğini söyle...

Ettiysen mutlaka sözünü geri al veya ailenin gönlünü al...

Yakışmaz böyle bir laf Emniyet’in başına...



MEHVEŞ EVİN: MÜNEVVER'İ BİR KEZ DAHA ÖLDÜREN CERRAH

Münevver Karabulut, 56 gün önce hunharca öldürüldü, kafası bedeninden ayrılıp çöp konteynerine atılmış olarak bulundu. Kamuoyunu derinden sarsan bu dehşet verici cinayetin bir numaralı sanığı, Münevver'in erkek arkadaşı Cem Garipoğlu ise halen firari. 

Münevver'in babası, baktı ki faillerin bulunmasına yönelik ümit verici bir gelişme yok, kah yürüyüş yapacağım, kah Taksim'de kendimi mi yakayım diye medyaya beyanat veriyor... Çok da iyi ediyor. Yoksa, pek çok sefer şahit olduğumuz gibi, hadisesi bol memleketimizde her şeyin unutulup zamanaşımına uğraması an meselesi.

İlginçtir, Facebook'ta Münevver için oluşturulan gruplar, bu cinayetin bir numaralı takipçisi haline geldi. Ayşe Arman'ı da harekete geçiren, internetteki sosyal ağın gücü oldu. Arman, taraflarla konuşmaya karar verdi. Taraflardan biri de İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah'tı...  

Ancak Cerrah, bu 'mini telefon sohbeti'nde kendi sonunu getirecek çok talihsiz sözler sarf etti. 'Kızlarını neden takip etmediklerini de söylediler mi size?' şeklinde girizgah yaparak, pişkince 'E takip etselermiş kızlarını... Sizin kızınız olsa, kaçta eve gelmesini istersiniz? Gece erkek arkadaşının evinde geç saatlere kadar kalmasına izin verir misiniz?' dedi...

Ölümü kabullenmeye çalışan, ancak kızının ölüm şeklini düşündükçe, bedeninin nasıl parçalara ayrıldığını hatırladıkça çıldıran babanın, bu satırları okurken bir kez daha acılı bir hayvan gibi bağırdığına eminim.

BU MU SUÇLA MÜCADELE?
Emniyet Müdürü bu, sokaktaki adam değil, herhangi bir memur değil... Failleri yakalanmamış korkunç bir cinayet hakkında böyle konuşabiliyor. İşte Münevver'i, asıl bu sözler öldürüyor. Asıl bu sözler, ailesini kahrediyor, kamu vicdanını sarsıyor. Asıl bu sözler, suçla mücadele ettiğini iddia eden bir insanın, neredeyse suça teşvik ettiğinin resmi haline geliyor: Kızlarını başıboş bırakan aileler, cesedi çöpte bulunursa sizin sorununuz!

Sayın Cerrah, eğer bu cinayetle ilgili bir bildiğiniz varsa, o zaman derhal açıklama yapın. Çünkü sözleriniz, kurbanın ailesini suçlayıcı nitelikte. Resmen 'kızlarının öldürülmesine göz yumdular' diyorsunuz. Eğer kurbanın ailesini suçlayacak deliliniz yoksa, o zaman öldürülmüş bir genç kızın bedenini kendi ayaklarınızla çiğnediğinizi bilin.

Sayın Cerrah, sizin de iki çocuğunuz var. Bu korkunç sözleri sarf ederken bir an olsun durup düşünmediniz mi, acaba benim başıma aynı şey gelse ne yapardım diye?

Dünyanın, insanoğluna has canavarlığın binbir haline mesleki yaşamınızda defalarca şahit olmadınız mı?

Ama yok... Sizin 'aile' kavramınıza göre kızlarla erkeklerin arkadaşlık yapması, suç anlamına geliyor herhalde. Bu sözleri sarf edebildiğinize göre, içinizde, bankta otururken öpüşen çiftlerin kafasına cop indiren bir polis yaşıyor olmalı!

Sayın Cerrah... Geçen hafta görülen Dink davasında bir tanık, sizi cinayetten haberdar olmakla suçladı. Bu konuda sessizliğinizi koruyorsunuz, tanık olarak dinlenme talebiniz reddedildiği için belki rahatsınız...

Ama siz o görevde bulunduğunuz sürece pek çok kişi rahat edemeyecek, bunu da bilin.

Not: Celalettin Cerrah, başta Karabulut cinayeti, pek çok nedenle istifa etmesi için blog sitesi açılan ilk Emniyet Müdürü olma şerefine erdi. (http://cerrahistifa.blogspot.com/)

Sayfa Yükleniyor...