'Ya peygamber ya da salak olman lazım'

6,45 Yayınevi'nin ardındaki ikili Kaan Çaydamlı ve Şenol Erdoğan dergicilikteki çeteleşmeden şikayetçi: 'Aynı adam her konu üzerine bir şey yazıyorsa bu değersizdir. Her konuda yazman için ya peygamber olman lazım ya da salak...'

'Ya peygamber ya da salak olman lazım'

'nin en aykırı yayınevlerinden 6,45’in Genel Yayın Yönetmeni Kaan Çaydamlı ve Editörü Şenol Erdoğan ile eşine benzerine pek de kolay rastlayamayacağımız, sıra dışı dergileri Underground Poetix’i konuşmak üzere buluştuk. Sohbet, Underground Poetix ekseninden çıkarak ’deki yayıncılıktan çeteleşen adamlara kadar uzandı.

Fanzin olarak başlayan Underground Poetix’in bugünkü formata dönüşümü nasıl gerçekleşti?
Kaan Çaydamlı: Fanzin sorun çıkartıyordu, fotokopi olarak 4 sayfa 5 sayfa fakat keyifli yazılar çıkıyordu. Bir gün ofiste bunu dergi yapalım dedim. Ama tam olarak da mizanpaja falan takılmadan yaptık. Beklemediğimiz derecede iyi gitti. 750 tane bastık. Hepsi gitti. Ondan sonra seyrek aralarla devam ettik. En son da bu formata geldik. A4 olduğu için 350 sayfalık bir dergi yapıyoruz 600 sayfalık bir kitap yapmakla aynı şey, maliyet olarak. Dolayısıyla yüksek fiyat koyuyoruz. Dergi satıyor ama zarar ediyoruz gibi bir durum oluyor. En sonunda 128 sayfaya indik. Bir de bitiremiyoruz gibi bir şey var. Yeni sayı çıktığında hala eskiyi okuyoruz gibi bir şey oluyordu.

Underground Poetix’in yayın kurulu var mı?
Çaydamlı:
Derginin başında yazdığımız adamlar sayıyı aşağı yukarı belirliyor ama gelen yazılardan iyi olanları mutlaka kullanıyoruz. Buradaki kriter tamamen öznel, sevdik sevmedik bu kadar…

Peki baz aldığınız dergiler var mıydı?
Çaydamlı:
Yok olmadı.

Şenol Erdoğan: Bu tarzda bakılacak bir dergi olmadığı için. O anlamda öncü bir dergi. ‘Yurt dışından esinlenme var mı?’ derseniz esinlenmek değil ama etkisi olan şeyler olmuştur. Spontan bir dergi sonuçta, kendi kendine oluştu.

Çaydamlı: Bir dergi çıkıyorsa hemen dosya konusu bulmaya, tekrar eden şeyler koymaya, aynı şeyler yazmaya mecbur kalıyorlar. Ben bunun dışında bir dergi görmedim. Diğer dergilerde hep edebiyat çetelerini görürsünüz. Her konuda yazarlar.

Erdoğan: Herkes her şey hakkında yazıyor. 10 kişiler bunlar. Her sayıda aynı adamlar var. Biz de tam tersi bir sayı yazanı bir sonraki sayıya almıyoruz.

Bu çeteleşme nasıl bir sorun yaratıyor?
Çaydamlı: Beni okuyucu olarak rahatsız ediyor. Aynı adam her konu üzerine bir şey yazıyorsa bu değersizdir.

Erdoğan: Her konuda yazman için ya peygamber olman lazım ya da salak...

Çaydamlı: Bu dergi çıkarmanın matematiğinin dayattığı bir şey de olabilir. O kadar yazıyı başka alanlardan toplamak zor olabilir. Bizim derginin farkı burada. Bir şey vaat etmiyoruz. İyiyse olur, değilse olmaz. Zaten fanzinde yazılan yazılar değerliydi ve yazık oluyor mantığıyla dergiye çıkardık. Fanzin için fazla yazılardı.

Yurt genelinde dergiye ilgi nasıl? Hangi şehirler ön planda?
Çaydamlı: Batman’dan Sivas’tan Konya’dan dergiyi isteyenler var. İlgi genel olarak iyi.

Erdoğan: İzmir’in bu noktada çok önemli bir ilgisi var. Orada çok ilgili, yazılar gönderen, oldukça duyarlı bir ekip var.

Derginin dağıtımı nasıl gerçekleşiyor? Hangi periyotlarda yayınlanıyor?
Çaydamlı: Kitap gibi dağıtıyoruz. Kitapevlerine gidiyor. Dergi bayilerinde yok. Dergi de demek ne kadar doğru bilmiyorum.

Erdoğan: Biz demiyoruz zaten. Başladığımız zamanlarda periyot konusunda dalgalanma yaşandı ancak şu anda belirli bir periyot tutturduk gibi. Zaten başlangıçta mevsimlik olarak düşünmüştük.

Türkiye’de güzel dergiler çıkar ve bir süre sonra o güzel dergiler kapanır. Underground Poetix için de böyle bir tehlike var mı?
Çaydamlı: Valla 8 sayı oldu. Yayınevi durdukça bunu çıkartırız. Biz bu dergiden hiç kazanmıyoruz. Yazı veren, çeviri yapan herkes karşılıksız yapıyor bunu. Biz de öyle. Ama sanıyorum 750-800 adete çıktı satış. Her sayı çıktıkça eski sayıları da toparlayan bir hareket var. 1500 tiraja çıkarsak zarar etmez diye düşünüyorum.

JPEG KİTLESİ
Herhangi bir reklam-tanıtım politikanız var mı?

Çaydamlı: Bizim hiç öyle bir derdimiz olmadı. Kulaktan kulağa yeter. Facebook reklam –tanıtım konusunda çok iyi bir mecra bizim için…

Erdoğan: Negatif olan tarafı orada bakar-salaklar var. Mesela Mart’ta çıkacak dergiyi yarın gidip soruyor bulamayınca arayıp soruyor. JPEG kitlesi diyorum ben onlara sadece bakıyor. Orada ne yazıyor? Okumuyorlar. O kitle kötü ama tam tersi iyi bir kitle de var.

Çaydamlı: Okumakla ilgili bir problem var.

Erdoğan: Yurtdışıyla bir kıyaslama da yapılamaz. Çünkü bizim beslendiğimiz kültürü onlar çoktan bitirmişler bile. Onlar bu kültürü 1950’lerde yaşamışlar, artık böyle bir yayın yok. O hikayeyi kapatmışlar. Başka bir şekilde yaşıyor tabii.

Yeni bir kuşak var, onlar bu tür yayınlara ilgisiz mi? Okuyucu kitlesi hangi yaş gruplarından?
Erdoğan: Şimdi 15-19 yaş arasında olan ve o kitleye taban tabana zıt olan bir nüfus var. 90’larda Türkiye’de bir kültür devrimi gerçekleşti, arkasından da çöküş geldi ama şimdi yeniden yükseliyor. Derginin okuyucu kitlesindeki ortalama yüksek. 25-35 arasında bir kitle.

‘Kime yapıyoruz bu dergiyi? İnternetten yapalım!’ gibi düşünceleriniz oldu mu?
Çaydamlı: Bu hayatımızı sorgulamakla aynı şey. Bizim kuşak kağıdı biliyor. İnternetten okunmuyor. Biz plaktan CD’ye geçememeyi yaşadık. Siz son kuşaksınız ama, sonunda kitaplar da e-kitap’a dönecek. Bunu çok da doğru buluyorum. Kitapların küçücük alete girmesi müthiş bir olay... Benim hayatım kitap atmakla geçti. Birikiyor. Hangi birini okuyacaksın. Kaç bin tane kitap var. Hangisini bitireceksin? O yüzden çok mantıklı buluyorum.

Erdoğan: Bir de kaç bin yıl sonra bu kitapları bulamayacaksın ama elektronik ortama aktarılarak arşivlenmiş olacak. Mesela Irak’taki savaşta yüzlerce değerli kitap, tek kopya olan kitap yok oldu.

BİLGİNİN PARALI OLMASI VAHŞET
Çaydamlı:
Bir de dünyada bedava olması gereken şeyler var. Çok temel şeyler. Yemek, su gibi bilginin de bedava olması gerekiyor. Herhangi bir bilgiye ulaşmak için bir şey ödemek zorunda olmayı vahşet olarak algılıyorum. Gerçekten bir insanlık hakkı olarak görüyorum. Bilgi bu. Herkesin ulaşabilmesi lazım

Copy-left uygulamanız Türkiye için sıradışı bir uygulama. Konvansiyonel yayıncılığın dışında kalmak nasıl? Kendinizi yalnız hissediyor musunuz?
Çaydamlı: Biz çok yalnızız zaten!

Erdoğan: Hep yalnızdık. Biz iyiyiz böyle. Bu bir tavır değil ama kendi kendine olan bir şey. Copy-left’i sonuna kadar savunuyoruz. Biz kitaplarımızda, yazarın izni de varsa, bu anlayışı sürdürüyoruz. Parası olan kitabı alsın, parası yoksa indirsin. Bu bir hareket değil. ‘Aykırı’ olduğunu iddia eden yayınevleri bile kitapları internete vermiyor. Kaos yayınevi anarşizmle ilgili kitaplar basıyor ama hiçbir şekilde kitapları internete vermiyor. Yani orada da anarşistliği tartışılabilir hale geliyor.

Çaydamlı: Bu sistemin içerisinde bir sonraki kitabı yayımlamak için dönüşe ihtiyacın var o yüzden ‘biz yapıyoruz siz yapmıyorsunuz’ diyemeyiz. Bizim yayınevi olarak bir avantajımız vardı.

Erdoğan: 6,45’i 6,45 yapan da bu zaten, yapılmayanı yapmak.

Çaydamlı: Yine de 20 yılı doldurmamıza rağmen bizi yayınevi olarak görmezden geliyorlar. Oyunu öyle oynamıyoruz biz. Oyun oynamıyoruz. Piyasanın şartlarına uymuyoruz. Hiç yapmadık. Bu tarz yayıncılık bizim için hiçbir zaman ‘iş’ olmadı. Yaşam biçimimiz bu.

TÜRKİYE'DEKİ YAYINCILIKTA MÜTHİŞ EGO VAR
Diğer dergilere bakarsak, sizin dışınızda iyi işler yapılmıyor mu? Beğendiniz yayın evleri hangileridir?
Çaydamlı:
Düzenli aldığım bir dergi yok

Erdoğan: Ben düzensiz de almıyorum. 90’larda bıraktım. Hayalet Gemi, Çalıntı vs. takip ediyorduk. Ama bizi şimdi çekmemesinin nedeni beğenip-beğenmeme değil. İşin zaten içindesin. Öyle bir şey yapması lazım ki ‘hadi canım’ demeliyim.

Çaydamlı: Tamamen içinde olma durumu yani. Ömer Faruk ayrılana kadar Ayrıntı çok iyiydi. Kaos, Parantez çok iyi. Sel’in bazı kitapları çok iyi, Siren iyi…

Erdoğan: Yayınevi takip etme konusunda şu var. Biz çok çeşitli okumlar yapıyoruz. Takip etmediğimiz ama kitaplıkta biriken yayınevleri oluyor elbet.

Çaydamlı: Büyük kurumsal yapılar önemli işler yapıyor. Doğru işler yapıyorlar.

Erdoğan: Ama eksiklerimiz çok. Dünya edebiyatının 10’da biri Türkçeye çevrilmedi daha. Daha klasikler tamamlanmadı.

Çaydamlı: Bu yayınevinin kuruluş hikayesidir aslında bu eksiklik. Ben fotoğrafçılık da yaptım zamanında. O zaman Türkiye’de fotoğrafla ilgili bir tane kitap bulamadım. Fotoğraf üzerine düşünmek istiyorum, kitap yok. Çevirdik kitap, çoğalttık sonra dağıttık. Bir şeyi basma kararı da halen öyle çıkmakta. Manifestomuzda şunu diyoruz: Basılması gereken binlerce kitap var ama Türkiye’de böyle bir dert yok. Mesela Çıplak Şölen’i ilk kez çeviren ve yayınlayan biziz, sonra bir daha çeviriyorlar. Kötü de çevirmişler. O kadar hiç çevrilmeyen kitap var, bassanıza onları hep aynı isimleri basıyorsunuz.

Erdoğan: Bizim kızma noktamız ‘bizim bastığımız kitabı niye basıyorsunuz’ değil, daha çevrilecek çok kitap var. İki defa Boris Vian basmayalım. Müthiş bir ego var bazılarında. Adamın derdi yayıncılık değil ki. Yarışıyor diğerleriyle.

Çaydamlı: Bir kitap hiçbir yayınevinin malı değildir, yazarınındır.

Editoryal konuda bir sıkıntı mı var yani?
Erdoğan: Türkiye’de profesyonel anlamda editörlük yok. Adam ne basacağını bilmiyor. Editör adam kitap aramaz. Bu adamlar milyonlarca adam içerisinde kolaycılığa gidiyor. Ne yapacağını bilmiyor çünkü.

Çaydamlı: Çeviri yayıncılığıyla yayıncılığı birbirinden ayırmak lazım. Türkiye’de çeviri yayıncılığı yapılıyor maalesef. Editörlük yazar yaratmaktır. Türkiye’de yapılan editörlüğün adı aslında redaktörlük. Bu önemli bir ayrım...

Son olarak yakın zamanda yayınlayacağınız yeni kitaplardan bahsedelim isterseniz...
Bahama Kuşkusu diye bir diziye başladık. Tamamen yerli yazarlardan oluşan bir dizi... Şu anda 8 yazar var. Bu ay başladı bu dizinin kitapları… Genel olarak 200-250 kitap listede duruyor. ‘Bokun Tarihi’, ‘Yoldakiler’, William Gibson yakın zamanda çıkacak kitaplar. Bir aksilik çıkmazsa Altı-kırk-leş diye bir seriye başlayacağız yakında. Çok sert bir dizi olacak. Kısa, karanlık hard-core metinler. Bunun için tarih veremiyoruz ama. Sinema yayınına devam edeceğiz. Arka arkaya film yapmakla ilgili kitaplar çıkacak. Teknik ama okunması keyifli kitaplar. İlk olarak ‘Film Yapmak’ çıkıyor. Müthiş bir kitap… Kimsenin okuyacağını sanmıyorum, çok iyi çünkü... Zen Kafasıyla sinema kitabı yazmış. Sinemayla alakan yoksa bile oku. Bir de Kaybedenler Kulübü’nün kitabı çıkacak. Filmin tüm hazırlanış sürecini anlatan. Bu da sinema öğrencileri için eşsiz bir şey.

Sayfa Yükleniyor...