Ben de Messi'yi okurum

Öncelikle şunu baştan söyleyelim. Bu köşede taktik tartışmayacağız, transfer politikalarını irdelemeyeceğiz, yönetimlerin başarısızlıklarını dilimize pelesenk haline getirmeyeceğiz…

Öncelikle şunu baştan söyleyelim. Bu köşede taktik tartışmayacağız, transfer politikalarını irdelemeyeceğiz, yönetimlerin başarısızlıklarını dilimize pelesenk haline getirmeyeceğiz… Burada gerçek futbolu konuşacağız. Futbolun güzelliklerini, yaşanan enteresan gelişmeleri, 'Canım Türkiyem' dedirtecek haberleri bir blog havasında, gerekirse fotoğraf gerekirse de bir video eşliğinde okuyacağız, yorumlamaya çalışacağız… Sporun içinde kalıp, maalesef (!) Türk medyası tarzından dışarı çıkacağız..

Başlıyoruz…

EN GENCİMİZ BİLE…
Semih'e hala 'Genç Semih' diyenlerin olduğu bir ülkedeyiz. Bizim genç anlayışımızla Avrupa'nın genç anlayışı arasında kalın bir çizgi var. Gözünüze bir Premier Lig'de şampiyonluğa oynayan Arsenal'in oyuncularını getirin bir de Brezilya'yı ekleyin. Son olarak Türkiye'ye bakalım…

Geçtiğimiz günlerde ajansa düşen bir haberi 'yorumsuz' olarak bu sütunlara taşıyorum: Bank Asya 1. Lig'de bu hafta sonu oynanan Altay-Orduspor karşılaşmasında takımının beraberlik golünü atan 1994 doğumlu Okay Yokuşlu, şu ana kadar oynanan karşılaşmalar itibarıyla ligin en genç golcüsü oldu. Ligde şu an kadar forma giyen en genç oyuncu olan Okay, attığı golle ligin en genç golcüsü unvanını da kazandı. Okay'ın ardından en genç golcü oyuncular, 5 gol kaydeden 18 yaşındaki takım arkadaşı Musa Çağıran ile Kartalspor'da 1 gol atan Fatih Kolsuz oldu.

MESSİ ÜZERİNE...
Kaç tane spor üzerine yazılan kitap okudunuz? Duyamadım. Haklısınız. Dünyada yankı uyandıran kitapların bile satılmadığı bir ülkede spor kitabı yazmak için kim uğraşsın değil mi? Varsa da okunabilecek olanlar bir elin parmaklarını geçmez… Zaten futbolcularımız da bir Desailly gibi, bir Beckham gibi anlatacak şeyler nedense bulamaz. Biz de Messi'yi okuruz o zaman. Yazan Arnau Galdeano… Messi'nin Barcelona'ya uzanışına kadar yaşadıklarını en ince ayrıntılarına kadar anlatan yazar ne olursa olsun bir kahramanı sunuyor bize… Bırakalım Messi'nin kırdığı rekorları, attığı golleri, neredeyse her hafta izliyoruz zaten resitalini… Biraz hayatına bakmakta fayda var. Neler yaşamış, ne gibi özellikleri var? İşte kısaca gözüme çarpanlar…

* Messi, Che Guevara ile hemşehri… İkisi de Arjantin'in Rosairo kentinde dünyaya merhaba demişler.

* Messi'nin bebeklikten gelen bir taklit yeteneği var. Hatta hala taklitleriyle soyunma odasında arkadaşlarını maç öncesi güldürdüğü söyleniyor.

* Maradona'yı izleyemediği için idolu Aimar'mış…

* Messi'ye armağan edilen ilk forma 2 numaralı 'çakma' bir Arjantin formasıymış… 3 yıkamadan sonra çıkan yazılarına rağmen giymeye devam etmiş. Messi Arjantin formasıyla sokaklarda oynarken en yakın arkadaşı Enrico ise Brezilya forması giyerek Rosario sokaklarında tepki toplamayı seviyormuş…

Devamını diğer yazıya saklayalım…

Ben de Messi'yi okurum - 1

ELEKTRİK KESİLMESİ DENİNCE…
Geçtiğimiz günlerde yardım maçı için Real Madrid Arnavutluk'taydı. Rakip ise Gramozi… Devlerin pek yolunun düşmediği Arnavutluk tarihi bir maça sahne oldu. Oldu ama… Stadın devre arasında elektrikleri kesilince, yedek jenaratör de çalışmayınca ikinci yarı tam 1.5 saat geç başladı. Devre arasında rast gelen bu olayı tesadüf olarak değerlendirenler de var komplo diyenler de… Devlet ise 'Ülkenin imajına zarar vermek' nedeniyle 25 kişiyi göz altına aldı.

Elektrik kesilmesi denince aklımıza ilk olarak kuşkusuz Fenerbahçe-Barcelona maçı geliyor. Bir Şampiyonlar Ligi maçıydı ve birçok ülkede canlı olarak yayınlanıyordu. Peki başka hangi maçlar vardı aklımıza gelen… Bundan tam 8 yıl önce yine Real Madrid maçında elektrikler kesilmiş maç başka bir tarihe ertelenmişti. Rakip ise Real Betis'ti…

Sezonun ilk maçında Denizlispor-Fenerbahçe karşılaşmasının 59. dakikasında Denizli Atatürk Stadı'nın elektrikleri kesilmiş maç 40 dakikalık bir aranın ardından yeniden başlamıştı.

Ben de Messi'yi okurum - 2

OSCARLIK BİR SPORCU HİKAYESİ!
Her şey gördüğünüz gibi değil. Her spor dalının bir soyunma odası var, her spor dalının bir varoluş felsefesi, zorlukları var. İşte sinema, sporun, sporcularının bilinmeyen özelliklerini birebir duyguları yansıtacak kadar, derinlere dalacak kadar bizlere aktaran en önemli sanatlardan biri. Ülkemizde çok da kaliteli yapıtlara rastlayamadığımız spor filmleri Amerika'da büyük gişe alan ve saygı gören film türleri arasında yer alıyor. Karşıma son çıkan örnek ise 'The Wrestler' filmiydi. Türkçe'ye 'Şampiyon'olarak çevrilen filmde bir Amerikan Güreşçi'sinin hikayesi anlatıyor. Evet, o televizyonlardan izlediğimiz, herkesin bildiği o şovların hikayesi… Peki arka planda neler yaşanıyor? Her şey göründüğü gibi mi? Bu filmde hem bir Amerika güreşçisinin soyunma odasına gireceksiniz hem de bir sporcunun kafa yapısını çözebileceksiniz… Emeklilikten sonra yaşanan duyguları kafanızda ülkemizden bazı isimlerle bağdaşlaştıracaksınız. Usta isim Mickey Rourke (Randy –Koç) 'un oynadığı 2008 yapımı The Wrestler filmi gerçekten bir spor filmi olarak izlenmeye değer… Tavsiye ediyorum.

Bu filmdeki performansıyla Mickey Rourke'un Oscar'a aday gösterildiğini ve filmin dünya prömiyerinin de Venedik Film Festivali'nde yapıldığını hatırlatmakta fayda var…

Sayfa Yükleniyor...