12 Haziran: BBP’nin kurumsallaşma sınavı

Karizmatik Yazıcıoğlu’nun ölümünden sonra yeni lideriyle ilk kez bir seçime katılacak olan BBP, geleneksel oy oranının altına düşmezse kurumsallaşmayı başarmış demektir.

Büyük Birlik Partisi (BBP), seçimlerde aldığı sonuçlar göz önüne alındığında “küçük partilerin en büyüğü” olmak gibi bir niteliğe haiz. 1993 yılında, MHP’nin önceli olan Milliyetçi Çalışma Partisi’nden (MÇP) Muhsin Yazıcıoğlu liderliğinde kopan bir ekip tarafından kuruldu.


Yazıcıoğlu, dar anlamda ülkücü harekette, geniş anlamda ise milliyetçi-muhafazakâr camiada nüfuzu kuvvetli, karizmatik bir liderdi. ’nin iç savaş koşullarını yaşadığı 1980 öncesinde, Kontrgerilla’nın sivil kanadı olarak çeşitli katliam, suikast ve çatışmalarda yer alan ülkücü militanların önderlerinden biri konumundaydı. O dönemde Ülkücü Gençlik Derneği’nin lideri olan Yazıcıoğlu 12 Eylül darbesinden sonra 7.5 yıl cezaevinde yattı, işkence gördüğünü söyledi.

Uğruna sokaklarda çatıştıkları devletin, ülkücüleri cezaevinde ağırlaması ve karşılaşılan kötü muameleler ile işkenceler, Yazıcıoğlu’nu, hareketin devletle ilişkilerini ve devletin niteliklerini sorgulamaya götürdü. Bu sorgulama kısa sürede ülkücü harekette Alpaslan Türkeş’in tekil ve mutlak hâkimiyeti altında belirlenen siyasi çizgiye yönelik bir yabancılaşmayı da beraberinde getirdi. Sürecin sonunda BBP doğdu.

BBP kuruluşundan itibaren hep “Yazıcıoğlu’nun partisi” oldu ve ölümünün üzerinden 2 yıl geçmesine rağmen bugün bile hâlâ öyle. Muhsin Yazıcıoğlu’nun 1980 öncesindeki karizmatik liderliği 1990 sonrasında içerik ve biçim değiştirerek devam etti.

BBP, kuruluşundan beri MHP’ye nazaran İslami kimliği daha ağır basan bir parti. Buna karşılık, savunduğu Türk milliyetçiliği MHP’ninkinden daha farklı bir renk taşıyor, bir bakıma “Müslüman Türkiye milliyetçiliği” denilebilir. Partinin İslam coğrafyasında yaşanan acılara da, Asya’daki Türkî halkların durumuna da eşit yakınlıkta bir ilgisi var.

Parti programında ‘İslamiyet’ başlığı altında “İslamiyet insanlara huzur, barış ve adalet getiren, fert ve millet olarak bizlere şeref ve mutluluk bahşeden yüce dinimizdir. İslamiyet'i, bize temel düsturlarımızı veren ve istikametimizi gösteren kutlu güç kaynağımız olarak idrak ediyoruz” ifadesi yer alıyor. BBP programında, partinin benimsediği milliyetçilik anlayışı ise “odak noktasında inançlarımız olmak üzere, bulunduğumuz coğrafyada yüzyıllardır birlikte yaşadığımız insanlarımızın tamamını kucaklayan, koruyan ve geliştiren bir değer hükmü, bir üst kimlik anlayışı” ifadesiyle tanımlanıyor.

EKONOMİDE LİBERAL
Parti programındaki ilginç bir nokta, BBP’nin hem radikal (çizgisini aşırı sağ diye tanımlamak mümkün) hem de marjinal (oy potansiyeli yüzde 1 ila 1.5 arasında seyrediyor) bir siyaseti temsil etmesine rağmen, ekonomide devletçi/korumacı önlemleri savunmuyor olması. Programda güçlü bir sosyal devlet vurgusu var, ancak ekonomi başlığı altında da liberal vurgular dikkat çekiyor:

“Büyük Birlik Partisi serbest piyasa ekonomisini benimseyen bir partidir (...) Ekonominin dinamik gücü Türk insanının teşebbüs ve atılım gücüdür. Bu güç devlet tarafından teşvik edilmeli ve teminat altına alınmalıdır (...) ekonomisinin gerektirdiği alanlarda bir gereklilik olarak özelleştirmeyi kabul ediyoruz (…) Verimlilikten uzak, zarar eden, devlete-millete yük olan, enflasyonun temel kaynaklarından biri olan KİT'lerin özelleştirilmesi temel amacımız olacaktır. Kamu yararı açısından hayatını idame ettirmesi zorunlu olan KİT'lerin ise (…) memleket ekonomisine faydalı hale getirilmesi sağlanacaktır”.

BBP’yi kuran kadrolar gerek hapisteyken, gerekse serbest kaldıktan sonra, 1980 öncesiyle ve genel olarak MHP-MÇP-MHP siyasetiyle bir hesaplaşma yaşadılar. Tanıl Bora’nın ifadesiyle “etnik milliyetçilik anlayışına, otoriter “devlet geleneğine”, militarizme, Kemalizme, kapitalizme… hem İslâmî referansla, şirk anlamına geldikleri için, hem de milletin öz/doğal kimliğini tahrife yönelik anti-demokratik unsurlar sayılarak mesafe alındı”.

ÜYELERİ ŞİDDET EYLEMLERİNE KARIŞTI
Ancak bu dönüşüm, partinin militan unsurlarının şiddet eylemlerinde yer almasına engel teşkil etmedi. 1993 Sivas katliamı sırasında, kimi tanıklıklara göre, bazı partililer katliamcı güruhla aynı doğrultuda hareket etti. Hrant Dink suikastının tetikçi ekibinden Erhan Tuncel, Muhsin Yazıcıoğlu’yla aynı fotoğraf karesine girdi, aynı ekipten Yasin Hayal’in BBP üyesi olduğu ortaya çıktı.

Partinin gençlik örgütlenmesi olan Alperen Ocakları’na bağlı bir grup 26 Ekim 2009’da Ankara’da bir parkta oturma eylemi yapan DİSK’lileri linç etmeye çalıştı. Gene bir grup Alperen “Topkapı Sarayı’nda şarap içiliyor” gerekçesiyle İdil Biret konserini basmaya kalktı.

BBP’ye bağlı gençlerin kimi şiddet eylemlerinde kullanıldığıyla ilgili iddialar konusunda ise, Yazıcıoğlu’nun söylediği öne sürülen bir söz çok yankı uyandırdı. 2 Nisan 2009’da Taraf’ta yayınlanan röportajında gazeteci Şamil Tayyar, Yazıcıoğlu’na Dink suikastıyla ilgili “örgütünüzü neden kontrol altına alamıyorsunuz?” sorusunu yönelttiğinde BBP liderinden “Bunu önlemek için elimden geleni yapıyorum ama bir yere kadar. Bizim tarlayı çok önceden sürmüşler” yanıtını aldığını öne sürdü… Ne olduysa oldu, Yazıcıoğlu, Tanıl Bora’nın ifadesiyle “tarlanın başından ayrılmadı, ayrılamadı”.

AKP İLE DOSTANE İLİŞKİ
Muhsin Yazıcıoğlu 25 Mart 2009’da şüpheli olduğu söylenen bir helikopter kazasında öldü ve yerini partinin 1957 doğumlu genel sekreteri, matematik öğretmeni Yalçın Topçu aldı. Yazıcıoğlu’nun ölümünden sonra AKP iktidarı merhumun kıymetini bilir ve mirasını sahiplenir bir söylem benimsedi, BBP ile AKP arasında dostane bir ilişki kuruldu. Söz gelimi Topçu, Başbakan Erdoğan’ın “tıksırıncaya kadar içiyorlar” çıkışını sahiplendi ve “Korkma Başbakan, daha ötesine git. Alperenler arkanda” dedi.

BBP 12 Eylül 2010 referandumunda ‘evet’ tavrını benimsedi ve haliyle halkoylamasının kazananlar cephesinde yer aldı. Referandum sonuçları Orta Anadolu’daki milliyetçi-muhafazakâr tabanın AKP’ye kaydığını, MHP’nin kan kaybettiğini ortaya koydu. Bu BBP için belki de bir fırsattı, ancak parti profilini yükseltmeyi ve MHP’den uzaklaşan seçmenlerin bir kısmını kazanmayı başaramamış gibi görünüyor.

LİDER ÖLDÜ, OYLAR İKİYE KATLANDI
1994’ten bu yana genel ve yerel seçimlerde BBP’nin oy oranı yüzde 1 ila 1.5 arasında salındı. Yazıcıoğlu’nun ölümünden 4 gün sonra yapılan 2009 yerel seçimlerinde ise seçmenin “duygusallığı” ilginç bir tablo çıkardı: BBP il genel meclisi seçimlerinde oyların yüzde 2.24’ünü aldı, Sivas’ta ise BBP adayı oyların yarısından fazlasını alarak Belediye Başkanı seçildi.

BBP küçük bir parti olmasına rağmen akıllıca bir ittifak taktiğiyle (ANAP’la) 1995 seçimlerinde TBMM’ye 7 temsilci göndermeyi başardı. 2007’de ise Yazıcıoğlu Sivas’tan bağımsız milletvekili seçildi. Farklı bir liderle gireceği 12 Haziran seçimleri ise BBP için kurumsallaşma bağlamında bir sınav ya da gösterge olacak.

‘GÖR’ VE ‘KAP’ PROJELERİ
Detaylı seçim bildirgesinde seçmene GÖR (Güvenlik-Özgürlük-Refah) diyen parti, tüm erbaş ve erlere asgari ücret ödemeyi ve idam cezasını geri getirmek için halkoyuna başvurmayı vaat ediyor. Partinin bir diğer projesi KAP, yani Kalkınan Anadolu Projesi. Zaman’dan Nuriye Akman’a konuşan Topçu “çılgına mılgına gerek yok” diyor ve KAP’ı anlatıyor: “Erzurum'dan başlıyor, Erzincan, Gümüşhane, Tokat, Sivas, Yozgat, Kırşehir, Kırıkkale'den geçip Ankara'da bitiyor. Güzergâh boyunca 6 baraj, 2803 kilometre kanalı var, toplam 77 kilometre tutan 3 tünel, 40 gölet olacak”.

Bu seçimde de yüzde 1-1.5 bandında oy almayı başarırsa, BBP’nin, karizmatik liderinin ölümüne rağmen kurumsallaşmayı başardığını söylemek mümkün olacak herhalde.

Sayfa Yükleniyor...