Başbakan'ın danışmanı: Mahkumla görüşülür

Başbakan Erdoğan’ın danışmanı Yalçın Akdoğan, “Hükümetin PKK gibi bir terör örgütü ile müzakere etmesi söz konusu değildir. Elbette devletin kuruluşlarının cezaevinde kalan bir mahkumla ister istemez diyaloğu olacaktır” dedi.

PKK’nın 31 Mayıs’tan itibaren aldığı “eylemsizlik” kararından sonra MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, hükümetle PKK arasında işbirliğinin sürdüğünü iddia etmişti.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın danışmanlarından Siyaset Bilimci Doç. Dr. Yalçın Akdoğan ise iddialara farklı bir yorum getirdi.

Akdoğan, Star gazetesinin ekinde yayımlanan “Eylemsizlik kararı pazarlıkla alınmış değil” makalesinde duruma farklı bir boyut getirdi.

Akdoğan yazısında, “ PKK’nın eylemleri durdurması ve anlaşma yapıldığı görüntüsü vermesi, anayasa değişikliğine karşı olan çevrelerce hükümetin aleyhine kullanılmaya başladı. “Hükümetin PKK ve Öcalan’la müzakere yaptığı ve anlaştığı” şeklindeki iddialarla, batılı seçmenin kanaatleri değiştirilmeye, ‘hayır’ yüzdesi artırılmaya çalışılıyor. Peki durum gerçekten böyle mi?

Öncelikle şunu vurgulamak gerekir: PKK tek taraflı eylemsizlik kararı almıştır. Devletin ve hükümetin operasyon yapmama, güvenlik hassasiyetlerini dondurması gibi bir durum söz konusu değildir. PKK’nın Mayıs sonuna kadar eylem yapmama kararında olması ve 1 Haziran’da yeniden eylemlere hız vermesi nasıl devlet ve hükümetle varılan bir anlaşmanın neticesi değilse, bu seferki eylemsizlik kararı da böyle bir müzakere veya uzlaşının neticesi değildir” dedi.

‘ÖCALAN YENİ KART AÇIYOR’
Yapılan diyaloğu pazarlık veya müzakere olarak yorumlamanın yanlış olacağını belirten Akdoğan yazısına şu şekilde devam etti; “Hükümetin PKK gibi bir örgütle pazarlık veya müzakere yapması sözkonusu değildir. Elbette devletin ilgili kuruluşlarının devletin cezaevinde kalan bir mahkumla ister istemez bir diyaloğu olacaktır. Bu diyaloğu bir pazarlık veya müzakere olarak yorumlamak da son derece yanlıştır. Nitekim Öcalan’ın ‘12 Eylül’e kadar izleyip bakacağım, sonra daha büyük bir savaş başlayabilir’ mealinde sözler sarfetmesi, tek taraflı bir durum olduğunu, bir anlaşma ve mutabakat olmadığını ortaya koyuyor. Öcalan, yeni bir kart açarak, süreci şekillendirmeye çalışmaktadır.

‘PKK EYLEMLERİ KÜRTLERİN TEPKİSİNİ ÇEKTİ’
PKK’nın eylemleri başta Kürtler olmak üzere tüm toplum kesimlerinin ciddi şekilde tepkisini çekmiştir. Referandum sürecinde terörün tırmanması, gizli güçlerin emrinde olan taşeron bir örgüt görüntüsü vermekteydi. Kürtlerin önemli bir kısmının anayasa değişikliğinden yana olduğu bir ortamda terör örgütünün yol keserek ‘hayır’ propagandası yapması veya çözüm çabalarına karşı olan ‘hayır’cı statüko ittifakıyla birlikte hareket etmesi, bölgede büyük tepki çekiyordu. Bu yüzden PKK’nın eylemsizlik kararı alması, kendi açısından gerekli bir adımdı.

Gelelim işin diğer boyutuna. Terör örgütünün aldığı kararı hükümete karşı koz olarak kullanıp, referandum sürecini etkilemeye çalışmak büyük bir sorumsuzluktur, kanın akmasına davetiye çıkarmaktır. Terörün durmasından, insanların ölmüyor olmasından rahatsızlık duymak nasıl bir insanlıktır? Bu süreçte elbette PKK insani duyarlılıkla değil, örgütün menfaati için böyle bir adım atmıştır. Ancak bu kararı ve durumu eleştiri konusu yapmak, ölümlerden rahatsız olan insanların yapacağı iş değildir. Örgüt kendisi açısından doğru olanı yapmıştır. Terör örgütü daha fazla halkın gözünden düşsün diye ölümlerin sürmesini istemek ne derece doğrudur? Şu anda yaşanan, terörün artık tasvip edilmeyen bir yöntem olarak kabul edilmeye başlamasıdır. Halkın tepkisi, örgüte geri adım attırmıştır.

'BEKLENTİ MUTABAKATIN OLMADIĞINI GÖSTERİR'
PKK’nın eylemsizlik kararı, referanduma yönelik tercih değişikliği anlamına da gelmemektedir. Nitekim Karayılan’da bunu teyid eden şeyler söylemektedir;

“Boykot kararı ise ayrı bir şeydir. Doğrudan tarafların kaybetmesi veya kazanmasına yol açan bir tutum olacaktır. Mevcut tarafların tutumlarında her hangi bir değişiklik görülmediği sürece boykot kararında bir değişiklik de olmamalıdır. Bu konu elbette ki bir pazarlık ve siyaset konusudur. Kürt halkı bugün siyasetinde bir güç haline gelmişse bunun siyasetini de yapmak durumundadır. Kürt halkının istemlerine cevap verecek gelişmelerin yaşanması halinde elbette ki Kürt hareketi ve halkımız boykot kararını gözden geçirebilir. Ama böyle bir durum ortada yokken gevşemenin yaşanması çok tehlikeli bir şeydir. Kendi kendini boşa çıkarma sonucuna yol açar. Bu nedenle hiç kimse boykot kararını ileri geri çekmemelidir.”

Karayılan’ın bu sözleri, bir uzlaşma olmadığını da ortaya koymaktadır. PKK ve BDP halen hükümetten beklenti içindedir. Beklentinin varlığı, mutabakatın olmadığını gösterir.

‘KARAR ÖCALAN’IN’
Selahattin Demirtaş da böyle bir uzlaşma olmadığını şöyle ifade etmiştir: “Hükümetten taleplerimiz var. Yani PKK eylemsizlik kararı aldı diye biz boykot çalışmalarımızdan vazgeçmeyiz. Hükümet taleplerimizi karşılamaya yönelik ciddi adımlar atarsa müzakere süreci başlar, biz de yeni anayasayı destekleriz. Önümüzde daha uzun bir süre var. Hükümet bu süreyi iyi değerlendirmelidir”.

Neticede AK Parti’nin BDP’nin talep ve beklentilerini değerlendirmeye alması, siyaseten mümkündür ve doğal olandır. Partilerin birbirlerinin politik çıkışlarını ciddiye alması, devletin veya hükümetin bir örgütle anlaşma ve müzakere yaptığı anlamına gelmez.

Şunu da vurgulamak durumundayız. Alınan eylemsizlik kararı, PKK’nın veya BDP’nin iradesiyle ortaya çıkmamıştır. Burada kilit rol oynayan Öcalan’ın kendisidir. Öcalan eylem yapan ve eylemlerini tırmandırmak isteyen örgütün hesaplarına rağmen yanlış gidişatı görmüş ve sürece müdahale etmiştir. Bunda hem toplumsal baskı, hem de örgütün kullanıldığı görüntüsünün ağırlık kazanması rol oynamıştır.

'ÖCALAN'IN OLUMLU ADIMLARI'
Esasen baktığımızda Öcalan’ın son dönemde üç olumlu adım attığını görüyoruz.

Birincisi, PKK’ya eylemsizlik tavsiyesinde bulunmasıdır.

İkincisi, boykot kararıyla bölgede gerilimi tırmandıran BDP’ye karşı, halkın serbest bırakılması yönünde tavsiyelerde bulunmasıdır.

Üçüncüsü ise Demokratik Toplum Kongresi’nin başkanlığına Ahmet Türk’ü önermesidir. Bir süredir sürecin dışında kalan Türk’ün etkinlik kazanması, daha makul ve mantıklı söylemlerin gündemde kalması anlamına gelmektedir. Öcalan’ın tavsiyeleri elbette her zaman ‘emir’ şeklinde algılanarak tamamen hayata geçmemektedir. Öcalan da bunu bildiği için ‘cezaevinden örgütü yönetiyor’ iddialarının doğru olmadığı her fırsatta vurguluyor. Öcalan örgütü yöneten ve her şeyi planlayan tek irade, tek karar mercii değildir.

Ancak bazı olumlu gelişmeler Öcalan’ın ifadeleriyle ortaya çıkıyor diye buna karşı çıkmak da doğru değildir. Bir kişi terörist de, mahkum da olabilir, ama ölümlerin durması için doğru bir tavsiyede bulunabilir, bunu başka siyasi hesaplar için yapıyor da olabilir. Bu, bir kişiye güç atfetme, muhatap haline getirme, sürece sokma gibi yorumlanmamalıdır.

Son gelişmeler, PKK’nın Türkiye gündemini belirleyecek bir konum elde ettiği anlamına da gelmemektedir. PKK, kendi aleyhine olan bir durumdan dönüş yapmaya çalışmaktadır.

Bir kez daha görülmüştür ki, Öcalan gelişmeleri BDP ve Kandil’den daha iyi okumaktadır, Öcalan’ın manevra kabiliyeti BDP’lilerden daha fazladır. Eylemsizlik kararı, hükümetin yaptığı bir pazarlığın neticesi olmadığı gibi, müzakereye zemin hazırlayan bir adım da değildir."

Sayfa Yükleniyor...