Birand: Erdoğan ve Davutoğlu operasyonu!

Gazeteci Mehmet Ali Birand, Gazze’ye gemilerle yardım götürülmesinin "Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun operasyonu olduğunu" savundu. Birand, “İsrail bunu beklemiyordu, tuzağa düştü” dedi.

Posta gazetesi yazarı Mehmet Ali Birand, Mirgün Cabas ve Ruşen Çakır’ın hazırladığı Yazı İşleri programına konuk oldu.

Mehmet Ali Birand, İsrail’in Gazze’ye yardım götüren gemilere yaptığı saldırıyla ilgili değerlendirmelerde bulundu.

Mehmet Ali Birand, ilginç bir iddia ortaya attı. Birand'a göre; İsrail, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun hamlesi sonucu tuzağa düştü.

Birand, şunları söyledi:

“İsrail’in orada yapmak istediği ‘Ben ’nin burnunu orada bir kanatayım da bir daha böyle abuk sabuk gemi falan göndermesin. ‘One Minute’un da tepkisini göstermiş olurum.’ Fakat ileri gitti.

'NETANYAHU'NUN SAYESİNDE'
Bu noktada, Netanyahu hükümetinin büyük payı var. Eğer bugün bölgede sesini yükseltmiş, lider konumuna gelmişse, bu Netanyahu’nun sayesinde olmuştur. Nasıl Amerika Humeyni’yi İran’a yerleştirdiyse, Netanyahu da bir yerde Hamas’ı orada daha sağlamlaştırıyor, Türkiye’nin oradaki duruşunu daha güçlendiriyor.

'İSRAİL PES ETTİ'
İsrail fazla ileriye gittiğini anladı. Yapmak istediği ‘Bunlar bir daha tekrar etmesin.’ Ne yapacak; ‘Aylarca sorguluyorum’ diyecek, sonra gönderecekti. Ama bu kadar çabuk göndermesi, pes etmesidir.

'ÖZÜR DİLEMEYECEK'
Bugün kriz donduruldu diyebiliriz. Bundan sonra ‘Türkiye benden özür dile benden’ diyecek, İsrail özür dilemeyecek. Uluslararası kamuoyuna, Birleşmiş Milletler'e dönecek ve ‘Yaptırım yapın’ diyecek, ama olmayacak. Onlarla mücadele edeceğiz. Tazminat talebi de olabilir ama İsrail şimdiye kadar kimseye tazminat ödemedi, bundan sonra da ödemesi sözkonusu değil. Krizin sıcaklığı burada bitti.

'GAZZE'DE BATIYORLAR'
Hamas’la birlikte Amerika da paralize oluyor. Gazze ablukasıyla Hamas’ı oradan atma grişimi, nasıl Amerika Irak’ta yanlış politikalar sonunda bataklığa girdiyse... İsrail de Gazze’de batıyor. İsrail çok ağır bedel ödeyecektir ama eninde sonunda Hamas’la anlaşacak, bunun yolu yok.

'ERDOĞAN VE DAVUTOĞLU OPERASYONU'
Bu olay bir kere, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu operasyonudur, bunu çok iyi bilmemizde yarar var. Basit bir insani yardım değildir.

Bu, Gazze’nin blokajını kırmak için bilinçli olarak hazırlanmış, Türkiye, uluslarası hareketin parçası olmayı kabul etmiştir. İstediği takdirde bunu hemen durdurabilirdi, hiç problem değildi. Ama buna göz yumulmuştur. Askeri müdahale beklenmiyordu. Bögedeki dengeler ilginç bir şekilde değişmeye başlamıştır.

'ENAYİLİĞİNDEN TUZAĞA DÜŞTÜ'
Erdoğan ve Davutoğlu operasyonu, İsrail’i tuzağa düşürdü. İsrail bunu beklemiyordu, Araplar da beklemiyordu. Türkiye, belki Müslüman dünyasında dost ediniyor. Arap dünyası ile Osmanlı'nın torunları arasında yeniden bir kucaklaşma başladı.”

Dengeler değişiyor. İsrail, kendi enayiliğinden tuzağa düştü. Bu şekilde tepki göstermeselerdi, insan öldürmeselerdi bu sonuca varılmazdı. Ne olurdu, o zamanda arka arkaya konvoylar gelmeye başlardı. Çünkü onların ateş etmesinin nedeni, konvoyun önünü kesmekti.

'TÜRKİYE'DEN ARTIK GEMİ GİDEMEZ'
Türkiye’nin bir kere daha başka bir gemiye 400 kişiyi doldurup, silahlı saldırı tehlikesine rağmen oraya göndermesi güçtür.”



TÜRKİYE, İSTEDİĞİNİ ELDE ETTİ...

Önce, yaşadığımız olayın ne anlama geldiğini gerçekçi biçimde saptayalım:

1. Üç gemilik Türk konvoyu, Gazze’ye öncelikle insani yardım götürüyordu, ancak ikinci bir amacı daha vardı. O da, İsrail’in Gazze’ye uyguladığı ambargoyu denizden kırmaktı.

2. Konvoy sadece Türklerden değil, uluslararası bir organizasyondan oluşuyordu. Herkesin amacı, Gazze ambargosunu kırmaktı.

3. Bu konvoyun Türk ayağı da Ankara’nın gözetiminde organize edildi. Ankara istese bunu durdurabilirdi ancak yapmadı. Aksine direnişçilerin işini kolaylaştırdı.

TÜRKİYE, NETANYAHU İLE KÖPRÜLERİ ATTI

Ankara bu tutumuyla, eski yaklaşımını bırakıyor. İsrail ile mümkün olduğunca uyumlu görülen politikalar yerine, daha sert eleştiri yüklü, hatta aktif bir politika yürütmeye karar verdi.

Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin dizayn ettikleri bu politikanın somutlaşıp uygulamaya sokulması ise, Netanyahu hükümetinin Gazze’ye yönelik katı tutum ve en son askeri müdahale sayesinde kolaylaştı. Aslında kimse İsrail’in böylesine bir kan dökeceğini sanmıyordu.

Netanyahu hükümeti bu hataları yapmasa, Türkiye’nin tutum değiştirmesi çok daha zor olacak ve çok daha uzun zaman alacaktı. Ne yazık ki can kaybı pahasına, önemli ve farklı bir sürece girildi.

NE BEKLENİYORDU, NE ELDE EDİLDİ?

Bu gelişmeyle birlikte, Orta Doğu’daki güç dengeleri ve ittifaklar değişecektir. Daha işin başında olduğumuz için, şimdiden bir bilanço yapılamaz.

Bugün gelinen noktada, yani kısa vadeli bir bilanço yaparsak, Türkiye’nin şimdilik kazançlı çıktığını, istediğini elde ettiğini söyleyebiliriz.

1. Uluslararası kamuoyunun dikkatini çekmesini bildi. Hem Avrupa, hem de ABD’den çekingen dahi olsa, İsrail’e karşı tepkiler arttı.

2. Türkiye, BM Güvenlik konseyini harekete geçirebildi. Belki uluslararası camiadan etkili bir yaptırım kararı çıkmayacak ve İsrail yine bildiğini okuyacaktır, ancak son olayla Netanyahu hükümetinin üzerindeki Gazze baskısı artacaktır.

3. Türkiye, özellikle başta Mısır olmak üzere, Arap dünyasının garip sessizliği karşısında, bölgedeki liderlik konumunu perçinleyen adımlarını sıklaştırıyor.

4. Türkiye’deki kurumlar, belki de ilk defa son derece uyumlu ve düzenli çalıştı.

5. Bu olay içerde de gündemi değiştirdi. Kılıçdaroğlu üstündeki dikkatler, başka bir yöne, Erdoğan’ın ön plana çıktığı bir alana döndü.

Ancak, dikkatli olmamız gereken bir aşamaya girdiğimizi de unutmayalım. Bundan böyle Türkiye riskleri çok büyük bir uluslararası satranç oyununa katılacak.

Hoyratlıkları, dikkatsiz demeçleri, gereksiz konuşmaları kaldırmayacak bir sürece giriyoruz. Şu ana kadar işler iyi gitti. Önemli olan, bundan sonrasıdır...Başbakan’ın dünkü konuşması sertti, ancak ölçülüydü. Ölçü korundukça Türkiye kazanacak, aksi halde riskler artacak.

İSRAİL, KORKUTAN BİR DEVİ UYANDIRDI

Türk-İsrail ilişkilerinin şimdiye kadar kendine özgü bir süreci vardı. Ankara, İsrail’in aşırılıklarını reddeder, ufak tefek demeçlerle yetinir, ancak üstüne fazla gitmezdi. İdare etmeye çalışırdı. Neden?

Washington ile ilişkilerini ön plana koyduğu için... Ekonomisini, iç ve dış siyasetleri için Amerikan desteğinin devam etmesi için... Kıbrıs ve Kürt sorunu gibi konularda başına iş açmamak için ağzını kapardı. Daha doğrusu, İsrail’i idare etti. Birçok olayı görmezden geldi.

Aslında, Ankara’nın kalbi Filistinlilerden yana atıyordu, ancak “Devletin yüksek çıkarları” bu kalp atışlarının yükselmesini önlüyordu. O günlerin koşulları bu yaklaşımı gerektiriyordu.

Sonra, uluslararası koşullar değişti. Ancak daha da önemlisi, 2000’li yıllardan itibaren, Türkiye de değişmeye başladı. Bu değişimin ortasında da Ak Parti (AKP) iktidara geldi.

2008’den itibaren, sahnede hem çok farklı bir uluslararası ortam doğdu. Hem de AKP’nin farklı yaklaşımları belirdi. AKP ilk başlarda, İsrail ile iyi geçinmeden yanaydı. Ancak, Gazze’nin istilasıyla birlikte, özellikle Başbakan tutumunu değiştirdi. Eski “görmedim, duymadım” politikasını bıraktı.

İsrail, Gazze’deki istilasıyla, bölgede kendini yarı uykuda tutan Türkiye devini uyandırdı. Türk - İsrail ilişkileri artık, bir daha çok uzun süre düzelemeyecek şekilde bozuldu.

KAMUOYUNDAKİ DEV DE UYANDI...

İsrail belki bilerek veya bilmeden, Türk kamuoyundaki bir başka devi de uyandırdı. O dev de yıllardan beri kendini fazla göstermiyordu. Bir bölümü tamamen dini motiflerle, diğer bir bölümü ideolojik motiflerle hareket eden bu kesim sokaklara döküldü.

Daha önceki olaylarda da protestolar görülürdü. İsrail bayrakları yakılır, Kuran okunur, sloganlar atılırdı. Ancak bu kesim de çok ileri gitmez ve adeta tepkilerini içlerine gömerlerdi. Sanki “İsrail’e çok tepki göstermek iyi karşılanmıyormuş gibi” bir hava vardı.

İsrail, şimdi bu dev’i de uyandırmayı başardı. Birden bire sadece dindar kesim değil, sendikalar, Sivil Toplum Örgütleri, sokaklara döküldüler. Sadece Kuran okumak, aşırı dinci sloganları atmak değil, birden bire ülkede müthiş bir İsrail aleyhtarı rüzgarın esmesine yol açtılar.

İsrail’in bu tutumu, Türk kamuoyunu da değiştirdi. İsrail ilişkilerine çok önem veren çevrelerde bile “Olur mu bu kadar” dedirtti.

Türk kamuoyu işte böylesine bir değişimin içine girdi. Bundan böyle kolay kolay da eskisi gibi rayına oturmayacaktır.

Sayfa Yükleniyor...