'Çıplak Deniz Çıplak Ada' raflarda

Usta yazar Yaşar Kemal, 'Bir Ada Hikayesi' dörtlemesini tamamladı. Serinin son kitabı 'Çıplak Deniz Çıplak Ada' okurla buluştu.

'Çıplak Deniz Çıplak Ada' raflarda

Yaşar Kemal'in ''Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana'' romanı ile başlayan, ''Karıncanın Su İçtiği'' ve ''Tanyeri Horozları'' kitaplarıyla devam eden ''Bir Ada Hikayesi'' dörtlemesi, son kitabı ''Çıplak Deniz Çıplak Ada'' ile tamamlandı.

''Bir Ada Hikayesi'' dörtlüsü, savaşlardan, kırımlardan, sürgünlerden arta kalan insanların, Yunanistan'a gönderilen Rumların boşalttığı bir adada yeni bir yaşam kurma çabalarını konu alıyor.

Bir Yaşar Kemal klasiği olan ve ''tarihle destanların kaynaşması'' olarak nitelendirilen dörtleme, diliyle, yarattığı kişiler ve doğayla Yaşar Kemal'in romancılığında önemli bir yeniliği işaret ediyor.

''(...) Peri elini sudan çekti, doğruldu. Kerim de doğruldu, eliyle alnındaki terleri sildi ya her yanından ter fışkırıyordu, döndü küreklere baktı, düşüncelere daldı, bu beladan nasıl kurtulacaklardı. Peri de geldi onun yanına oturdu. Uzun bir süre konuşmadılar. Gözlerini denizin üstünde yüzen küreklerden alamıyorlardı.

Kerim birden canlandı, sol eliyle küpeşteye yapıştı, sağ elini de denize daldırdı, kayığı yakındaki küreğe çekmeye çalıştı. Tek elle çalıştığı için kayık çok yavaş gidiyordu. Kürek de gittikçe, belli belirsiz de olsa, onlardan uzaklaşıyordu. Gün geldi tepeye oturdu. Kerim tepeden tırnağa tere, suya batmış, küreğe hiç olmazsa biraz yaklaşmak için umutsuzca uğraşıyor, terden gözleri yanıyordu. Gözlerini de bir türlü silmek aklına gelmiyordu. Neredeyse hiçbir yeri göremeyecekti. Peri gözlerini küreklerden aldı ötelere baktı, ölüyoruz, diye düşündü. Keşke seni buralara getirmeseydim, ölüyoruz işte.

Bir yel eser de dalgalar patlarsa kim bilir deniz bizi nerelere götürüp atar, ölüyoruz işte. Göz göre göre ölüyoruz. Adamıza varmışken dönmeseydik, şimdi evimizdeydik. Orada yaşamanın, o yemyeşil, düğme gözlü adamın elinden kurtulmanın bir yolunu nasıl olsa bulurduk. Her insanın bir yumuşak yeri vardır. İşte şimdi balıklara yem oluyoruz.

Gözlerini Kerim’e dikmiş, güzel bakır rengi yüzüne hayranlıkla bakıyordu. Küreklerin ellerinden kayıp gittiğini, her şeyi, her şeyi unutmuş, Kerim’in yüzüne bakmaya doyamıyordu. Kerim birdenbire küpeşteye yapıştı, suya ulaştı, eliyle kayığı çekmeye çalıştı. Peri de onun gibi yaptı. Onun eli küpeşteye, göbeğine kadar yatmasına karşın suya ulaşamadı. İkisinin ağırlığı altında kayık az daha yatsa suyla dolacak, batacaklardı. Peri, ayıldı kendisini soldaki küpeşteye attı, kayık dengelenir gibi oldu. Kerim iki elini birden denize daldırdı, çekmeğe başladı. Kayık yerinden kıpırdamıyor, küreklerse uzaklaşıyorlardı.'' (Kitaptan)

Sayfa Yükleniyor...