'Kaplanoğlu Türk sinemasının Renoir'ı'

Yabancı basında ilgiyle karşılanan 'Yumurta' hakkında çok sayıda yorum yer aldı. Dış basında 'Eğer Ceylan Türk sinemasının Angelopoulos'u ise, Kaplanoğlu da Renoir'ı' yorumları yapıldı.

'Kaplanoğlu Türk sinemasının Renoir'ı'

Semih Kaplanoğlu'nun Yusuf Üçlemesi'nin 2007 yılında gösterime giren ilk filmi 'Yumurta' hakkında özellikle Cannes Film Festivali Yönetmenlerin On Beş Günü Bölümü'ndeki gösterimiyle dış basında büyük ilgi gösterdi.

Dış basında 'Yumurta' hakkında yorumlardan bir özet:

BU KADAR İYİ BİR FİLM NEDEN ANA YARIŞMADA DEĞİL
Rüdiger Suchslandi /Artechock

"Yumurta"nın Cannes'da bu bölüme kabul edilmesi hem yönetmen, hem de seçki açısından sevindirici ama insan bu kadar iyi bir filmin neden ana yarışmada yer almadığını kendisine sormadan edemiyor.

"Yumurta" seyirciyi çabucak şiirsel bir atmosfere çekiyor. Kaplanoğlu nadiren başarılan bir şeyin ustalıkla üstesinden geliyor, ufak imaların yardımıyla, resimler aracılığıyla her şeyi anlatıyor. Film boyunca müthiş bir görüntü yönetimi çalışması son derece uyum içerisinde resimler yakalıyor, zamanın akışını unutup sonsuzluğa odaklanmamızı sağlıyor. Evet, "Yumurta" bir bakıma bir "doğaya dönüş" filmi, ancak baştan sona belirli bir muğlaklığı koruyan, asla özenti veya kaderci durmayan cinsinden. Film bu özellikleriyle André Téchiné'yi veya Jean Renoir'ı hatırlatıyor. Hatta kimi sahnelerde Renoir'ın "Nehir"ine gönderme yapıldığını düşünmek bile mümkün. Resimlere methiye düzmeyi tercih ediyorsanız şöyle de diyebiliriz, eğer Ceylan Türk sinemasının Angelopoulos'u ise, Kaplanoğlu da Renoir'ı.

MEMLEKETE DÖNÜŞ DEFTERİ

M. M. /L'humanité

"Quinzaine des réalisateurs". Taşradaki cenaze törenleri, geleneksel ile modern arasındaki resminin eskizleridir.

Belirli bir yavaşlıkta kurgulanmış Yumurta, düz bir hikâye gibi akıyor. Görünüşte amaç bu doğrultuda olacakları çağrıştırmakla yetiniyormuş gibi. Ama bu düz akışın ardında, Kaplanoğlu'nun çok daha ihtiraslı bir sinema anlayışı yatıyor. Her şeyden önce bize yüzyılımızı anlatıyor. Küçük dokunmalarla kırsal göçü sergiliyor, başka yerleri görme arzusunu dile getiriyor, nesiller arasındaki bağlantıları ve hatta kadının toplumdaki yerini betimliyor. Gelenek ile modern arasında iki dünyayı bir arada yaşatmaya çalışan bir Türkiye'yi tanımlıyor. Hikâye, bir bakışla veya önemsiz gibi gözüken bir sözle giderek gelişiyor. Kaplanoğlu'nun sanatında, her şeyden esinlenilebilir. Ve bir dejavüden bahsedilecekse, az riskli bir anlatımı kolay bulmak; ama ani bir biçimde karşınıza çıkan bu 'humor'u doya doya yudumlayarak, adeta huzur veren bir dinginliğe sürükleyen görüntülerin güzelliğine de kendinizi kolayca bırakabilirsiniz.

"YUMURTA"NIN SEVECENLİĞİNDE

Olivier Seguret /Liberation

Muhteşem ve sert bir Türk kışına ait kısa günler boyunca, Semih Kaplanoğlu'nun hassas kamerası, iç dünyasını tüm yönleriyle Yusuf'un üzerine odaklıyor (yetenekli ve dayanılmaz Nejat İşler): Kâbuslar, ürküntüler, beyin travmalarına eşlik eden hülyalar, duyarlılık ve huzur veren gülümseyişler. Kısa sürede başarıyı getiren de, işte bu sakin insanlık fırtınası: Ne uçarı ne de sadık bir evladın beklenen dönüşü olarak tanımlayabileceğimiz Yumurta, bizi hazırlıksız yakalayan ve büyük bir parıltıyla karşımıza çıkarken bunu da gözümüze sokmamayı başaran bir film.

"QUİNZAİNE DES RÉALİSATEURS" BÖLÜMÜNDE ÖNEMLİ KEŞİFLER

Jean-Luc Douin /Le Monde

Türk Semih Kaplanoğlu'nun, Yumurta adlı filminde Latin Avrupa'nın büyük yönetmenlerinin hüzünlü dinginliklerini taşıyan büyüleyici bir şeyler var.

Türkiye, bilinçaltını konuşturabilen, büyük bir yönetmeni keşfediyor.

J.-L.D./Le Monde

Yumurta, bir Ozu veya Satyajit Ray filminde olduğu gibi, önemsiz ve küçük hareketleri, tevazu ile ard arda sıralıyor ve sembolik anlamları olan nesneleri dış dünyadan yalıtıyor.

YUMURTA

Charlotte Garson /Cahiers de Cinéma

'Yumurta' filminden, adına bakarak, mesela İran'da, Ebrahim Forouzech ve Abbas Kiorastami'nin ' Su küpü', ' Anahtar'ı, Mahmalbaf kardeşlerin 'Elma'sı ya da ' Defter'i gibi, merkezdeki bir sinematografik bir gramerin, nesne- konular etrafında eklemlenişi/telaffuzu tarzında bir yaklaşımı beklemek hatalı olurdu. Gündelik hayata ait iki rastlantıyla ortaya çıkan bu konu-nesne (bulunan ya da hayal edilen ve sonra ezilen bir kuş yumurtası ve avluda gelmesi beklenen tavuk yumurtası), burada, ölümün ötesinden, anneyle olan üstü örtülmüş ama korunmuş bir bağın, sahneye konulma programı ve teyidi olarak iş görmekte.

Kaplanoğlu zaman zaman aşırı bir biçimde sessiz bir sinemaya kadar ilerlettiği bir tek plan ( plan sekans ) ve alt sunumlar hakimiyetiyle işlediği bu kabulleniş, filmin adının kendisine gebe olduğu bir zamansallığın bütün boyutlarıyla segilenişinden başka bir şey değil. Vaatkar ve ultra-sinematografik bir yaratım zamansallığının sergilenişi.

YUMURTA

Eric Coubard / Crossroads

Yumurta inanılmaz bir şekilde Volker Schlöndorff'un Ulzhan filmine benziyor. Değişik bir sorunsallıkla ama vardığı aynı yerle: ne kadar yalnız olursak o kadar hayat öne geçer ve sizin yolunuzu aydınlatmak için her zaman etrafta dolaşan bir kadın olur.

Zamanı durdurmak için tavsiye edilir.

Yakalamanız gereken bir treniniz varsa tavsiye edilmez.

YUMURTA

GWENAEL TİSON / DVDDRAMA

Yumurta, çoğu kez ticari ve gerçekten uzak olan, simatografik kültür endüstrisinin konformizmine karşı çalışan ender ve değerli filmler grubuna giriyor. Yönetmeni, Semih Kaplanoğlu bizi, herbirimizin içinde bulunan köklere doğru, bir içebakışsal yolculuğa çıkarıyor ve bizdeki, en basit ama aynı zamanda en önemli ve samimi olan duyu ve düşünceleri titretiyor.

Yumurta, kesinlikle deneyimler isteyen ruhlara hitap eden, zamanı zamana bırakan, olgunlaşma ve düşünceye davet eden, 'başka' bir sinematografiye kendimizi kaptırmamızı bir film. Yumurta, hem basit hemde allak bullak edici, gerçek değerine göre keyif alınması gereken ince bir film.

C. Ca / L’EXPRESS STYLE

Annesinin ölümünden sonra bir adam kasabasına geri döner. Çay içer, kasabalıların merakını uyandırır ve çay içer. Theo Angelopoulos ( Sonsuzluk ve bir gün ) filmlerinin yanında isterik sayılabileceği bir film.

Sayfa Yükleniyor...