Küskünler seçimi tehlikeye sokmuştu
Partilerin 12 Haziran seçimi için açıkladıkları listeler epeyce gürültüye yol açtı, ancak seçim takvimi tıkır tıkır işliyor. 9 yıl öncesinin küskünleri ise yaklaşan seçimi ertelemeye soyunmuştu.
Partiler giderayak TBMM gruplarında büyük bir temizlik yaptılar, yaklaşık her iki vekilden birini aday göstermediler. Bunun yanı sıra üç büyük partinin aday listelerinin açıklanması da pek çok hayal kırıklığı, homurdanma ve tartışmayı beraberinde getirdi. Partisinden, adaylıktan istifa edenler oldu.
Bu gibi durumlar kaçınılmaz olarak her seçimden önce yaşanıyor işin doğası gereği. Ancak yakın tarihte öyle bir örnek var ki, örgütlü hareket eden küskün vekiller seçimin yapılmasını tehlikeye sokacaklardı neredeyse. 2002 Yazı yurt genelinde hava sıcaklığının bunaltıcı olduğu bir mevsim olmakla kalmamış, siyasetin harareti de zirveye ulaşmıştı.
2002'nin Mayıs ayında Başbakan Ecevit'in sağlık durumu kötüleşmişti. Yatırıldığı Başkent Hastanesi'nde bir türlü iyileşemiyordu. Bir iddiaya göre 1978'de Necdet Bulut'un tedavisini kasten savsaklayarak ölümüne sebebiyet veren, o yıllardaki (70'ler) sekreteri Mehmet Ali Ağca'nın kızkardeşi olan ve günümüzde Ergenekon davasından tutuklu bulunan Mehmet Haberal'ın sahibi olduğu Başkent Hastanesi'nden GATA'ya sevk edilen Ecevit'in liderliği altındaki koalisyon uzun süredir çatırdamaktaydı.
GATA'ya kaldırıldıktan sonra Ecevit'in durumu iyiye gitmeye başlamış, ancak artık ok da yaydan çıkmıştı. Ülke ekonomik krizin etkilerinden sıyrılmaya çalışırken partiler-üstü Devlet Bakanı Kemal Derviş olası bir erken seçimin ekonomiye yük olmayacağını ileri sürmüş, MHP'yi dışarıda bırakan yeni bir koalisyonun tertiplendiğinden şüphe eden Devlet Bahçeli ise bir gün aniden 3 Kasım'da erken seçim düzenlenmesi çağrısında bulunmuştu. Bahçeli böylesi bir çağrıda bulunma kararını alırken en yakın çevresine bile danışmamıştı.
İç uyumunu ve bütünlüğünü tamamen kaybetmiş DSP-MHP-ANAP koalisyonu ülkeyi -kendilerinin de aleyhine olacak biçimde- amiyane tabirle paldır küldür seçime taşıma kararı alırken, yaklaşan erken seçime yönelik TBMM'de büyük bir direnç de doğdu. Kapatılan FP ve ortadan ikiye bölünen DSP yüzünden, zaten çok parçalı bir görünümü olan meclis iyice "bol partili" hale gelmişti ve bu partilerin çoğu Kasım'daki seçimde barajı aşamayacaklarının farkındaydı. Buna bir de "liste küskünü" vekiller eklenince seçime karşı büyük bir direnç oluştu.
Ağustos başında, aralarında idamın kaldırılmasının da bulunduğu bir takım önemli AB reformları büyük kavga gürültü içinde meclisten geçirilmiş (hükümet kanadından DSP ve ANAP'ın desteklediği reformlara MHP şiddetle muhalefet etmişti) ve meclis seçim sonrasına kadar kapanmıştı. İşte küskünlerin harekete geçmesi de o zamana denk geldi. Küskün vekillerin amacı yeterli sayıda imzayı toplayarak TBMM'yi yeniden açmak, gerekirse hükümeti düşürmek ve seçimleri ertelemekti.
'ORDU HAREKETE GEÇER Mİ?'
İnternet arşivinde konuyla ilgili araştırma yapınca karşımıza çıkan, 2 Ağustos 2002 tarihli Zaman gazetesindeki Hasan Ünal imzalı yazıda ilginç gözlem ve iddialar dikkat çekiyor.
Küskünler hareketinin harekete geçmeye hazırlandığı sıralarda kaleme alındığı anlaşılan yazıda Ünal, bir önceki seçimlerin öncesindeki küskünler hareketini ordunun durdurduğunu belirtip "Acaba bu defa da asker, küskünler hareketini durdurmaya kalkışır mı? Yoksa seçimlerin yapılmasını ve AK Parti'nin iktidara yürüyüşünü seyretmeyi mi tercih eder?" diye soruyordu.
Yalnız ilginçtir, adı geçen gazetenin o dönemde, günümüzdeki çizgisine nazaran daha geniş bir görüş skalasından yazarları barındırdığını düşündürten yazı, hiç de öyle AKP yanlısı bir içeriğe sahip değil. Irak savaşı yaklaşırken (ki gerçekten de Mart 2003'te Amerikan saldırısı başlayacaktı) Şükrü Sina Gürel gibi bir Dışişleri Bakanı ve askerin oluşturacağı bir kompozisyonun ABD ile müzakere yürütmesinin faydalı olacağını savunan yazar, yakında seçim yapılmasına sıcak bakmadığını da ifade ediyordu (gerekçeye dikkat): "Seçim, bütün bu sorunlara çözüm üretecek bir anahtar da olabilir. Ancak organize yolsuzluk ve mandacı kafaların her şeyi tarumar ettiği bir Türkiye'de seçimin galibi olacak parti, sistemin en sağlam kurumu olan orduyla çarpışmaya aday ise durum daha da vahimdir (…) Seçim tarihinin doğru olup olmadığı tartışmasından, Irak savaşı başlarsa neler yapmak zorunda olduğumuza ve oradan da seçimlerin AK Parti'yi iktidara taşıyıp taşımayacağına kadar (…) çok bilinmeyenli denklemle yüz yüzeyiz."
DIŞ POLİTİKA ETKİSİ
Küskünler hareketi işte bu konjonktürden de yararlanmaya çalıştı. Bir yandan Irak savaşı yaklaşıyor, diğer yandan da AB ile müzakere takvimi ve Türkiye'nin, üyelik müzakerelerinin başlamasına yönelik ısrarı özellikle Kıbrıs konusunda bir çözümü dayatıyordu. Dış politikada gelinen kritik eşikler, seçimin ertelenmesi için sağlam gerekçeler teşkil edebilirdi. Meclis çoğunluğu biraz da tuhaf bir şekilde seçime gitme kararı aldığı halde, AKP'den başka hiçbir parti seçim konusunda samimi biçimde ısrarlı değildi zaten.
Siyaset kulisleri özellikle Eylül ayında hareketlendi. Önce Saadet Partisi (SP) barajın yüzde 5'e düşürülmesi için bir girişimde bulunmaya çalıştı ama başarılı olamadı. Kapalı haldeki TBMM'nin yeniden açılması için imza toplamaya başlayan küskün milletvekilleri özellikle SP ve Yeni Türkiye Partisi'nden (YTP) destek görmüş ve 21 Eylül itibariyle 155 imzaya ulaşmışlardı. Bu "cesaret verici" noktaya ulaşılmasında ANAP'tan gelen sürpriz desteğin de payı vardı.
ANAP'IN ROLÜ
Her ne kadar ANAP lideri Mesut Yılmaz "gelişmeleri yalnızca izliyoruz" dese de, partisinin grup başkan vekili Yaşar Dedelek küskünlerle yoğun temas halindeydi. ANAP'tan 25 vekil imza vermişti, ki bunların aralarında listelerdeki yeri iyi olanlar da vardı. Toplanan 155 imza meclisi yeniden toplamak için yeterliydi, ancak olağanüstü toplantı sonrası meclisin çalışmaya devam etmesi için 184 imzaya ihtiyaç vardı. 21 Eylül 2002 tarihli Yeni Şafak'a göre küskünler DYP'den 15, MHP'den de 35 vekilin kendileriyle birlikte hareket ettiğini belirtiyordu.
Ancak küskünlerin işi yine de çok zordu. Seçimlerin iptali için en nihayetinde 276 milletvekilinin oyuna ihtiyaç vardı ve buna erişmeleri mümkün görünmüyordu. Partilerin yönetimleri de küskünler girişimine destek vermekten uzaktı. Seçimde büyük bir hezimete uğrayacak olan DSP bile seçimlerin iptaline yönelik girişimlere karşı olduğunu açıklıyordu. Küskün vekillerin hükümeti gensoruyla düşürüp içinde DYP'nin yer aldığı yeni bir hükümet kurulması planı vardı ama DYP Genel Başkan Yardımcısı da "seçimlerin 3 Kasım'da yapılmasını istiyoruz" diyordu.
SON UMUT IRAK SAVAŞI
Seçimlere haftalar kala küskünler son bir umut olarak yaklaşan Irak savaşını gördüler. 22 Ekim’de MGK toplanacaktı ve son gelişmeler nedeniyle toplantıdan meclisin olağanüstü toplanmasına yönelik bir çağrı gelebilirdi. Zira Amerikan kuvvetlerine Türkiye hava ve kara sahasının açılması için meclisin hükümete izin vermesi gerekiyordu. Küskün vekiller Anayasa’daki “Savaş sebebiyle yeni seçimlerin yapılmasına imkan görülmezse, TBMM, seçimlerin bir yıl geriye bırakılmasına karar verebilir” hükmüne bel bağlamıştı.
Ancak artık ok yaydan çıkmakla kalmamış, hedefine varmak üzereydi. Seçimleri ertelemek nasip olmadı ve Türkiye halen içinde bulunduğumuz yepyeni bir döneme girdi. Bu dönem şimdi bir dört sene daha devam edecekmiş gibi görünüyor.
- Etiketler :
- Haberler