Manşet Obama değil Başbakan

ABD Başkanı Barack Obama'nın tarihi konuşmasını gazeteciler NTV ekranında değerlendirdi. Müslüman dünyasıyla yeni bir sayfa açmak istediklerini söyleyen Obama'yı 4 isim 'deşifre' etmeye çalıştı.

Manşet Obama değil Başbakan

ABD Başkanı Barack Obama, Mısır'ın Başkenti Kahire'den İslam dünyasına seslendi. Allah'ın selamıyla başladığı konuşmasında ülkesiyle İslam dünyası arasında yeni bir başlangıç yapmak istediğini dile getirdi.


Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin, Yazar ve Edebiyatçı Yıldız Ramazanoğlu, Yeni Şafak Yazarı Akif Emre ve Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Sosyolog Prof.Dr. Emre Kongar, Obama'nın konuşmasını NTV'de yorumladı. Sedat Ergin, gazetelerinin bugün Obama ile değil Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'la çıkacağını söyledi ve "Başbakan'ın açıkladığı paket, Türk kamuoyunu çok yakından ilgilendirdiği için onu manşet yapmaya karar verdik" dedi.

SEDAT ERGİN / MİLLİYET
Bizim manşetimiz Obama’nın konuşması olmayacak. Başbakan'ın açıkladığı paket, Türk kamuoyunu çok yakından ilgilendirdiği için onu manşet yapmaya karar verdik; 6 sütun manşet olacak ve Obama’nın konuşması 3 sütunla eşlik edecek.

Konuşmayı dikkatli izledim. İlk kez bir Amerikan başkanının bir Müslüman ülkenin başkentinde İslam dünyasına seslenmesi, bir dizi mesaj vermesi bence çok önemli. Tarihi bir konuşmaydı. İslam dünyasında neleri değiştirebileceğini zamanla göreceğiz.

Amerika ile İslam dünyası arasında, doğu ile batı arasında birbirini anlama sorunu, bir çatışma iklimi var. Bu insanlığı da dünyayı da bir yere götürmüyor. Küreselleşmenin alıp başını gittiği bir dönemde iki tarafın da birbirini daha iyi anlaması gerekiyor.

Bush yönetiminin dünya barışına ne kadar hasar verdiğini yakından gördük. Amerika ile İslam dünyası arasındaki ilişkiler dibe vurdu. Sadece İslam dünyasıyla da değil... O dönem geride kaldıktan sonra bir Amerikan başkanı İslam dünyasına zeytin dalı uzatıyor. Son derece saygılı bir dil kullanıyor ve saygı esastır, diplomasi esastır, konsensüs esastır diyor; birbirimizi anlamalıyız diyor.

Dünya barışını sağlayacak, doğu ile batının birbirini daha iyi anlamlarına yardımcı olacak,güvenin yerleşmesine yol açacak her adım olumlu karşılanmalıdır. Bazı eleştirilerim de olacak tabi ki...

Ben diğer konuşmacı arkadaşları aşırı şüpheci buluyorum. Meseleyi hala Obama öncesi dönemin şablonları ve paradigması içinde analiz ettikleri kanaatindeyim. Saygıyla karşılarım ama benim bakışım biraz daha farklı. Obama ile bir şeyler değişti. Buradan Amerika'nın artık bir küresel güç olma iddiasından vazgeçtiğini söyleyecek değilim, hırsları devam edecektir ama bazı şeylerinde değiştiğini görmek durumundayız. Bush mu iyiydi? yalan politika üretip Irak’ı işgal ediyor... Böyle bir kaba dil mi uluslararası dayanışmaya önem vermeyen. Amerika dışındaki bütün insanlığı ikinci sınıf gören, kaba güce inanan, şiddeti yeniden uluslararası politikanın aracı haline getiren... Yoksa 'hayır biz uluslararası konsensüslere saygıyla konuşarak, diyaloğa girerek sorunları aşmalıyız' diyen başkan Obama’nın üslubu mu? Bir şey değişti ve bence çok erken hüküm veriyor; çok acele ediyoruz. Yeni yönetim ve önetim bu tren daha yeni yola çıkıyor.

Bir insanın iyi niyetine şans vermemiz gerekiyor. Tamam şüphe payını bir tarafta bırakalım ama hakikatten kast ettiklerini kalbinden, inandıklarını söylüyor.

İsrail ve Filistin’le ilgili konuşmasında, benim gördüğüm kadarıyla, İsrail’in çok kolay kolay hazmedeceği bir konuşma olduğunu zannetmiyorum. 'Arapları rahatsız edecek bir tarafı olabilir' artık diyor. İsrail’in bir devlet olarak var olma hakkını tanımanız gerekir diyor. Bunu özellikle Hamas’a dönük olarak söylüyor. Ama karşılığında da İsrail’inde bir Filistin devletinin yaşama hakkına sahip olduğunu kabul etmesi gerektiğini söylüyor.

"Filistin halkının içinde bulunduğu durum tolere edilemez. Filistin halkının devlet koruma hakkına sırtımızı dönemeyiz." Burada adil olmamız gerekiyor. 10 yıl, 20 yıl önce bir Amerikan başkanından Filistin’in devlet kurma hakkının meşru olduğuna dair bir beyanat duyabilir miydik? Amerika da bir yere geldi. Artık onlar iki devletli bir çözümün kaçınılmazlığını görüyorlar. Aynı zamanda Filistin yönetimine 'siz de artık yönetme kabiliyetini kazanın' diyor. İsrail’e de 'yeni yerleşim merkezlerinin meşruiyeti yoktur' diyor. Burada kullandığı ifadeler oldukça kuvvetli. Bu arada Gazze’de Filistinlilerin sıkıştırılmış olmasını kabul edilemez bir olarak görüyor. Bunları bir Amerikan başkanının söylemesinden bizim rahatsızlık duymamız için hiçbir neden yok.

Eleştireceğim nokta, İsrail’in geçen dönemdeki aşırı güç kullanımı... Benim Obama’dan beklediğim, bu yayılmacı yerleşim politikalarını eleştirirken bir iki cümleyle İsrail’e aşırı güç kullanımı konusunda sert bir şey söylememesi. Onun dışında ben bugüne kadar bir Amerikan başkanının yaptığı en kuvvetli beyanlardan birini duydum.

AKİF EMRE / YENİ ŞAFAK
Obama'nın yeni bir dil geliştirdiği şüphesiz. Amerika’nın kendi tarihi ile barışması, siyah bir liderin başkan olması ve bu imajla İslam dünyasına yönelik yeni bir söylem geliştirmesi önemli. Fakat söylemle strateji arasındaki ilişkiyi irdelemeden, sadece söyleme bakarsak yanlış olur.

(Soru: En azından gönül aldı mı?) O anlamda, konu mankeni olarak iyi bir rol yaptığını söyleyebilirim. Bana ilk hatırlattığı şey Napolyon’un Mısır’a çıkışı sonrası çizdiği manzara oldu.

Bir dönem Napolyon’un gizli Müslüman olduğu söylenmişti. Dolayısıyla, Obama'nın Mısır’da bir Müslümanlığını ilan etmediği kaldı. Bush, Amerika ve batı kamuoyunu motive etmek için dini bil dil kullanıyordu. Obama’da Müslüman dünyayı motive etmek için son derece dini bir dil kullandı.

Mayınlı bire alan... Obama Kuran'ı Kerim'e, İncil'e çok atıfta bulundu. Suiistimal derecesine gelecek kullanımlardı. Dünyaya yönelik siyasi bir projesi var ve ikna yolunda sempatik olabilmek için Kuran-ı Kerim'i çok sık kullandı. Satır aralarına baktığımda ben son derece rahatsız oldum.

Sunum olarak son derece sempatik bir hali var fakat bu sadece Amerika’dan gelmiş Obama değil. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Obama ve Irak’ta ateşlerin yükseldiğini gözönünde bulundurarak değerlendirmek durumundayız. İşte o zaman büyük Ortadoğu projesini, Amerika’nın dünya küresel hakimiyet projelerini konuşmak gerekir. Bunlarla beraber düşündüğümüzde bu salt bir konuşma olmaktan çıkar. Bir takım yerlerle ilişkilendirmek durumunda kalırız.

'Niye bu konuşma için Mısır seçildi?' diye sorarsak, Mısır Arap dünyasının hem kültürel hem de siyasi anlamda liderliğini yapan ülkelerden biri. Mısır’sız bir Arap dünyası düşünülemez. Bu soruya vereceğimiz yanıt, Mısır’ı da açıklar. Önceliklerinden biri Ortadoğu’da yeni bir düzen oluşturmak istemesi. Müslüman dünyasına bir şey yapmak istiyor ve kritik olan nokta Filistin meselesi. Obama’nın barış, istikrar, güvenlik, karışıklı işbirliği gibi kulağa hoş gelen sözleri... Bunların işlev göreceği yer Filistin'dir. Filistin meselesinde adil bir ağırlık koyup

EMRE KONGAR / CUMHURİYET
Çok gülüyorum. Sabahtan beri Yorum Farkı ve bu programa katılacağım için deli gibi çalışıyorum. Her şeyi de izlemeye gayret ediyorum. Bir izlenimimi söyleyeyim önce.

Sedat Bey'i ve Akif Bey'i dinlerken aynı duyguya kapıldım. 'deki entelektüellerimiz ve yorumcularımız çok iyi; hatta birçok Amerikalı meslektaşlarından daha iyi olduğunu söyleyebilirim. Farklı görüşleri savunabilirler, farklı ayrıntılarla derinliklere inebilirler ama öyle zannediyorum ki, Amerika Birleşik Devletleri’nde Obama’nın bu konuşması veya bu

seyahatiyle ilgili analizleri fersah fersah aşan beyin fırtınalaşmasına tanık oluyoruz. Ben meslektaşlarımda iftihar ettiğimi söylemek isterim.

Obama, Amerika’nın iç politikası açısından müthiş devrimci bir siyasal olay gerçekleştirdi. Amerika’da eğitim gördüm. Afrika kökenli bir insanın, kara derilinin Amerikan başkanı seçilmesi hayal bile edilemeyecek bir şeydi. Obama’nın seçilmiş olması kimseyi aldatmasın. Amerika ne güllük gülistanlık ne de Afrika kökenlileri bağrına bastı. Burada bütün meslektaşlarımı uyarayım:

Başka bir şey geliyor; Amerika’da kara derililere karşı bir tepki. Bu Cumhuriyetçiler'in güçlenmesine kadar gidebilir veya oradaki faşizan bir takım eğilimlerin güçleneceğini beklemek çok hayal olmaz.

(Soru: Kendi siyasi kariyerine riske atmak pahasına Kuran'ı Kerim'i...) Asla... Siyasi kariyerini tehlikeye atma yok. Akif Bey'e ve Sedat arkadaşıma katılıyorum. Tamamen Amerika’nın dünyadaki liderlik politikasının uzantısını oynuyor ve çok başarılı oynuyor. Genç, dinamik, karizmatik, yeni söylem, yeni simgeler; bunlar çok iyi kullanılıyor. Ben, bu konuşmayı

dinledikten sonra, marjinal değişikliklerin olup olmayacağı konuusnda kuşku duymaya başladım.

YILDIZ RAMAZANOĞLU
Dünyadaki insanlarla ortak olan hissiyatımı konuşmak istiyorum. Önce neyle karşı karşıyayız ona bakmak lazım. Bunun içinde 'Obama nedir?' diye bir kaç cümle sarf etmek gerekir.

47 yaşında, karizmatik, genç, yakışıklı, zenci ve gerçekten bütün dünyanın gönlünü fetheden; son derece saygılı bir dil kullanan, (Her saygılı dil adil bir dil değildir) bir insanla karşı karşıyayız. Annesi Hıristiyan, babası Müslüman Kenyalı. Daha sonra Endonezya’ya gitmişler ve anne nedense ikinci kez bir Müslümanla evlenmiş. Los Angeles’ta öğrenim hayatı ve günümüze uzanan yolculuk.

Sanki insanlığın ortak bir bileşkesi ile karşı karşıyayız ve bu çok heyecan verici. Sandıklara kaldırılmış bütün umutların tetiklenip yeniden ortaya saçıldığı bir dönem. O kadar acayip şeyler yaşandı ki bunlar daha önce bu gezegende olmamıştı. Tüm dünyadaki desteklerle birlikte ilk defa İran’la ara düzeldi. İlk defa bir Amerika başkanı için Ahmedinejad bir kutlama mesajı

yayınladı. Türkler ve Araplar sabaha kadar uyumadı. Bu heyecan fırtınasını bile ben çok önemsiyorum.

Obama’ya bu kadar çok misyon yüklenmesi, insanlığın omuzlarındaki bütün yükü bir kişiye yükleyerek 'sorumluluktan kaçıyor' denmesi yadırganacak bir şey. Bu olamayacak bir şey. Simülasyon gibi hiper gerçeklikle karşı karşıyayız. Gerçeğin tamamen bölündüğü, yarıldığı ve hakikat olmayan şeylerin iç içe geçtiği karma karışık bir Obama... Böyle bir yapıyla karşı karşıyayız.

Bütün bunlardan sonra, Obama’nın büyük konuşmalarını dinliyoruz. Bir tanesi taç giyme, başyapıt bir konuşma. Arkasından Ankara’da Meclis'te yaptığı konuşma ve üçüncü olarak Kahire'deki konuşma.

Bütün konuşmaların toplamına baktığımız zaman; Akif Bey'e de Emre hocaya da katılıyorum, üslup değişiyor ama içerik hiç değişmiyor. Metin son derece steril, insanlara hiçbir şey vaat etmiyor, son derece nazik, herkesi kollayan, her paragrafta bir şeylere değinen bir üslup; fakat bir de bakıyorsunuz en fazla değinilen, paragraf paragraf saydım, direnişçi insanlara ve onların terörist olduklarına dair vurgular çok yoğun. İsrail’in vatan sahibi olması hakkına dair uzun bir konuşma.

İcraatlarla söylem çok farklı. Çok yeni diyebiliriz ama 20 Ocak’tan bugüne de az bir zaman geçmedi. İnsanlık acılar, çok büyük problemler içinde ve bu kadar beklemeye gerek yok. Aynı politikalar devam ediyor, somut bir adım atılmış değil.

Sonuçta muhatapları Arap ve Müslümanlar. Kudüs Müslüman, Yahudi ve Hıristiyan... Oraya da vurgu yaptı. Seçeceği kelimeler, işaret edeceği sorunlar çok önemliydi. Eğer Arap dünyasını arkasına almak istiyorsa, dolayısıyla İslam dünyasıyla arasında bir güven oluşturmak istiyorsa, çok kritik noktalardan biri İsrail-Filistin meselesidir. İlk defa çok cesur bazı şeyler söyledi fakat bu cesaretinin ne kadar tutarlı olup olmayacağını ısrarlı olup olmayacağını göreceğiz. Dikkatimi çeken çok önemli husus, Filistin tarafında mahkum edici bir söylemi oldu.

Şiddetin ve terörün kaynağı olarak Filistin tarafını açık biçimde mahkum etti. Ondan sonra 'taraflar birbirine anlayışlı davranmalı'... Bütün konuşmasında taşlar çok iyi yerleştirilmişti.

İslam dünyasından çok önemli insanlar toplandılar ve mektup yazdılar. Çok önemli isimler vardı aralarında. Tebrik ettiler, hayırlı uğurlu olsun dediler. 'Filistin meselesini çözmedikçe, bu meselede hakiki adımlar atmadıkça biz sizin gerçekliğinizden kuşkuya düşeriz. O yüzden bir an evvel bu konuya el atın kafamızdaki kuşkuları giderin.' dediler.

Arkasından çok büyük hayal kırıklığı yaşadı Arap dünyası ve tabiki imza veren değerli insanlar da. İsrail’in tek ve birleşmiş başkent olmasından söz ediyor ve 10 sene zarfında 30 milyar dolar İsrail’e tardım yapılması gerektiğini söylüyor. Ve tabiki yardımcısı olarak da hemen, aynı zamanda İsrail vatandaşı olan Rahm’ın atanması... Korkunç, radikal bir aileden geliyor ki

Bush’un bile İsrail’e verdiği desteği yeterli bulmayan yıkıcı, kıyıcı bir insan. Bu insanı yardımcı olarak ataması Arap dünyasında bence çok etkisi yarattı ve çok büyük bir hayal kırıklığı yaşattı.

Sayfa Yükleniyor...