Siyasette sert manevralar

Radikal Gazetesi Yazarı Murat Yetkin: "Bir yandan AK Parti, CHP ve MHP arasında hakarete varan atışma, diğer yandan BDP'ye mal edilen seçim bürosu saldırıları gerilimi arttırıyor."

Siyasette sert manevralar

Dün siyaset soğuk rüzgârlarla başladı. Anıtkabir’deki 19 Mayıs kutlamalarına giden Başbakan Tayyip Erdoğan ve CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu selamlaşmaktan dahi kaçındılar; birbirlerinden ne kadar hazetmedikleri yüzlerinden okunuyordu. MHP lideri Devlet Bahçeli ise hiç görünmedi.

Hemen ardından Erdoğan Siirt’e, Kılıçdaroğlu Tunceli’ye uçtu.

Memleketi Tunceli’de Kılıçdaroğlu her zamanki rahatlığı içindeydi; coşkuyla karşılandı, ‘Dersim’ söylemiyle alkış aldı. Adını vermeden KCK davasında belediye başkanlarının tutuklanmasını eleştirdi, Dersim arşivlerini açma sözünü tekrarladı. Bunda beklenmeyen bir şey yoktu.

Siirt’te ise bir gerilim çıkacağı endişesi doğrusu vardı. Daha üç gün önce BDP’li Gültan Kışanak, Başbakan’ın seçim gezisini kastederek ‘Zırhlı araçla mı mitinge gelecek?’ mealinde konuşmuştu.

Dün Siirt’teki AK Parti mitinginde toplanan kalabalık hem bu endişeyi boşa çıkardı hem de tehdide yanıt oldu.

Erdoğan son zamanlarda her miting konuşmasında yapmayı alışkanlık ettiği üzere Kılıçdaroğlu’nun Alevi kimliğine değinir şekilde konuşunca, meydana bakan CHP İl Başkanlığı’ndan protestolar geldi.

Seçim bürolarına yönelik saldırılar

Ama Başbakanın asıl hedefi BDP oldu. Konuşmasındaki belki en dikkat çekici bölüm, son zamanlarda 100 kadar AK Parti seçim bürosunun BDP yandaşlarınca saldırıya uğradığını söylemesi oldu.

Bu doğruydu ve ilk defa yetkili bir ağızdan saldırıların boyutu üzerine rakam veriliyordu. Örneğin önceki gün Diyarbakır’da Tarım Bakanı Mehdi Eker tarafından açılan bir seçim bürosu daha birkaç saat sonra yakılmak istenmişti.

Üstelik sorun yalnızca AK Parti ve yalnızca doğu güneydoğu bölgeleri için geçerli de değildi. Önceki gece Manisa’da CHP’ye ait bir seçim bürosu da bir üyelerinin gözaltına alınmasını protesto eden BDP’lilerin saldırısına uğradı.

Ülkedeki güvenlik ortamını sağlamakla yükümlü Başbakan eğer böyle konuşuyorsa, iki anlamı olabilir. Ya üç hafta kalmış seçimlerin güvenliğini de gölgelemeye başlayan bu saldırılara karşı bir şey yapılamıyor ya da bu saldırıların kışkırtma amaçlı olduğu değerlendiriliyor ve üzerine gidilmiyor.

Önümüzdeki hafta hem Kılıçdaroğlu hem de Erdoğan’ın doğu ve güneydoğu illerinde planlanmış seçim kampanyaları var. Bu tür saldırıların, mitinglerin yapılmasına engel olma boyutuna sıçraması ciddi endişe kaynağı.

Silivri ve Kandil mi?

BDP’nin seçim boykotu yapma tehdidi, yakın zamana dek Başbakan Erdoğan’ın en yakın siyasi danışmanları arasında yer alan, AK Parti milletvekili adayı Yalçın Akdoğan tarafından dün CNN Türk’te ‘Palavra’ denilerek reddedildi.

Akdoğan, bir gün önce Erdoğan tarafından dile getirilen “Saldırıların arkasında Silivri-Kandil var” iddiasını ise yumuşatmak ihtiyacı duydu. Başbakan bununla organik bir ilişki kastetmemişti, ancak her ikisi de aynı amaca hizmet ediyordu.

Akdoğan bu amacı, AK Parti’nin tek başına anayasa yapmasını engellemeye çalışmak olarak öne sürdü.

Böylelikle, bütün “Anayasa uzlaşma içinde yazılacak” vaatlerine karşın Erdoğan ve AK Parti’nin amacının tek başına anayasa yazmak mı olduğu sorusunu da zihinlere yerleştirdi.

Seçimler yaklaştıkça her cephede sinirler geriliyor. Özellikle Kürt sorunu ve onunla bağlantılı ama ondan ayrı olarak PKK sorunu üzerine yarın karşımıza nasıl bir tablo çıkacağı üzerine belirsizlik hâkim.

Bu gerilimin seçim atmosferini zehirlediği üzerine hemen herkes hemfikir, ama değişen bir şey yok ne yazık ki.

Sayfa Yükleniyor...