"Türkiye, soruna ortak oluyor."

Türkiye'nin ulusal iklim değişikliği stratejisi belli oldu. Strateji'ye tepkiler geliyor...

"Türkiye, soruna ortak oluyor."

'nin ulusal iklim değişikliği ile stratejisi belli oldu. Türk heyeti Kopenhag'a bu strateji ile gidecek.

Strateji belgesine göre , Kopenhag’da mevcut durumu korumak için mücadele edecek. Türkiye’nin Kopenhag'daki diğer amacı da finansal desteklere ulaşmak.

Türkiye bu finansal destekleri Enerji, Ulaştırma, Sanayi, Atık ve Arazi kullanımı olmak üzere  beş ana sektörde seragazı salımlarını azaltmaya yönelik olarak kullanmayı hedefliyor.

Türkiye'nin iklim değişikliği ile mücadele stratejisine Yeşiller Partisi'nden tepki geldi. Yeşiller Partisi Kopenhag İklim Zirvesi Heyeti şu açıklamayı yaptı:

"TÜRKİYE BU ANLAYIŞLA ÇÖZÜME DEĞİL SORUNA ORTAK OLUYOR."
7 – 18 Aralık tarihleri arasında Kopenhag’daki COP15 toplantısında çizgiler sertleşmeye başlarken Türkiye’den Ulusal İklim Değişikliği Strateji Belgesi’nin açıklandığı haberi geldi. Gözümüzden kaçan bir şey olabilir kaygısıyla belgeyi birkaç defa okuduk. Ancak, daha giriş bölümünden itibaren iklim değişikliği konusunun hayatiyetinin kavranamadığı açıkça belli oluyordu. Daha ilk paragrafta küresel ısınmadan doğacak sorunların gelecek nesilleri etkileyeceği belirtiliyordu. Strateji’nin açıklandığı saatlerde COP Genel Kurulu’nda Tuvalu delegasyonu konunun kendileri için bir ölüm kalım meselesi olduğunu vurguluyor ve önerilerinin değerlendirilmemesi durumunda COP-15’in dondurulmasını talep ediyordu. Türkiye’nin Strateji Belgesi ise tabiri caizse, dünyadan bihaber görünüyordu.


"TÜRKİYE'NİN REKOR KIRDIĞI DÜRÜSTÇE BELİRTİLMELİ."
Temel göstergeler kısmında Türkiye’nin sanayileşmede diğer Kyoto EK1 ülkelerinden geride olduğunu göstermek için bir dizi veri sunulmuş. Burada 1990 yılında toplam sera gazı emisyonu miktarı 170 milyon ton CO2 eşdeğeriyken, 2007 yılında bu değerin 372 milyon ton CO2 eşdeğerine yükseldiği ifade ediliyor; Türkiye’nin kaydettiği bu artışla EK1 ülkeleri arasında rekor kırdığına da değinilse iyi olurdu.

"HEDEF YOK, HEDEF HEDEF DEĞİL."
Yaklaşımı açıkça ortaya seren bu ifadeleri bir kenara bırakıp hedeflere baktığımızda ise somut öneriler yerine muğlâk, üstü kapalı ve çelişkili ifadelerle karşılaşılıyor. Örneğin, “Kyoto Protokolü altında müzakereleri devam eden yeni mekanizmalardan -sektörel yaklaşım ve Ulusal Olarak Uygun Azaltım Eylemlerinin (NAMAs) kredilendirilmesi- yararlanılması için gerekli çabalar gösterilecektir. Ayrıca, mevcut ve yeni oluşturulacak finansman kaynaklarından ülkemizin faydalanması yönünde gerekli adımların atılacağı” belirtiliyor fakat sera gazı emisyonu azaltımı için herhangi bir hedef olmadan bunun nasıl yapılacağı açıklanmıyor.

2012 yılı sonrası herhangi bir sera gazı emisyonu azaltımı hedefi alınmaması için her türlü girişimde bulunulacağı Strateji Belgesi’nde açıkça belirtilirken mali yardım mekanizmalarından faydalanmayı ummak ancak hayalcilik olarak nitelenebilir. Zira, belgede Türkiye’nin sadece enerjiden kaynaklanan sera gazı emisyonlarının artış hızından sadece %7’lik bir kesinti öngörülüyor. Türkiye’nin enerjiden kaynaklanan emisyonları toplam emisyonlarının yaklaşık %70’i olduğuna göre bu toplam emisyonlarda artıştan %5 civarında kesinti anlamına gelir. Ayrıca, bu göstermelik artış hızı kesintisi için bile referans yıl verilmiyor, sadece ‘referans senaryo’ya atıfta bulunuluyor. Eğer bahsi geçen referans senaryo Türkiye’nin mevcut sera gazı emisyonu ortalama artış hızı olan %5.5 ise, bu pratikte artış hızının %5.3 civarına düşmesi demektir. Bunu indirim hedefi diye sunmak dünyayla alay etmektir. Bu artış hızında Türkiye 2020 yılı itibariyle AB ortalamasının üzerinde sera gazı emisyonu yapan bir ülke haline gelecektir.

"NÜKLEER RAPORDAN ÇIKARTILMALI."
Belge’deki diğer hedeflerin de yine Belge’de belirtilen sürdürülebilirlik ilkesiyle çelişkili olduğu da göze çarpıyor. Örneğin, nükleer enerjinin teşvik edilmesi orta vadeli hedefler arasında sıralanıyor. Nükleer enerji iklim değişikliğine çözüm olmadığı açık bir gerçektir ve nükleer hiçbir uluslararası iklim belgesinde iklim değişikliğine karşı mücadele için kullanılacak bir araç olarak geçmez.

"İKLİM DEĞİŞİKLİĞİN KÖMÜR ÇÖZÜMÜ..."
Uzun vadeli (3-10 yıl) hedefler arasında faydalanılacak kaynaklar arasında kömürün yer alması şaşkınlığımızı daha da arttırıyor. Belge’de yerli kaynaklar arasında en başta sayılan kömürün uzun vadede sonuna kadar kullanılması öngörülmektedir. Bir iklim değişikliğiyle mücadele belgesinde En fazla karbon emisyonuna yol açan yakıt olan kömürü sonuna kadar kullanmaktan bahsetmek o belgenin geçerliğini ortadan kaldıracak kadar vahim bir hatadır.

"HES’LER YENİLENEBİLİR DEĞİL."
Öte yandan, elektrik enerjisi üretiminde yenilenebilir enerji payının 2020 itibariyle %25’e çıkarılacağı hedefi netlikten uzaktır. Bu hedefin içine hidroelektrik enerjinin girip girmediği belirtilmemektedir, ama %25 gibi bir hedef verildiğine göre hidroelektrik enerji bu rakama dahil edilmiş demektir. Hatta Ilısu, Munzur gibi ekolojik yıkım yaratacak büyük baraj projelerinin ve Doğu Karadeniz doğasını tahrip eden küçük HES’lerin bu hedef içinde görüldüğü açıktır. Bu doğa cinayetlerinin iklim değişikliğiyle mücadele sosuyla kamuoyuna yutturmaya çalışılması kabul edilemez. Hidroelektrik santraller yenilenebilir enerji kapsamından çıkarılmalı, yenilenebilir enerji hedefi rüzgar, güneş, jeotermal gibi kaynaklar üzerinden tekrar belirlenmelidir.

"TÜRKİYE SORUNA ORTAK OLUYOR."
Belge’deki eksiklikler bununla da kalmıyor maalesef. Örneğin, ulaştırma bölümü altındaki hedefler herhangi bir somut temelden yoksundur. Emisyonların önemli bir bölümünden sorumlu ulaştırma sektörünün bazı yuvarlak ifadelerle geçiştirilmesi hedeflerin uygulanabilirliği konusunda şüphe uyandırmaktadır.

SONUÇ
Bu belge, hükümetin hem iklim değişikliğinden, hem de Kopenhag’da  neler olup bittiğinden haberdar olmadığını gösteriyor. Türkiye 14 Aralık’taki ülke sunumunu ve 18 Aralık Cuma gecesi Büyük Oturum’da yapacağı konuşmayı bu belgeye dayandırırsa,  Kopenhag’daki umutların önüne taş koyan ülke olarak tarihi bir utançla hatırlanacaktır. Bu nedenle her fırsatta dış politikada “dobra” bir tutum sergileyen hükümete önerimizdir :

Eğer bu belgede ısrar edilecekse, alt başlığı ‘Türkiye Soruna Ortak Oluyor’ şeklinde değiştirilmelidir.


Sayfa Yükleniyor...