Davutoğlu: Şimdi tam vakti

Dışişleri Bakanı Davutoğlu’na, NTV’de, ‘İmralı tutanakları’nın basına sızmasının çözüm sürecini nasıl etkileyeceği soruldu.

Haberler 04.03.2013 - 22:30

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, NTV’de canlı yayında Oğuz Haksever’in sorularını yanıtladı.

Davutoğlu’na, Yunanistan’la ilişkiler, Kıbrıs sorunu, Suriye’deki durum ve İsrail gerçeğiyle birlikte ABD’yle ilişkilerin sorulduğu programda, asıl konu çözüm süreci ve İmralı görüşmeleriydi.

Davutoğlu, Abdullah Öcalan ile BDP heyeti arasında İmralı’da yapılan görüşmenin tutanakları olduğu iddia edilen konuşmaların basına sızmasının süreç için ne anlam ifade ettiği konusunda, ayrıntılara değil büyük resme bakılması taraftarı olduğunu söyledi.

“Tarihi ve kritik bir süreç yaşandığını” söyleyen Davutoğlu şunları kaydetti:
Bu bölgede tarih boyunca birlikte yaşayan insanlar, son yüzyıl içerisinde birbirlerinden koparıldılar, uzaklaştılar. Sınırların dağıldığı, coğrafyanın parçalandığı, ekonomik alanların ayrıştığı bu dağılmada, Türkiye merkez ülkeydi. Bunlar yetmiyormuş gibi, ülkemizde bir başka ayrışmanın tohumları atılmaya başlandı...

Şu anki sancı, o tarihi doğayı yeniden yakalama sancısı. Bizim hem içimizi hem de dışımızı toparlamamız gerekiyor. Tabi ki ilk önce kendi derdimize deva olmamız lazım.

Büyük düşünmek gerekiyor... Ben akademisyenken, bu kadar büyük bir ülkenin kışın komünizm yazın da bölüneceğiz korkusuyla geçti bütün gençliğimiz... Şimdi kendi derdimizi çözmenin vaktidir. Bu gecikirse dışarıdaki travmaların bizi olumsuz etkilemesi ve bizim kendi yaşadığımız bazı sıkıntıların da oraları olumsuz etkilemesi mümkün.

"TARİHİ BİR SÜREÇ"
Birileri bu coğrafyadaki hareketlilik içinde Türkiye’nin aşırı güçlendiğini düşünüp engellemeye çalışabilir. Hem ülkemizdeki hem de diğer ülkelerdeki tarihdaşlarımızı, Kürt kardeşlerimizi kullanmak isteyenler olabilir. Bu açıdan bakıldığında çözüm sürecini tarihi bir süreç olarak görüyorum. Herkesin de buna uygun davranması gerektiğni düşünüyorum.

"HERKES SOĞUKKANLI OLMALI"
Süreç içinde yeni durumlar ortaya çıkabilir. Burada sadece siyasiler değil; MİT, ilgili birimler, adaya giden taraflar yani herkesin; çocuk ve torunlarımızı, bölgenin geleceğini düşünerek, samimi ve soğukkanlı bir tavır içinde olması lazım.

(Olayın önemine bakıldığında sızmaya takılmamak mı gerekir?)
‘Takılmamak gerekir’ biraz hafif kalır. Bunları esas almayız, yolumuza devam ederiz ama Oslo sürecinde ve Habur gelişlerinde yaşananlara bakıldığında, tribünlere dönük yapılabilecek her türlü faalieyet sürece zarar verir.

(Sızmanın bir provokasyon olduğunu söyleyenler ne kadar haklı?)
Sürecin başında, Paris’teki infazları düşününce, biz parantezi kapatmaya çalışırken, birileri ‘bu parantez sürekli açık olsun’ diye düşünüyor olabilir. Yaraların açık kalmasını isteyenler olabilir.

Ayrıca bir sektörden bahsediyoruz. 30 yılda kariyer oluşturan; hiyerarşi, itibar, para getiren bir sektör. Siyasi boyutunu düşünmeden rant sağlayan geniş bir kesim oluşuyor. Bunlar da yaraların açık kalmasını isteyebilir.

Bütün bunları alt alta topladığınızda, bu tür süreçleri provoke etmek isteyenler olacaktır. Bu an, bir milleti millet yapan ortak aklın devreye girmesi gereken andır.

"NEREDE DURUYORUM DEMENİN TAM VAKTİ"
Günlük tartışmalardan kurtulup; tarihe, mekana, zamana; bulunduğumuz coğrafyaya yukarıdan bakıp, ‘nerede duruyorum demenin’ tam vakti. Ben sürece böyle bakıyorum. Şimdi tartıştığımız küçük şeyler, resmin bütününde aynı önemde değil. Daha önce Kürtçe yayın yapan televizyonu hatırlayın, ‘çatışmalar doğacak’ diyenler vardı ama hiçbir şey olmadı... Biz zor olan bir şeyi yapmaya çalışmıyoruz, bu işi beceremezsek, kolay olan bir şeyi yapamamanın acısını çekeceğiz.

(Süreçle ilgili kararlılık çok net mesajlarla dile getirildi. Peki nereye kadar risk alınabilir?)
Dış politika pratiğinde gördüğüm, bazen yaşayarak öğreniyorsuuz, eğer doğru okuma yapmışsanız ve kararlı bir tutum segilemişseniz, ilk aşamada eleştirilseniz bile orta ve uzun vadede istediğiniz neticeleri alabilirsiniz. Orada sağlam durmak önemli. Uygulanan politikanın doğruluğundan eminseniz taviz vermeyeceksiniz. Önemli olan, kritik noktada, karar anında kararsızlık göstermemek.




Oğuz Haksever: İmralı'da yapılan görüşmelerin tutanağı olduğu söylenen bir takım konuşmalar basına sızdı. Bu ne kadar önemli sizce?

Ahmet Davutoğlu: Çok kritik bir süreçten geçiyoruz. Son yüzyıl içinde bölgemizde genel olarak tarih boyu bir arada yaşamış insanlar aşiretler birazda dünya savaşı sonrasındaki suni sınırlarla birbirinden koparıldılar. Sonrada bir sömürge döneminden sonra bir soğuk savaş döneminde daha da uzaklaştılar.

Şimdi aslında bir bütün sancı o tarihi doğallığı tekrar yakalama şansı olması. Ortadoğu’daki bu geniş hareketlilik büyük riskler getirmekle birlikte böyle bir imkanda sunuyor. Türkiye bütün o dağılımda merkez ülkeydi. Herkesin referansta bulunduğu ülkeydi. Onun içindir dünya savaşında 1917’de Türkler, Araplar, Kürtler, Sünniler, Şiiler, Hıristiyanlar, Yezidiler hepsi bir arada bir cephede savaştılar. Sonra parçalandı sınırlar, gönüller ayrıştı, ekonomik alanlar ayrıştı.

Bu yetmiyormuş gibi 30 yıl içinde ülkemizde bir başka ayrışmanın tohumları atılmaya başlandı. Şimdi bizim hem içimizi hem dışımızı toparlamamamız lazım. Merkez ülke derken yine bir Osmanlı tartışması başlatmak istemem ama nihayet ister baklanlar bir kıpırdanma olsun ister Ortadoğu’da insanların dönüp baktığı, yardım istediği, mülteci olarak sığındığı, çözüm bulur ümidiyle heyetler gönderdiği yer biziz.

Böyle bir ülkenin kendinden enim olması lazım. Başkalarının kendisine deva olarak gördüğü bir ülkenin kendi derdine de kendisinin deva olması lazım. Ben akademik hayattayken de bu kadar büyük bir birikime sahip bir ülkenin kışın komünizm gelecek yazında bölüneceğiz korkusuyla geçti bütün gençliğimiz. Şimdi bu sefer her yaz terör faaliyetleriyle bölüneceğiz mi korkusu var.

Bu korkuları atıp kendinden emin ağırbaşlı bir şekilde kendi derdimizi çözmenin vaktidir. Bu vakit daha fazla gecikirse bu sefer dışarıdaki travmaların biz olumsuz etkilemesi de mümkün, bizim kendi yaşadığımız bazı sıkıntılarında oraları olumsuz etkilemesi mümkün. O zaman yapılması gereken bütün o büyük resmi şimdi düşünün Türkiye-Suriye ilişkileri soğuk savaş döneminde veya Suriye –Irak ilişkileri nasıldı? Madem böyle bir hareket ortaya çıktı hem bir taraftan o hareketliliği yönetmek durumundayız hem de bir taraftan kendimizi istikrarlı kılmak durumundayız.

Birileri bu hareketlilik içinde bize de risk oluşturacak şekilde hareketliliği yaymak isteyebilir. Bir takım hesaplar içine girebilir. Türkiye'nin aşırı güç biriktirdiğini düşünüp engellemeye çalışabilir. Veya Türkiye ve bazı bölgeler arasında kutuplaşma doğurabilir. Bütün bu durumlarda başta ülkemizin vatandaşı olarak ve diğer ülkelerdeki tarihdaşlarımız olarak Kürt kardeşlerimizi bir şekilde bir imkan gibi kullanmak isteyenlerde çıkabilir.

Biz Kuzey Irak’taki bölgesel yönetimle ilişkilerimizi nereden nereye getirdik. Çünkü böyle birilerinin bu konuyu istismar etmesini yeni ayrışmaların ortaya çıkacak şekilde harita dizayn etmesinin önüne geçmeye çalışıyoruz. Bu açıdan bakıldığında bu çözüm sürecini tarihi bir süreç olarak görüyorum.

Herkesin bu tarihi sürecin gerektirdiği sorumlulukla ve soğukkanlılıkla davranması gerektiğini düşünüyorum. O bakımdan bir çok konuşmalar cazip gelecek tartışılacak bir çok süreç içinde yeni durumlar ortaya çıkabilecek ama herkesin sadece siyasilerin değil, ilgili birimlerin değil ya da adaya giden tarafların değil herkesin kendi geleceğimizi, çocuklarımızın bu bölgenin geleceğini düşünerek çok samimi ama aynı zamanda soğukkanlı tavır içinde olması lazım. Yani bunları esas almayız yolumuza devam etmemiz gerekir.

Ama daha önce Oslo süreciyle ilgili Habur’da işte bir takım gelişler başladığında yaşanan süreçlerdeki türde biraz açıkçası tribünlere dönük olarak yapılacak her türlü faaliyetin sürece zarar verme ihtimali var. Herkesin bu anlamda sorumluluk içinde davranması lazım. Benzer süreçler başka ülkelerde yaşandığında ne tür kısıtlamalar konulduğunu hem bilinen hem bilinmeyen herkesin kendi kendisine otosansür uyguladığını ne süreçler yaşandığını ben biliyorum.

Kolombiya’da en son dışişleri bakana bana her şeyi anlattı ve yardım istemişti. Konuştuğunuzda bu süreçlerin kolay işlemediğini görüyorsunuz. Filipinler de bütün süreç içinde biz varız dört ülkeden biriyiz. Bazen hiçbir şey söylenmeden bile herkesin kendisine otosansür uygulaması lazım.

Bazen öyle süreçler içinden geçiyoruz ki söz dilinize kadar dökülüyor ama kırk boğumda tutuyorsunuz. Öylesine isyan etmek geliyor ki bazen ama söz öyle bir yerde duruyor. O an sizin hislerinizden bir şeyi başarma duygunuzdan daha önemlisi o işin kendisi oluyor. Gazeteci arkadaşlarımızın da bu şeyi hissetmeleri çok önemli. Bu tür tarihi süreçlerde herkesin o tarihi süreci mesleki ya da pozisyonuyla ilgili kaygılarının önüne alması lazım. Bazen şunları söylesek bu eleştirilerin ne kadar anlamsız olacağı ortaya çıkacak diyorsunuz ama söylemiyorsunuz. Çükü o anda mesele bir eleştiriye cevap vermek değil o anda o işi yönetmek önemli. Burada hepimizin medyanın da açıkçası bu süreci sahiplenmesini s ayın başbakanımızda hep taktirle ifade etti. Ümit ederiz bu süreç kendi doğal seyri içinde olur. Orada yazılanlar doğruydu da onu eleştiriyoruz anlamına da gelmiyor.

Oğuz Haksever: Bunun bir provokasyon olduğu söyleyenler ne kadar haklı?

Ahmet Davutoğlu: Şimdi Paris’teki infazları düşünün tam süreç başlarken. Tabi burada da sözü çok dikkatli söylememiz gereken bir noktadayız ama biz parantezi kapatmaya çalışırken birileri sürekli açık olsun diye düşünebilir. Şu veya bu ulusal çıkar, şu veya bu uluslar arası çıkar bu yaraların sarılmasını değil açık kalmasını isteyebilir. Türkiye'nin yarası açık kalırsa her ana deşilebilir diye düşünebilir. Bu yara açık kalırsa Irak’taki Suriye’deki yaralar daha da derinleşir diye düşünebilir. Burada böyle bir aktör dağlarda kontrolsüz durursa bir gün benim işime yarar diye düşünenlerde olabilir.

Ayrıca bu bir sektör. Terörü meslek edinen neredeyse oradan hiyerarşi, itibar, para çıkar elde eden, uyuşturucu kaçakçılığından tutunda hiç bu meselenin siyasi boyutunu düşünmeden bundan rant sağlayan geniş bir kesim oluşuyor. Bütün bunları topladığınızda provoke etmek isteyenler hep çıkacak. İşte orada zaten bir milleti millet yapan ortak bilincin ve sağduyunun devreye girmesi gereken ortak aklın devreye girmesi gereken yerde tam o andır. Zaten milletler bu süreçleri atlattıkça millet olma niteliğini pekiştirirler.

İngiltere’nin iç savaşından sonra yaraların sarılması dışarıya dönük bir İngiltere’nin doğuşuna zemin hazırlamıştır. Alman iç savaşından sonra yaşananlar sonraki Almanya’nın önünü açmıştır. Amerikan iç savaşı da bu tür değerler üretti. Bizimde şimdi sadece dış politika üretmememiz lazım değer üretmemiz lazım. Yani insanlar baktıklarında ya maddi bir değer şu anda Türkiye'nin başarısı herkesin dikkatini çekiyor bu maddi bir değer.

Ama bir de manevi bir değer var. Suriyeli mültecileri almamızın ve sağladığımız imkanların uluslar arası mülteciler politikasını birkaç sınıf atlattığını herkes söylüyor. Bu değeri içselleştirici bir kimlikle birleştirdiğiniz zaman devlet güçleniyor. Osmanlı’nın beylikten kadim bir devlete dönüşmesindeki en önemli unsurlar farklı dinlere, kültürlere verilen haklarla ilgili fermanlardır. Balkanlar uzun süre kalmamızın sırrı askeri gücümüz değil. İçselleştirici kültür ve değer ürettiğiniz zaman güçleniyorsunuz. Bizim tamda bütün bu birikim üzerine bu günlük tartışmalardan çıkıp tarihe, mekana, zamana ve bulunduğumuz coğrafyaya yukarıdan bakıp ben burada nerede duruyorum demenin vakti. O zaman göreceğiz ki şimdi tartıştığımız küçük şeyler hani 5-6 sene önce Kürtçe televizyon yayını yapıldığında ne tür tartışmalar çıktığını hepimiz biliyoruz ama söylenen gibi büyük çatışmalar doğurmadı. Çünkü bu milletin içinde birleştirici unsur o kadar fazla ki ayrıştırıcı olanlar zor olan bir şeyi yapmaya çalışıyor. Biz zor olanı yapmaya çalışmıyoruz biz başaramazsak kolay ve el edilebilir bir şeyi başaramamanın ıstırabı ve bedelini çok ağır ödeyeceğiz.

Oğuz Haksever: Kararlılık çok net mesajlarla dile getirildi. Sizce ne anlama geliyor, nereye kadar risk alınabilir?

Ahmet Davutoğlu: İki alternatifli politika seçimlerinde dahi eğer doğur okumuşsanız ve kararlı bir tutum sergilemişseniz olaylarla ilgili ilk aşamada eleştirilseniz ya da kaybeden taraf gibi görülseniz de orta ve ileri aşamalarda istediğiniz neticeye doğru olayları çevirebilirsiniz. Mesele orada sağlam durmak. Eğer orada sağlam duramaz ve analiziniz doğru olduğu halde çözümünüz, politikanız doğru olduğu halde gelen tepkiler dolayısıyla geri adım attığınız hissedildiğinde zaten bu işi bozmak isteyenler cesaretlenir. Sizin yanınızda olanlarda şüpheye düşmeye başlar. Bunun önüne geçmenin yolu kararlı bir şekilde uygulanan politikanın doğruluğundan eminseniz taviz vermeyeceksiniz. Kıbrıs müzakereleri içinde aynı şey geçerli. 10 yıldır biz barış istemiştik. Barış istemeyen taraf karşı taraf diyebildiysek o kararlılıkla oldu. Önemli olan kritik bir noktada karar anından kararsızlık göstermemek.

Oğuz Haksever: Yunanistan’la sorunların çözümüne ne kadar yakınız?

Ahmet Davutoğlu: Türkiye'nin soğuk savaş döneminde ölçek büyütememesinin sebebi ben Yunanistan’ı kendisine rakip ittihaz etmesiydi. Soğuk savaş döneminde bizim gençlik yıllarımızda her günümüz Yunanistan’la doluydu. Sürekli toplumun motivasyonu da sanki Yunanistan’a karşı olmaya ayarlıydı uygulanan politikalarda. Bugün toplantıda ben dışişleri bakanı olarak sekretaryayı biz yürüttüğümüz için sonuç raporunu sunarken uluslar arası işbirliği alanlarına girdim hani ikili işbirliği, bölgesel işbirliği, uluslar arası işbirliği var. Bundan sonra Türk ve Yunan diplomatlar hiçbir yerde birbirlerinden önce adım atmak için birbirlerine takip etmeyecekler. Aksine birlikte Unesco’da, BM’de her yerde birlikte çalışacaklar. Öylesine geniş bir işbirliği alanı oluşturuyoruz ki ve psikolojileri öylesine aşıyoruz ki o sorunlar o işbirliği alanına göre küçük kalıyor ve çözülebilir hale geliyor.

Eğer işbirliğiniz yoksa ve sorunlar esas meseleyi oluşturuyorsa o sorun çözülebilecek nitelikte olsa bile çözülemez hale dönüşür. Tamda yüksek düzeyli işbirliği konseyiyle bizim yapmak istediğimiz bütün komşularla buydu. Rusya ile nereden nereye geldi ilişkiler. İki başkana yada devlet başkanı oturarak bütün bakanlarıyla bir şeyi yönetmesi. Bugün düşünün 12 Yunan bakan 11 Türk bakan iki başbakan. Bunu Almanya Fransa’yla yapıyor biz Rusya ile Yunanistan’la Mısır’la yapıyoruz, Irak ve Suriye ile yapmıştık inşallah tekrar yapacağız. Komşularla sıfır sorun meselesi çok eleştirel ele alındığı için söylüyorum Yunanistan’la bugün yapılan çalışma ve Aralık ayında sayın Putin’le bu noktaya gelmişsek bu anlamlı. Komşu ülkelerin kendi içinde yaşadıkları sıkıntılar dolayısıyla bu ertelenmişse sorumlu biz değiliz.

Yunanistan’la üç sene sonra yapabildik birçok hükümet değişti bu arada. Ben geçen Ekim ayında ziyaret edip ilk altyapı çalışmalarını yapmıştık, 15 Şubat’ta Yunan dışişleri bakanı geldi ve olabilecek bütün anlaşmaları gözden geçirdik. Dün Yunan dışişleri bakanı erken geldi akşam birlikte çalıştık dün itibariyle anlaşma sayısı 20’ye çıkmıştı ikimiz oturduk beş anlaşma daha üzerinde ufak oynamalar gereken 4 anlaşma daha yaptık sabahleyin bir anlaşma daha ekledik. Bunların hepsi bazıları pratik Türk ve Yunan bürokratları bir araya getirecek anlaşmalar ve bir iş kültür oluşturacak anlaşmalar ya da siyasal olarak dışarıya çok ciddi mesajlar ihtiva eden anlaşmalar. Unesco’da mesela ortak kültürel mirasımızın birlikte değerlendirilmesi gibi konuları ele alacağız. Bu bizim için Yunanistan’la sınırlı değil bütün komşu ülkelerle yapıyoruz. Romanya ile Rusya ile Ukrayna ile Azerbaycan’la, Mısır’la, Libya ve Tunus,’la bu şeyimiz var. İnşallah Suriye ile bir kesinti yaşıyoruz ama bu da aşılacak.

Oğuz Haksever: Anasyastadis yeni bir yönetimi var Rum kesiminde. Ve çözümden biraz bahseder oldular. Sayın bakan ne kadar umut veriyor? Eroğlu’da mektup yolları gel otur masaya diye.

Ahmet Davutoğlu: İki önemli avantaj unsuru var diyebilirim yeni bir başlangıç için. Birincisi 2004 Annan planına evet demiş olması. Anastasiyadis çıkıp ben böyle tür bir çözümü zaten istemiştim tutarlılık açısından yanlış bir yerde değilim diyebilir. Bu anlamda bir avantajı var. 2004’te Papadopulos ve Hristofyas ayak sürürken hep şu hesabı yaptılar; bir gün gelecek biz Avrupa Birliği üyesi olacak Türkiye dışında olacak dolayısıyla biz üye olmanın gücü kullanarak Türkiye'ye şartlarımız birer birer kabul ettireceğiz ve sonra istediğimiz çözüm Annan planında ötesinde taleplerimizi karşılayan bir çözüme Türkiye zorlanacak. Halbuki 10 yıllık bir gelişme aksini gösterdi.

Türkiye'nin böyle bir dayatmaya hiçbir zaman gelmeyeceğini, Türkiye'nin Avrupa Birliği karşısında ekonomik olarak kırılgan bir durumda olmadığını ortaya koydu 10 yıl içinde. Şimdi Rumların daha etik ve realist davranma vakti geldi. Türklerinde kendileri gibi bu adanın asli sahipleri olduğunu kabul edecekleri ve ortak bir değer etrafından yeni bir devlet inşası eski anlaşmalara dayalı olarak tabi bu noktaya gelebilir. Avrupa ekonomisi kriz içindeyken Rum Kesimi iflas ölçüsüne gelmişken Türkiye gibi yükselen bir ülkeyle ilerde ekonomik entegrasyonu da beraberinde getirecek şekilde adada sağlanacak bir barışın getirebileceği imkanlar herkesin kazanacağı yeni bir konjonktür doğurur.

Su götüreceğiz gelecek sene inşallah adaya. Böyle güçlü ve muktedir bir Türkiye'nin komşusu olmak kötü zaaf değil aksine yeni bir imkan. Yeni Yunanistan hükümetinin bu konuda mesafe alınabileceğine dair gösterdiği yaklaşım ve birlikte çalışma iradesi beni umutlandırdı açıkçası. Türkiye ve Yunanistan daha önceki Kıbrıs devletinin de kuruluşunu sağlayan iki garantör ülke olarak birlikte bir çözümün yolunu açarlarsa Doğu Akdeniz bir barış havzasına dönüşür. Biz hiç kimseyle bir gerilim yaşamak istemiyoruz. Anastasi<<<

Oğuz Haksever: Son dışişleri bakanı Kerry’nin Suudi Arabistan’da bir prensle yaptığı görüşmeden sonra söylediği bir söz; ılımlı muhalefetin silaha ulaşmasında gereken kolaylıkları göstermeliyiz. Önemli bir kırılma gibi algılayan ne kadar haklı?

Ahmet Davutoğlu: Eğer krizin tarafları tırmanmayı vaktinde öngörür tedbirlerini alırlarsa kriz aşağı doğru trend olarak eğilir sonrada bir çözüme doğru gider. Maalesef Esad yönetimi bizim bütün çabalarımıza rağmen bu tırmanmayı engelleyecek adımları atmadı aksine arttıracak hamleler yaptı. Tırmanma bir üst düzeye geldiğinde de orada bile tutmaya çalışmadı daha bir yukarı çekti krizi. Önce keskin nişancıları kullandı göstericilere karşı sonra top, tank kullandı sonra uçaklar ve helikopterler şimdi scud füzesi. Son iki ay içinde atılan füze sayısı 85-90’ı buldu. Şam’da bir düğmeye basıyorlar bir füze kalkıyor nereye gideceği belli değil. Halep’te düştüğünde orada bir mahalleye iniyor ve orada çoluk çocuk insanları katlediyor.

Bu savaşta bile meskun bir alana bu şekilde bir saldırı yapmak savaş suçudur. Tırmanma bu aşamaya geldiğinde o tırmanmanın ilk aşamasında ikna etme yöntemini kullanan aktörler yavaş yavaş sorgulamaya başlıyor. Biz mülteciler gelince daha net tavır aldık. Avrupa olmadığı için daha az dikkat çekiyor. Ortadoğu’da sanki kan ve gözyaşı doğalmış gibi algılanıyor. Aynen Bosna’da olduğu gibi uzun yıllar sanki barışı sağlayacakmış gibi silah ambargosu iki tarafa da uygulandı. Zaten birinin elinde silah var ve vuruyor diğerine de silah ambargosu uyguladığınızda Bosna tarafına onların kendilerine savunma şansı ortada kalmıyor. Biz hiç bi,r zaman iki taraflı bir çatışma olsu istemeyiz. Olmaması için aslında uluslrarası toplum fazlaca sabretti. Ama gelinen noktada bir taraf scud füzesiyle acımasızca katliamlar yapıyorsa hiçbir savaş hukukunu tanımıyorsa maalesef BM güvenlik konseyindeki vetolar sebebiyle buna bir müeyyidede de uygulanamıyorsa ve Suriye rejimine yönelik silah desteği aynı hızla devam ediyorsa o zaman uluslar arası toplumun yeni bir değerlendirme yapmaya ihtiyacı var. Kerry’nin atıfta bulunmaya çalıştığı şey bu diye düşünüyorum. Gelmeden az önce Brezilya dışişlerli bakanıyla konuştuk.

Suriye meselesini istişare etmek için aramıştı. Kendisine; biz bunu sürekli dillendiriyoruz son olarak Cenevre’de bu konuda bir konuşma yaptım. Ama önemli bir aktör olarak siz böyle bir inisiyatif geliştirseniz gündeme getirseniz siyasi hesaplar farklı olabilir herkesin ama iki konuda anlaşmamız lazım. İnsani yardım koridorlarına kim engellerse engellesin ona karşı müeyyide uygulanması. Suriye içine şu şu insani kuruluşlar insani yardım gönderecek ve koridorlarda şu yollardır bu yolara dönük her türlü saldırı yasaklanacak ve müeyyide uygulanacak densin. Savaş suçları diye bir şey var yapılmaması gereken en zor durumda bile devletlerin başvurmaması gereken yöntemler var. Meskun alana füze saldırısı gibi. Bunu İsrail yaptığında da biz karşı çıktık.

Dünyayı hareketlendirmeye çalışıyoruz ki bu kan ve gözyaşı durabilsin. Ama dediğim gibi nihai noktada vicdanla realite arasına sıkıştığımızda 10 sene sonra geriye dönüp baktığımız vicdanımızın rahat olması lazım. Biz mütevazi ve kadar karşısında haddini bilen insanlarız. Dolayısıyla öngörü ile kehaneti ayırt ederiz. Öngörü bir basirettir ama nihai olarak kaderi elinde tutan yüce rabbimiz. İnancımız böyle inanmayanlar için başka türlü olabilir ama biz bununla kaderi nihai noktayı belirleyen biz değiliz. Ama Suriye ile ilgili genelde değişimle ilgili hiçbir öngörümüz yanlış çıkmadı. Eğer öngörümüz yanlış olsaydı Esad’ı aylarca gidip ordu ile halkı karşı karşıya getirme diye yalvarmazdık. Esad’a şunları yaparsan şu sonuçlar çıkar bunları yapma diye neleri söylediğimizi arşivlerde vardır. Bunları öngördüğümüz için bugün hala bu kararlı tutumu sergiliyoruz.

Öngördüğümüz başka bir şey var dış politikada kararlılığın iki kriteri olabilir etik ve stratejik kriter. Etik kriter kısa dönemde sıkıntılarla karşılaşsanız bile kısa dönemde eleştirilseniz bile sakın ola ki uzun dönemde tarihin ve diğer milletlerin sizi affetmeyeceği adımlar atmayın. Bir tek oy nasıl bir yara açtı Cezayir halkının yüreğinde. Bu scud füzeleri biz sessiz kalıyor olsaydık mültecileri kapıda sersefil duruyor olsaydı bir daha Suriye halkı bize dönüp bugünkü hisleri hissedebilir miydi? Uluslar arası bir toplantıda herkesin önünde Suriyeli bir aydın entelektüel kalktı dedi ki; bir asır Türkiye'ye teşekkür etsek bu yaptıkları dolayısıyla hakkını ödeyemeyiz.

Bende dedim ki; bu yaptığımız insanlık borcu ve tarihimizin size borcu teşekkür beklemiyoruz. Bu etik kriter. Stratejik kriter; bir politikayı tespit edersinin tarihin akışını doğru okuduğunuza inanırsanız ki biz buna inanıyoruz. Bu yönetimler Mübarek yönetimi de böyleydi, Kaddafi’de böyleydi, Esad’da böyle Bin Ali’de bunlar soğuk savaş yönetimleridir. Burada problem Sünnilerle Şiiler Araplar Kürtler veya diğerleri arasında değil. Soğuk savaşta kalmış olan yönetimlerle soğuk savaş sonrasındaki özgürleri talep eden kitleler arasındaki bir gerilim bu. Bunu mezhep çatışmasına dönüştürmek istedi Esad ve kısmen de başarılı oldu arkasındaki güçlerle birlikte.

Ama yaşama şansı yok. Twitter’ların olduğu toplumda totaliter bir yapının sürmesi mümkün değil. Bugün Yunanlı dostlarımızla konuşurken Mısırla Suriye arasında bir karşılaştırma yaptım. Mısır otoriter bir rejimdi en azından muhalefete izin veriyordu ama onlara yönetimde söz hakkını engellemeye çalışıyordu. Suriye ise totaliter bir rejimdi muhalefeti yok sayan ve toplumu tek bir yapı gibi gören bir rejim. Onun için Mubarek’e muhalefet odakları orada bulunduğu için bir ay sonra gitsin dedi başbakanımız. Ama Suriye’de 10 ay bekledik çünkü totaliter bir rejimin çözülme süreci çok daha zordur. Bizim için bu iki kriter açısından bakıldığında kararlı durduk. İnsani olarak kararlı durmamız gereken yer mültecileri yardım konusu. Kim ne derse desin elimizdeki aşı kardeşimizle paylaşırız.

Ana muhalefet partisiyle bizim aramızdaki fark bu. Cumhuriyet Halk Partisi yönetimi dışarı çıktığında ne muhalefetin ne de rejimin yanındayız dedi. İşte tarihin karşısına böyle çıkılmaz. Bu hatırlanmaz bile kimin yanında olduğunuzu sorarlar insana. Bizde ümit ederiz ki uzun dönemde b iz doğru yerde durduğumuzun ödülünü ülke olarak millet olarak alacağız.

Oğuz Haksever: Hala Esad’a ömür biçmek söz konusu mu?

Ahmet Davutoğlu: Bu konuda ben hiçbir zaman şu kadar hafta ay gibi bir ömür hiçbir zaman biçmedim. Aylarla ilgili bir şey olabilir ama yıllar sürecek bir şey olmaz dedim bu yapı bunu kaldırmaz dedim. Ama tabi neticeyi göreceğiz hep birlikte.

Oğuz Haksever: Yeni dışişleri bakanının Kerry’nin Ankara’ya yaptığı ziyaret birazda siyonizmin insanlık suçu olarak başbakan tarafından tanımlanmasının gölgesinde kaldı. Bu ne kadar önemli bir sorun oldu neler konuştunuz içerde?

Ahmet Davutoğlu: Açık olarak konuştuk biz sayın Kerry’le. Planında ötesien taştı program öğle yemeğini yedikten sonra ben bir de akşam yemeğine davet ettim ve gece 11 buçuk 12’ye kadar devam ettik. Ortadoğu barış sürecinde hangi adımların atılmasından tutunda Balkanlardaki Ermeni meselesine Suriye’ye kadar her şeyi konuştuk. Basın toplantısında da ben gereken cevabı verdiğimi düşünüyorum bu konuda da. Milletlerin hassasiyet gösterdikleri noktalar kendi açılarından olabilir ama o hassasiyeti başkaları açısından da göstermeleri lazım. Eğer başkalarının hakları, hukukları, canlarına aynı hassasiyetleri göstermezseniz herkesten sizin hassasiyetlerinize saygı göstermesini beklerseniz oradan bir barış düzeni çıkmaz.

Oğuz Haksever: Bu herhalde Türkiye'nin İsrail devletinin varlığına itirazı anlamına gelmiyor.

Ahmet Davutoğlu: Başbakanımzı o cümlede dahi antisemitizme karşı olduğumuzu söyledi. Bizim tarihimizde hiçbir millete ırka dönük olarak hiçbir önyargılı tutum yok. İki devletli çözüm konusunda en fazla çaba sarf edenlerden biri Türkiye oldu ve bizim hükümetimiz oldu. İki devletin varlığını kabul ediyorsunuz demektir iki devletli çözüm dediğinizde. Birileri daha çok dışarıda bir kampanya şekliden Türkiye'ye sayın başbakanımıza dönük bu tür çabalar içine belli aralıklarla giriyor. Bu da bizim uluslar arası artan itibarımızın etkisi. Birde bizi İsrail karşısında sessiz kalmaya zorlamaya çalışıyorlar. Ne yaparlarsa yapsınlar biz zulmeden hiç kimseye karşı sessiz kalmayız kimsenin hukukunu da ortadan kaldırmayız.

Oğuz Haksever: Bir temas var mı sorunların çözümü için?

Ahmet Davutoğlu: Üç yıl içinde İsrail tarafından kararlı bir adım görmedik.

Oğuz Haksever: Başbakanın Birleşik Devletler ziyaretinin takvimi belli oldu mu?

Ahmet Davutoğlu: Önümüzdeki haftalar içi olacak bir sorun yok.

Ana Sayfaya Git
  • ©Copyright 2024 | Tüm Hakları Saklıdır

NTV’de canlı olarak yayınlanan tüm programlar ile ilgili bilgiler, program bölümleri ve programlarla ilgili haberler NTV Ekranı’nda. Günlük NTV yayın akışı ve program saatlerini de NTV Ekranı kategorisinden saat bazında görebilirsiniz. %100 Futbol ile son dakika spor haberlerini, Gündem Masası ile gündem haberleri ile ilgili değerlendirmeleri NTV Ekranı’nda.

Mobil Uygulamalarımız