Babacan: Onlar ne yaptıysa tersini yaptık

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, "2008 yılında küresel kriz patladığında Yunanistan, Portekiz, İtalya ve İspanya ne yapıyorsa biz tam tersini yaptık" diye konuştu.

Babacan: Onlar ne yaptıysa tersini yaptık

AB Komisyonu'nun ekonomik ve parasal işlerden sorumlu Başkan Yardımcısı Olli Rehn ve AB Genişleme Komiseri Stefan Füle'yle birlikte TUSKON Brüksel temsilciliğinin düzenlediği "Ekonomik Gerçeklerle Yüzleşme Zamanı: AB ve Türkiye İçin Zorluklar ve Beklentiler" panelinde konuşan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, "2008 yılında küresel kriz patladığında Yunanistan, Portekiz, İtalya ve İspanya ne yapıyorsa biz tam tersini yaptık. Onlar kamu harcamalarıyla büyümeyi teşvik etmeye kalkıştı, biz tam aksini yaparak harcamaları kıstık. O dönemde yaptıklarımız tartışıldı. Bizi 'Bakın diğer ülkeler ne yapıyor, siz ne yapıyorsunuz' diye eleştirdiler. Bizim görüşümüz, kamu borçları endişe kaynağı olacaksa mali teşviklerin işe yaramayacağı yönündeydi. Çünkü kamu harcamalarıyla sağlayacağınız büyümeyi artan borcunuz nedeniyle yaşayacağınız güven kaybıyla kıyasladığınızda muhtemelen bu işten kazancınız olmaz. Zaman bizi haklı çıkardı" şeklinde konuştu.

Ali Babacan, krizin bu aşamaya gelmesinde Avrupa'da birçok hükümetin tedbirler noktasında siyasi kararlılık gösterememesinin ve hızlı hareket edememesinin belirleyici olduğunu dile getirerek Yunanistan'a ikinci kurtarma paketi, AB'de 25 ülkenin katılımıyla bütçe disiplinini güçlendiren hükümetlerarası anlaşmanın imzalanması ve Avrupa Finansal İstikrar Fonu'nun sermayesinin artırılması ve Avrupa Merkez Bankası'nın para musluğunu açması gibi son dönemde atılan müspet adımlar neticesinde kısmi düzelme görüldüğünü belirtti.

Babacan, "Son dönemlerde sıkça bir soruyla karşılaşıyoruz. Bize 'AB'nin haline bakın, Avro Bölgesi'nin durumuna bakın, büyük ekonomik sorunlar yaşıyorlar. Hala üyelikle ilgileniyor musunuz?' diyorlar. Buna cevabımız güçlü bir evet. Sadece ilgi duymuyoruz, tüm bu yaşananlara rağmen son derece kararlıyız. Tam üyelik hedefine güçlü şekilde bağlıyız" ifadesini kullandı.

AB'nin yumuşak gücünü korumak için genişlemeye devam etmek zorunda olduğunu kaydeden Babacan, Türkiye'nin üyelik sürecinin İran'dan Fas'a kadar tüm bölge ülkelerinde ilgiyle takip edildiğini dile getirdi.

Babacan, Türkiye'nin AB katılım sürecinde yaşadığı dönüşümü, demokratik ve ekonomik kazanımlarını Orta Asya'dan Afrika'ya bölgesiyle ve özellikle Arap Baharı ülkeleriyle paylaşarak büyük bir sorumluluk üstlendiğini anlattı.

Başbakan Yardımcısı Babacan, "Ortadoğu ve Kuzey Afrika tarihi bir dönüşüm içinde. Uzun süredir geciktirilen bu süreç artık geri döndürülemez. Bu benzersiz süreçte muhtemelen birçok aşama olacak. Yönetimler halkın özlem ve iradesini daha iyi yansıtacak. Türkiye bu ülkelerin birçoğunda çalışmalar yapıyor. Çalışmalarımızın büyük kısmı demokratik ve ekonomik dönüşüm tecrübemizi bu hükümetlerle paylaşmaktan ibaret. İşleyen bir örneğin başka yerlerde yazılan tavsiyelerden çok daha faydalı olduğuna inanıyoruz" diye konuştu.

AB Komisyonu Başkan Yarımcısı Olli Rehn ise Türkiye'nin son 10 yılda ekonomide adeta bir mucize gerçekleştirdiğini ve özellikle kamu borç yükünü azaltmada büyük başarı gösterdiğini söyledi.

Rehn, 2001 krizinde bankaları kurtarırken milli gelirinin üçte birini feda eden ve kamu borcu katlanan Türkiye'nin takip eden yıllarda gerçekleştirdiği kararlı reformlar ve uyguladığı mali programla küresel ekonomik krizi "olağanüstü şekilde kolayca savuşturduğunu" belirtti.

Olli Rehn, "Türkiye (2001 krizinin ardından) bugün bazı AB üyelerinin içinde bulundukları süreçle benzeşmeyen şekilde çok iddialı bir mali ve yapısal uyum programı uyguladı. Türkiye örneğinde ekonomik açıdan göz kamaştırıcı bir son 10 yıl görüyoruz. Krizin ardından hızlı büyüme potasına giren Türkiye ekonomisi dünyanın 16'ncı büyüğü haline geldi ve bu sonuç G20 üyeliğini getirdi. 1990'lı yıllarda otalama yüzde 75'lerde gezen enflasyon oranı bugün yüzde 11'lerde, kamu borç yükü yarı yarıya azaldı ve bankacılık sektörü tamir edildi" şeklinde konuştu.

AB Komisyonu Başkan Yardımcısı Rehn, "Türkiye'nin gelişmekte olan ülkeler arasında başarılı bir örnekken bugün sadece gelişen değil aynı zamanda ekonomik ve siyasi çekim merkezi haline dönüşmüş, dünya ekonomisinde, küresel yönetişimde etkili bir ülke. Çok kutuplu dünyada herkes öncelikle menfaatlerinin peşinden gidecek ama karşılıklı fayda için sadece Avrupa içinde değil, ortaklarımızla ve özellikle Türkiye gibi aday ülkelerle güçlerimizi birleştirmeliyiz" dedi.

AB Genişleme Komiseri Füle, Türkiye'nin reform gündeminde yeni anayasanın kilit önem arzettiğini vurgulayarak TBMM'deki 4 siyasi partinin yapıcı işbirliğinin umut verici bir başlangıç olduğunu söyledi.

Füle, "TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nun kritik aşama olan anayasa yazımına başladığını anlıyorum. Şu ana dek gözlemlediğimiz kapsayıcı sürecin muhafaza edileceği zengin ve yapıcı bir tartışma bekliyorum. Eğer yeni anayasa tüm Türk vatandaşlarına hizmet edecekse uzlaşmaya dayalı demokratik katılım süreci son derece mühim. Yeni anayasayı hazırlamak sadece siyasetçilerin işi değil ve bu tartışma kapalı kapılar ardında olamaz. Mümkün olduğunca şeffaf bir süreçte hazırlanmalı. Sadece bütüncül bir süreçte toplumdaki farklı fikir ve hayat tarzlarına saygılı bir mutabakat sağlanabilir" dedi.

Füle, yeni anayasada toplumun bütününün ve tek tek fertlerinin korunmasında doğru dengenin kurulmasını ve Avrupa standartlarına uygun şekilde hukukun üstünlüğünün ve tüm Türk vatandaşlarının temel haklarının güçlendirilmesi çağrısında bulundu.

Sayfa Yükleniyor...