"Çocuğun gördüğü düştür barış..."

"Çocuğun gördüğü düştür barış. Ananın gördüğü düştür barış. Ağaçlar altında söylenen sevda sözleridir barış…” Bugün 1 Eylül Dünya Barış Günü...

"Çocuğun gördüğü düştür barış..."

1 Eylül Dünya Barış Günü, bir dizi etkinlikle kutlanıyor. İstanbul’da da siyasi parti, sivil toplum örgütü, sendikalar ve meslek odalarının düzenlediği etkinliklerle “barış zinciri” oluşturulacak ve savaş karşıtı istemler yinelenerek barış çağrısı yapılacak. 

Türkiye Psikiyatri Derneği Merkez Yönetim Kurulu da 1 Eylül Dünya Barış Günü'nde savaşların yıkıcılığı ve insan psikolojisine etkileri ile ilgili bir basın açıklaması yayınladı. Açıklamada şu ifadelere yer verildi:

"1 Eylül 1939 tarihinde Nazi Alman orduları Polonya’ya saldırarak 20. yüzyılın en kanlı savaşını 71 yıl önce bugün başlatmıştı. Milyonlarca insanın ölümüne ve sakat kalmasına neden olan bu savaşın başlangıç günü olarak kabul edilen 1 Eylül “Dünya Barış Günü” olarak kutlanıyor.

SAVAŞ AĞIR BİR TRAVMADIR
Savaş, devlet veya ulus gibi siyasal birimler arasında ya da aynı devlet, aynı ulus içindeki rakip siyasal güçler arasında genellikle açık ve ilan edilmiş olarak yürütülen silahlı çatışma olarak tanımlanmaktadır. Ancak savaş harflerden oluşan bu tanımdan çok daha öte bir anlam taşır. Savaş insanların ölmesi, yaralanması ya da sakat kalmasının yanı sıra; ailenin, yakınların ve dostların kaybedilmesi demektir. Korku, acı şiddet ve gözyaşı demektir. Savaş, yalnızca geçmişteki ya da bugünkü mağdurlarını değil, süreğen etkisiyle sonraki kuşakları da örseleyecek ağır bir travmadır.

Yaklaşık 6000 yılı bulan yazılı insanlık tarihinde 15 binden fazla savaş yaşanmıştır ve neredeyse yaşamı boyunca savaş görmemiş ya da tanık olmamış insan yok gibidir. İkinci Dünya Savaşından sonraki “barış ve huzur ortamında” bile (1945-1992) irili ufaklı 150’nin üstünde savaş gerçekleşmiş ve 60 milyonun üzerinde insan yaşamını yitirmiştir. Bu sayının 19. yy savaşlarındaki toplam kayıpların iki katından fazla olduğu belirtilmektedir. 1992 yılından bu güne yaşanan savaş ve çatışmalar bu sayıyı neredeyse iki katına çıkarmış, ölen, yaralanan, mağdur olan ve göç etmek zorunda kalan insanların sayısı daha da artmıştır.

Geçtiğimiz yüzyıllarda savaşlarda yaşamını yitiren ya da sakat kalan insanların çoğunluğunu askerler, diğer bir ifade ile erişkin erkekler oluştururken son yüzyılda etkilenen insanların niteliği ve niceliği değişmiştir. Örneğin askerler, 1. Dünya Savaşı’ndaki ölümlerin yüzde 80’ni, 2. Dünya Savaşı’nda yüzde 50’sini ve Vietnam Savaşında ise yüzde 20’sini oluşturmuştur. 1990 yılından itibaren savaşlarda yaşamını kaybeden insanların yüzde 90’nını kadın ve çocuklar oluşturmaktadır. Ayrıca savaşın etkileri ile yaşadıkları yerden ayrılarak mülteci durumuna düşen savaş mağdurlarının yüzde 80’i de kadın ve çocuklardan oluşmaktadır.

BİREY, KENDİNE VE TOPLUMA YABANCILAŞIYOR
Savaş insanlarda birçok boyutta değişiklik yaratır. Çeşitli ruhsal bozuklukların oluşması ve tetiklenmesi, bireyde şiddet ve saldırganlık davranışlarında büyük bir artışa neden olması, temel insani değerlerin kaybedilmesi, bireyin kendine ve topluma giderek yabancılaşması, gelişmekte olan yeni kuşakların kişilik gelişimi üzerinde olumsuz ve kalıcı değişikliklere neden olması bu değişikliklerin başlıcalarıdır. Savaşlar yalnızca mağdurlarını değil, televizyon ekranlarından odamıza bir aksiyon filmi gibi giren sahneleri ile en fazla çocukları etkilemektedir.

ON YILDA ON MİLYON ÇOCUK RUHSAL TRAVMA GEÇİRDİ
UNICEF tarafından 1996 yılında yayınlanan “Dünya Çocuklarının Durumu” raporuna göre; 1986-1996 yılları arasında gerçekleşen savaşlarda iki milyon çocuğun öldüğü, 5 milyon çocuğun sakat kaldığı, 12 milyon çocuğun evsiz kaldığı, 1 milyondan fazla çocuğun ana babasını kaybettiği ve 10 milyon aşkın çocuğun ruhsal sarsıntı geçirdiği belirtilmektedir. Savaşlarda sivillerin ve özellikle çocukların daha çok ölmesi ve kayba uğraması, savaşın savaş alanları dışına çıkması, yaşamın ve toplumun tüm alanlarına yayılması anlamına gelmektedir.

ÇOCUKLAR DA SAVAŞA DAHİL OLUYOR
Çocukların maruz kaldığı savaşların örseleyici yaşantıları, özellikle de son on yılın savaşları, ciddi ruh sağlığı sorunlarına yol açmıştır. UNICEF’in Saraybosna’da gerçekleştirdiği bir araştırmada çocukların yüzde 50-97’sinin bombardımanlara tanık olmaktan, keskin nişancıların kurşunlarına hedef olmaya kadar ciddi ölüm tehdidi içeren durumlara maruz kaldıkları saptanmıştır. Yine Angola’da yapılan bir araştırma çocukların yüzde 66-95’inin işkenceye uğrama ve insanların öldürülüşlerine tanık olma biçimindeki olaylar yaşadıklarını saptamıştır. Ayrıca tüm dünyada 250.000 çocuk asker ya da askeri birlikler içinde aşçılık, cephane taşıma gibi çeşitli görevlerde bulunmakta ve savaşa bir biçimde dâhil olmaktadırlar. Birçok çocuk bombalamalara maruz kalmakta, sıklıkla cinsel ve fiziksel istismarın kurbanı olmaktadırlar. Bu örseleyici yaşantıların çok uzun süren, sağlıklı gelişmeyi engelleyen ruhsal-toplumsal sorunlara yol açtığı bilinmektedir.

SAVAŞ SONRASI CİNAYET ORANI ARTIYOR
Savaş yol açtığı doğrudan acıların yanında insanlığın geleceğine ilişkin olumsuz gelişmelerin de hazırlayıcısıdır. Yapılan çeşitli araştırmalar göstermiştir ki; savaşa katılan toplumlarda, savaştan sonra şiddet ve insan öldürme davranışında ciddi bir artış meydana gelmektedir. Örneğin ABD’de Vietnam savaşı sırasında cinayet ve saldırı olaylarında iki kat artış olmuş, 100.000 kişi başına 4,5’ten 9,3’e çıkmıştır. Savaşa giren toplumlarda şiddet ve saldırı olayları savaştan sonra en az yüzde 10 artarken, girmeyenlerde en az yüzde 10 azalma olmuştur. Savaş sonrası cinayetlerde görülen artış, savaşın sonu ya da niteliğinden bağımsızdır. Savaşta kaybedilen insan sayısı ile savaş sonrasındaki cinayet artışı arasında paralellik saptanmıştır.

"Çocuğun gördüğü düştür barış..."  - 1

Ulusal ya da uluslararası sorunlarını dayatma, şiddet ve güç kullanma yoluyla çözmeye çalışan bir devlet giderek bir şiddet toplumuna dönüşecektir. Bir devletin problem çözme biçimi giderek vatandaşları tarafından da benimsenebilir. Şiddet şiddeti doğuracak, şiddet sarmalı giderek büyüyecektir. Savaş amaca ulaşmak için şiddet kullanımını meşrulaştıracak ve insan öldürmenin önemsiz bir şey olduğu fikrini yaygınlaştıracaktır. En önemli tehlike budur. Bu tehlikeye karşı başta yöneticiler olmak üzere tüm toplumun duyarlı olması, savaşa karşı durması ve barış için çalışması gerekmektedir.

SAVAŞ ÜRETEN TOPLUM DİNAMİKLERİ DEĞİŞTİRİLMELİ
Ülkemizde etnisite ve mezhep ayrılığı nedeniyle yaşanmış olan Dersim ve 6-7 Eylül olayları, Çorum, Maraş ve Sivas katliamları ve Güneydoğu’da son 30 yıldır onbinlerce kişinin yaşamını yitirmesiyle sonuçlanan çatışmalar ülkemizde toplumsal barışa gölge düşürmektedir. Tüm bunların yanında son zamanlarda tırmanışa geçen toplumsal, siyasal ve etnik kutuplaşmanın boyutları endişe vericidir. Edirne, Selendi ve Mersin’de başlayan ve İnegöl ve Dörtyol’daki olaylarla devam eden çatışmalar, linç girişimleri toplumsal barışın bozulacağı ve yeni acıların yaşanabileceği endişesi yaratmaktadır.

Savaşın ve şiddetin sonuçlarını ortadan kaldırmak, acı çeken ve travmatize olan insanların tedavi edilmesi ve topluma uyumlarının yeniden sağlanması kadar, savaşa her yönüyle karşı olmak, savaşı ve şiddeti ortaya çıkaran, üreten toplumsal dinamikleri değiştirmek, savaşsız bir dünya yaratmak için çabalamayı da gerektirir. Savaşa karşı olmaksızın sadece onun yaralarını sarmayı hedefleyen bir yaklaşım yabancılaşmış ve kendi geleceğinde söz sahibi olma becerisini kaybetmiş yığınlar yaratmaktan başka bir işe yaramayacaktır."

"Bu nedenle Türkiye Psikiyatri Derneği olarak herkesi, ortak geleceğimizin korunması ve toplumsal barışın sürdürülmesi için; savaşa ve şiddete karşı içtenlikli, onurlu ve kapsayıcı bir dayanışma oluşturmaya davet ediyoruz" denilen açıklamada Yanni Ritsos'un dizeleriyle barış vurgusu yapılıyor.

Çocuğun gördüğü düştür barış.
Ananın gördüğü düştür barış.
Ağaçlar altında söylenen sevda sözleridir barış…

Yanni Ritsos (Çeviri: Ataol Behramoğlu)

Sayfa Yükleniyor...