Kaan Kural'la potanın seyir defteri

Geçen hafta basketbol dünyasında ne oldu, ne bitti? 5 adımda hızlı özet:

Kaan Kural'la potanın seyir defteri

1. Çaylağın hayatı zor…

Malum çaylaklık müessesesi zaten başlı başına bir dert. Zaten daha (büyük ihtimalle) gençsin. Ne fiziksel ne de basketbol açısından gelişimini tamamlamamışsın. Hayatında görmediğin bir tempoya giriyorsun. 2 günd 1 maç. Seyahatlerde geçen onca zaman. Yetmezmiş gibi takım içinde görülen çömez muamelesi vs… Hele bir de büyük potansiyel olarak görülüyorsan yandın. Sen bi oturup soluklanamadan ardı arkası kesilmeyen her maçta gözler üzerinde demektir. Her yaptığın hareketi yüzbinler izler, didik didik eder, değerlendirir, eleştirir, yerer, över… Zor valla zor. Hele bir de oyun kurucuysan. Daha takımda çömezken saha içinde lider olman, sözünü geçirmen gerekli.

Yeterince bunaltıcı değil mi? Bitse şu çaylaklık. Askerde acemilikten, alt devre olmaktan beter. Ancak 82 maç sonunda iş bitmedi daha. Eğer ki takımın play-off’a kaldıysa hepten yandın. Çünkü artık her maçın değeri 10’la çarpılacak, maçların zorluk düzeyi 3’e katlanacaktır.

Bu sene NBA draftinde ilk sıradan seçilen Derrick Rose sezon boyunca sergilediği oyunla süper yıldız potansiyelinde olduğunu zaten ispatlamıştı. Ancak play-off’un açılış maçında şampiyon Boston Celtics önünde 12/19 isabetle 36 sayı, 4 ribaund, 11 asist yapıp Chicago’yu galibiyete taşıyınca bir anda herkesin gözünde yıldız oldu bile. Gerçekten çok ama çok etkileyici rakamlar. O kadar etkileyici ki bir çaylağın ilk play-off maçında attığı en yüksek sayı bu!

Ancak iki gün sonra çaylak olmanın ne olduğunu bir kez daha gördük. Bu defa Chicago son topta yenilirken Rose 10 sayı, 6 ribaund, 7 asist yaptı. Karşısındaki Rajon Rondo ise 19 sayı, 12 ribaund, 16 asist, 5 top çalma.

2. Şutörün de…

Çaylaklık neyse en azından bir yıl sürüyor. Ancak eğer şutörseniz bir ömür boyu çekeceğiniz var demektir. Hep derler şut nankördür. Ona ne kadar ilgi gösterirseniz gösterin ne zaman size sırt çevireceği belli olmaz.

Herhalde şutuna Ray Allen’dan daha çok ilgi gösteren başka bir oyuncu daha yoktur. Kusursuza yakın şut tekniğini geliştirmek için nasıl çalıştığını herkes biliyor. Obsesif karakteri nedeniyle mükemmele ulaşmak için normal bir oyuncudan ne kadar fazla çalıştığını anlatmak imkansız. Şu kadar söyleyelim Ray Allen her maçtan tam 3.5 saat önce salona gelip tek başına şut atıyor.

Geçtiğimiz günlerde ESPN yorumcusu Mark Jackson, Allen ve Kobe’nin şutlarını kıyaslarken “Kobe Bryant şut yeteneğini bu seviyeye getirmek için çok çalıştı. Ray Allen ise doğuştan böyle. Onunki Tanrı vergisi” deyince Allen “Tanrı’nın benim şutumu önemsediğini sanmıyorum” demişti. Jackson haklı aslında. Ray Allen’ın şutu o kadar doğal görünüyor ki. Hiç çaba harcamıyor sanki. Allen’ın sırrı işte şutu o kadar doğal görünecek kadar kusursuzlaştırması.

Ancak nankör işte bu şutlar. Boston-Chicago serisinin ilk maçında Allen 12 şutunda sadece ve sadece 1 isabet buldu. Üçlüklerde 0/6. İkinci maçta ne mi yaptı? Maçı kazandıran son şut dahil olmak üzere 6/10 üçlük. Evet şut nankör ama yeterince ilgi gösterirseniz sizden fazla uzak kalamıyor, yine yanınıza dönüyor.

3. Yılın Koçu değil koçun yılı…

NBA’de sezon sonu dağıtılan ödüller arasında en tutarsız olanı herhalde Yılın Koçu. Bu sezon ödülün sahibi Mike Brown oldu. Cleveland’ı ligin en iyi derecesine taşıması zaten başlı başına çok büyük bir olay. Saha içinde sadece LeBron’un eline bakan düzeni değiştiren bir hücum sistemi yaratması ayakta alkışlanmalı. Kimse hak etmediğini söyleyemez Brown’un.

Ancak bu ödülün doğasında yanlış olan bir şeyler var. Zamanında kolej basketbolunun efsane koçu Dean Smith North Carolina ile ilk şampiyonluğunu tattığı zaman kendisine sorulan “Artık elit koçlar arasındasınız. Ne hissediyorsunuz?” sorusuna, “Ben 2 saat önce olduğumdan daha iyi bir koç değilim” yanıtını vermişti.

Elbette koçlar da kendini geliştirir veya gelişimi, değişimi takip etmediği için yerinde sayabilir. Mesela Brown egolarına teslim olmayıp son iki yaz CSKA Moskova’nın hazırlıklarını takip ederek Ettore Messina’dan bilgi alarak kendini geliştirdi. Veya NBA tarihinin en çok maç kazanan koçu Lenny Wilkens için son iki görevinden ‘demode’ damgası yiyerek ayrıldığını biliyoruz.

Ancak bu koçluktaki değişimi ve izleyenlerin koçlara karşı algısının bu kadar kolay nasıl değiştiğini anlamak için yeterli değil. Bir bakalım. Yılın Koçu ödülünü son 10 yılda kazanan koçlardan 1’i dışında (Gregg Popovich) hepsinin 2 yıl içinde görevine son verilmiş. İnsan bu kadar sürede demode olmaz herhalde.

Aslında bu ödülün verilme kriterlerinde bir sorun var. Elbette koçun katkısını ölçebilecek tek sayısal değer aldığı galibiyet sayısı. Doğal olarak en başarılı takımın koçu otomatik olarak ilk aday oluyor. Ancak ilginçtir genelde ‘en çok maç kazanmak’ en önemli kriter değil. Eğer bu ödülün geçmişine şöyle bir göz atarsak daha çok sezon başındaki beklentileri ve kadronun kapasitesini en çok aşan takımın koçu bu ödülü kazanıyor. Takımın beklenenden başarılı olması direkt koça bağlanıyor. Doğrudur elbette ama eksiktir. Başarı sadece koçun teknik, taktik bilgisi, oyuncu psikolojisini iyi anlaması ile alakalı bir konu değil. Oyuncuların kişisel gelişimi (kısmen koça bağlı), kimyanın oturması (kısmen koça bağlı), doğru oluşturulan dengeli kadro gibi meseleler de var.

Mesela George Karl bu yaz bir anda çok daha iyi bir koç mu oldu? Denver’daki değişim Chauncey Billups’a bağlanıyor. Peki neden mesela Cleveland’daki değişim Mo Williams’a veya LeBron’un oyununun her alanını geliştirilmesi ile açıklanmıyor. Aslında açıklanıyor elbette ama koçun değişimdeki ağırlığı farklı algılanıyor işte.

Aslında en iyisi şu anda ligde yer alan koçlara bir bakmak galiba. Şu anda ligin en iyi koçları denince aklınıza hangi isimler geliyor? Benim aklıma ilk anda gelen 4 isim Mike D’Antoni, Phil Jackson, Larry Brown ve Gregg Popovich. Bunlardan iki tanesi play-off’a bile giremedi bu yıl. İlginç olan her birinin sadece 1’er tane Yılın Koçu ödülü var. Yani bu sezon ligin en başarısız koçu olarak gösterilen Mike Dunleavy ile aynı.

Peki neden bu 4 ismin en iyi olduklarına hükmediyoruz. Çünkü çok daha uzun sürelerde, çok daha farklı ortamlarda, çok daha fazla değişken içinde onların ortama nasıl etki ettiklerini gözlemledik de ondan. Pek çok faktör belirliyor bir sezon içinde sonuçları. Biz birkaç sezonu değerlendirip farklı faktörler altında koçun etkisini daha net anlayabildiğimiz için bu kanıya sahibiz.

Sorun galiba ödülün doğasında. Çünkü bu ödül Yılın Koçu’ndan çok hangi koçun yılı olduğunu daha çok belirliyor. Ve bir koçun kalitesini bir yılda değerlendirmek imkansız.

4. Küme düşenlerin verdiği ders

Casa TED Kolejliler küme düştü. Mali sorunlarla boğuştuğu için son 15 maçında 1 galibiyet alabilen, yabancıları ve koçunu kaybeden Aliağa Petkim de kendilerine eşlik edecek gibi. Ancak bu iki takım Beko Basketbol Ligi’ne veda ederken iki önemli dersi bizlere tekrar hatırlattılar.

Öncelikle Aliağa. Sezon başında çok para harcayarak piyasayı yükseltmekle eleştirilse de ligdeki ilk sezonuna fırtına gibi girmişti takım. Türkiye Kupası elemelerinde 3’de 3 yapıp ligde de ilk 12 maçın 7’sini kazanmışlardı. Ancak sağlıklı bir mali yapı olmadan öyle para harcamanın mantıklı olmadığını bir kez daha gördük. Sezonun yarısı gelmeden para suyunu çekti. Verilen sözler tutulmadı. Oyuncular mağdur edildi. Seyirci küstürüldü ve Aliağa gerisin geri geldiği 2. Lig’e dönüyor.

Casa TED ise Hasan Özmeriç yönetiminde harika bir sezon geçirmişti. Nedense görevine son verildi. Takım yerlerde sürünürken kendisine yapılan haksızlığa rağmen evim dediği takım kendisini çağırınca Özmeriç döndü. Onsuz sezon boyunca 1 galibiyet alan takım önce Galatasaray Cafecrown’u İstanbul’da devirdi. Bu hafta ise yabancısız olmasına rağmen Kepez’i geçtiler. Neden gönderildi Özmeriç?

5. 29 pare top atışı…

Haftasonu iki ezeli rakip Galatasaray Cafecrown ve Beşiktaş Colaturka karşı karşıya geldi. 111-94’lük skor zaten maçın temposu ve hücum performansları hakkında ipucu veriyor olmalı. Ancak iki takımın attığı toplam 29 isabetli üçlük gerçekten mantık sınırlarını zorluyor. Biraz yakından bakalım. Mesela Galatasaray’dan Atkins. Sezon boyunca oynadığı 16 maçta 18 üçlük atmış Amerikalı oyuncu. Beşiktaş önünde 6 atışta 5 isabet. Ya da Tolliver. 7 maçta 25 denemede ancak 6 isabet bulmuşken, haftasonunda 4/6 ile oynadı. Sahi toplamda 14 şutun 12’sinde isabet bulan, 30 sayı atan Tolliver neden sadece 19 dakika sahada kaldı?

Sayfa Yükleniyor...