Murat Demiryas: Bir oyla kaçan umutlar

2016 Avrupa Futbol Şampiyonası ev sahipliğini bir oyla kaybettik. O “bir kişi” çok önemliydi. Bu oylamayla “lobi”nin ne kadar önemli olduğu bir kez daha anlaşıldı. Ama alınan sonuç, Avrupa’nın “Türkiye fobisini” yendiğimizi gösteren bir sonuç. Eğer masada kaybetmeyi bir “hobi” haline getirmek istemiyorsak tüm gücümüzle bir sonraki turnuvaya hazırlanmamız gerekiyor.

Murat Demiryas: Bir oyla kaçan umutlar - 1

Türkiye’ye yeni bir vizyon kazandıracak, ekonomik anlamda büyük kazanç sağlayacak, sadece Avrupa’nın değil, dünyanın gözünü üzerine çevirmesini sağlayacak bir oylamayı, bir oyla kaybettik. Bir kişi, evet bir kişinin “Fransa” demesiyle 2016 Avrupa Futbol Şampiyonası finalinin ev sahibi olma hakkını kaybettik. Kaybettikten sonra konuşmak, suçlamak tabii ki kolay. Michel Platini’yi, Şenes Erzik’i, federasyonu eleştirmek kolay... Sarkozy’yi ve başkalarını oy satın almakla itham etmek de kolay... Zor olanı başaramayınca en kolay şey, günah keçisi aramak ve bulmaktır...

Haftalardır ligde kendi içimizdeki kısır çekişmelerden, birbirini suçlayan açıklamalardan, bıkmak usanmak bitmeden kurulan komplo teorilerinden, her zamanki gibi kulislere yayılan transfer dedikodularından sıyrılıp 2016 Avrupa Futbol Şampiyonası’nin ev sahipliği oylamasına odaklanamadık. Bir medya mensubu olarak çok rahatlıkla medyanın bu işi yeterince sahiplenmediğini söyleyebilirim. Bu konuda ulusal birliktelik oluşturarak gündem yaratmak yerine kendi iç meselelerimize daha çok vakit ayırdık. Gerçi asıl “reytingi” yapan her zaman 3 büyükler ve transfer olmuştur, bunu kabul ediyorum. Ancak Türkiye’nin ekonomik, sosyolojik ve stratejik geleceğini müthiş derecede etkileyecek bir olayın bu kadar geri planda kalmaması gerekiyordu.

Sadece medyanın değil, futbol ile ilgili tüm kurumların bu konuda bazı eksikleri olduğunu söylemek mümkün. Daha en başından turnuvanın yapılması planlanan şehir ve statlar açıklandığında Fenerbahçe ve Trabzonspor büyük tepki gösterdi. Kulüplerimiz, geleceklerini günü kurtaracak şekilde planlarken, Türk futbolunun geleceğini kurtaracak bu projeyi yeterince sahiplendiler mi? Sivil toplum kuruluşlarının bu projeden ne kadar haberi vardı, ne derece ilgi gösterdiler, neler yaptılar?

Proje büyük titizlikle hazırlanmıştı ve Türkiye’nin olanaklarına göre oldukça iyi bir projeydi. Ama işin en önemli kısmının, projeyi hazırlamanın ötesinde “lobi faaliyetleri” olduğu çok açık ve net. Küçük bir farkla kaybetmemiz, bu konuda elimizden gelen çabayı gösterdiğimizin bir işareti. Yine de oylamanın 7-6 kaybedildiği hesaba katıldığında “Bir kişinin daha düşüncesi değiştirilemez miydi?” sorusu insanın aklına takılıp duruyor. Ve uzun süre de bu konu kafamızda dolanıp duracak.

Hükümet bu konuda üzerine düşen görevi yaptı gibi gözüküyor, İsviçre’de Cumhurbaşkanı düzeyinde temsil edildik, yatırımlar için gerekli teminatlar verildi. Ancak siyasi anlamda, komşularıyla barış politikası güden Türkiye’nin yeterince iyi olduğunu söylemek ne kadar doğru? Oy veren 13 ülkeden ikisinin İsrail ve Güney Kıbrıs olduğu düşünüldüğünde, baştan 2 oy kaybetmişiz gibi gözüküyor. Bu iki oydan en az biri lehimize çevrilebilir miydi, bu siyasi cambazlık isteyen bir konu, bu konuda çok başarılı olduğumuzu söylemek zor. Oylamaya başkanlık yapan İngiliz delegenin de Platini ve komşuluk ilişkileri açısından Fransa’ya yakın olacağı düşünüldüğünde, kalan 10 oydan 7’sini lehimize çevirecek siyasi hamlelerin de doğru yapılması gerekiyordu.

Federasyonun çalışmalara geç başladığı iddia ediliyor, 3. kez aday olan bir ülke olarak çalışmalar yıllar önce başlamıştı diyebiliriz. O yüzden bu konuda federasyonu suçlamak çok doğru değil.

Aslında Platini’nin baktığı gibi bardağın dolu tarafına da bakmamız gerekiyor. Bundan bir kaç yıl önce hayal edemediğimiz bir noktadayız, ilk turu bile geçemezken UEFA Başkanı’nın ülkesini zorluyoruz. Buna rağmen insan o bir kişiyi kafasına takıyor...

Sonuçta sadece futbol açısından değil, ekonomi, altyapı yatırımları ve daha bir çok konuda da kaybımız fazla. Ne kadar iyi proje hazırlarsanız hazırlayın, bu işin sonucunu lobi faaliyetlerinin belirlediği ortada. Her şeye rağmen, bu oylamayla birlikte Avrupa’nın “Türkiye fobisini” yendiğimizi söyleyebiliriz. Ve, gerekli lobi faaliyetlerinin ardından Türkiye fobisini yenerek, 3 kez katıldığımız Avrupa Şampiyonası ev sahipliğini aday olmayı bir “hobi” haline getirmeden bir sonrakinde kazanmalıyız. Kısacası, vazgeçmemeliyiz...

Sayfa Yükleniyor...