Sürpriz faktörü

Liglerin kalitesini toplamda arttıran şeyin favorilerin belli olması değil, sürprizlerin istikrarlı olması olduğunu görmemiz gerekiyor. İngiltere’deki gibi sabit bir dörtlüye sahip olmakla İspanya’daki gibi sabit ikiliden sonrasını hep renklendiren takımlar çıkarabilmek bunun en göz önündeki örnekleri.

Sürpriz faktörü - 1

Son üç, belki de dört sezondur adı Süper, kendi Dizel ligimizin asıl eğlencesi, zirvenin olağan favorilerinden ziyade sürprizlerinde. Önce Kayseri, sonra Sivas derken bu sene de Bursaspor büyük bütçelerle az iş yapar gösteriyor, formasında yıldız taşıyanları.

Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş her sezona zaten şampiyonluk parolasıyla başlıyor. Her üçü de ayıp olmasın diye Avrupa hedefini dillendirseler de asıl belirleyici olanın lig performansları olduğunu söylemek çok da haksızlık sayılmaz. Bu takımlarda hocaları getiren de götüren de genelde sezon sonundaki puan tablosu. Galatasaray’ın UEFA Kupası’nı kazandığı ve Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek finale kaldığı sezonların ve Fenerbahçe’nin Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek final gördüğü sezonun haricinde Avrupa hedefiyle ilgili dikkat dağıtma seansları genelde Mart’tan sonrasını görmüyor. Bu nedenledir ki Pazar geceki derbide olan/olmayan ince nüanslar hafta boyunca geçecek “futbol geyiklerinde” kimin anlamsızca övülüp kimin anlamsızca yerin dibine sokulacağının belirteci oldu. Konu asıl doğrular değil, konu bir önceki hafta boyunca kimin kimi kızdırdığı ve hafta içindeyse skor nedeniyle haklı olup olmadığı idi.

Galatasaray kongresinde Barcelona ve Manchester United modellerinden bahsedildi örneğin. Dünya derbisi diye kendimizi kandırdığımız mücadelenin tam da öncesine denk gelen bu kongrede "105 yaşına basmış bir camianın hala model arıyor olmasına mı yanmalı" diye düşünmeden edemiyor insan. Sportif direktör koltuğu icat edip (?) ona görev tanımı oluşturmayı başaramayan Fenerbahçe de Galatasaray’dan sadece 2 yaş küçük. Son üç hocası Brezilyalı, İspanyol ve Alman, pek öyle sistem kovalar bir halleri yok.
Madem modeller Ada ve İber yarımadasından, dönüp onların zirve zorlayanlarına bakalım.

İspanya Ligi La Liga’nın da olağan favorileri var; Barcelona ve Real Madrid. Bu ikiliye eşlik eden takımlar denince akla ilk gelenler Valencia, Deportivo, Sevilla, Atletico Madrid gibi ekipler. Bunların bazıları bugün eski yerlerinde değiller. Son beş sezona bakınca bu ligin olağan favorileri dışında Şampiyonlar Ligi’ne gönderdikleri takımlarda şu isimleri görüyoruz: Sevilla, Atletico Madrid, Villareal, Valencia, Osasuna (3. Eleme turunda Hamburg’u geçememiş), Real Betis. Bu sezon da kendi sahasında inanılmaz bir form yakalayan Mallorca bu isimlere eklenmeye aday. Pozisyona aday bir diğer takım da Atletic Bilbao.

Elbette Avrupa Kupaları’nın (bana göre, Dünya Kupası, Formula 1, NBA dahil tüm dünyanın) en prestijli turnuvasına dört takım gönderebilme şansına sahip olmaları bu çeşitliliği arttırıyor. Ancak bakıldığında gönderdikleri takımların da 'kontenjandan' gelme takımlar olmaktan ziyade gruplarında iyi yerlere gelerek orada olmayı hak ettiklerini de söylemek gerek. Geçen sene dört takımları da gruplarından çıkmışlar, bir önceki sene Valencia hayal kırıklığı olurken diğer üç takım gruplarını lider tamamlamış. Osasuna’nın ön elemede takıldığı sezon bu sefer üçte üç yapmışlar gruplarda. Ondan önce dörtte üç yapıp Real Betis’i UEFA’da devam ettirmeyi başarmışlar.

Ada'ya dönelim; İngiltere Premiership’te de mahşerin dört atlısından Liverpool bu sezon hayalkırıklığı yaratıp Şampiyonlar Ligi’ne gidecek dördüncü takım pozisyonunu Tottenham ve Manchester City’le, hatta Aston Villa ile birlikte kovalamakta. Ada futbolu diyince de akla Manchester United, Liverpool, Arsenal ve Chelsea’den başka Everton, şu anda bir alt kümeden çıkmayı garantileme yolunda seyretse de Newcastle United geliyor. Ada’daki dörtlünün Şampiyonlar Ligi için zirveyi bırakmadığı beş sezonda araya sızabilen sadece Everton olabilmiş, o da Liverpool’un önceki şampiyon ünvanıyla 5 takım gönderdikleri sezona. Onların da liglerine göre vasat takımları diyebileceğimiz Fulham, Bolton, Blackburn gibi takımlarla en azından ikinci kupada rakiplerin başına bela olduklarını söylemek mümkün.

Yine, İngiliz takımlarının da son beş sezondaki Şampiyonlar Ligi performanslarına baktığımızda gruplardan çıkma başarısı olarak dört kez dörtte dört, bir kez dörtte üç yaptıklarını görüyoruz. Bu sezon da Liverpool haricinde gruplardan çıktılar ve Liverpool da Europa League kuralarının korkulan ismi olmayı sürdürdü.

Bize bakalım. İlhan Cavcav’ın ucuza kurduğu iyi Gençlerbirliği takımlarıyla başladı ligin sürpriz takımlarının Avrupa maceraları ama hatırlayabildiğim kadarıyla Inter-Toto’dan ötesini göremediler. Sonrasında Ersun Yanal’ın Denizlispor’uyla devam etti ve bence Anadolu takımları adına zirve yaptı. Gençlerbirliği geçen sezon, Denizlispor bu sene küme düşme telaşı yaşadı, yaşıyor. Sonrasında Kayseri’nin zirve yarışı verdiği sezonlarda ana turnuvaya katılamasa da rakiplerini zorladığını hatırlıyoruz. Sivasspor ise ligde kaldıramadığı zirve stresini Avrupa Kupası maçlarında hiç kaldıramayıp yerel performansıyla söke söke aldığı Avrupa vizesini ülke kontenjanını harcamaya dönüştürmüştü.

Bu sezonsa zirvede Bursaspor var. Beklenmedik bir İBB yenilgisine rağmen rakiplerinden ikisinin kazandığı haftada hala 3 puan öndeler. Genel izlenim, Sivas’ta olduğu gibi, şampiyonluk söylemi dillendikçe girecekleri stresin altından kalkmayı başaramayacakları yönünde. Tabi bir de “Dört büyükler harici kimseyi şampiyon yapmazlar abi” kabulü var. Böyle bir gizli gücün varlığına hep inanılagelmiştir. Ne yazık ki bu inanışı kırmayı başarabilen bir takımımız da olmadı. Halbuki liglerin kalitesini toplamda arttıran şeyin favorilerin belli olması değil, sürprizlerin istikrarlı olması olduğunu görmemiz gerekiyor. İngiltere’deki gibi sabit bir dörtlüye sahip olmakla İspanya’daki gibi sabit ikiliden sonrasını hep renklendiren takımlar çıkarabilmek bunun en göz önündeki örnekleri. Yani büyüklerimiz hala model arayadursunlar, davet edilmedikleri zirve pozisyonlarını kovalar hale gelen Anadolu takımlarımız da kendilerine örnek alabilecekleri modeller yaratabilmeli ve zirveyi her daim kalabalık kılabilmeliler. Bunu yaparak ligin toplam kalitesini yukarı çekecekleri gibi, milli takımları da zenginleştirebilirler. Büyükler açısından da yan fayda bütçe ve imkan kullanımı açısından bir “Biz ne yapıyoruz?” sorusu uyandırmaları olur, en azından.

Bugün yoldan herhangi bir Galatasaraylı veya Fenerbahçeli çevirseniz “Takımınız bu sene şampiyon olamayacak olsa kim olsun?" diye sorsanız "Bursaspor" cevabı almanız olası. Aralarındaki husumet olmasa Beşiktaşlılar da diğer iki ezeli rakiplerinden birinin şampiyon olmasındansa Bursaspor’u tercih edebilirdi belki. Fikstürün geri kalanı Bursa için avantajlı gözükse de fikstür avantajının çok da önemli olmadığını Fenerbahçe ispatlamışken Bursa’nın bundan ziyade sezonun bu zamanına kadar sergilediği istekli ve yaratıcı futboluna güvenmesi daha önemli. Lig için önemli olansa her sezon en az bir Kayseri, bir Sivas, bir Bursa çıkartabilmek. İş bir de bunları çıkartmakla kalmayıp zirvede tutabilmekte. Artan havuz gelirlerinin musluklarının açılmasıyla birlikte bunun olup olamayacağını özellikle önümüzdeki sezondan sonra görebilmeyi umuyoruz. Türk futbolu adına.

Sayfa Yükleniyor...