Cumhuriyet tarihinin en büyük projesi

Türkiye, ABD, AB ve Çin’in büyük yatırımlar yaptığı  rüzgar enerjisinde dev bir adım atıyor. 121 akademisyenden bir kadro oluşturuldu.

Cumhuriyet tarihinin en büyük projesi

Son yıllarda ABD, Avrupa Birliği ve Çin’in büyük yatırımlar yaptığı rüzgar elektrik santralleri konusunda tarihi bir adım attı. 2,5 yıldır gizlilikle sürdürülen hazırlıktan sonra Temmuz ayında onaylanan 50 milyon liralık dev bütçeyle tamamen yerli rüzgar türbini üretimi başladı. 121 akademisyenden oluşan dev bir kadroyla tasarım ve teknoloji geliştirme çalışmalarını yürüten ekip, önümüzdeki yılın sonunda 500 kilovat gücündeki ilk Milli Rüzgar Enerji Sistemi’ni (MİLRES) çalıştırmayı planlıyor.

2014 yılında da 2 bin 500 kilovatlık büyük model bitirilecek. Bütçesiyle savunma projeleri dışında, Cumhuriyet tarihinin en büyük araştırma geliştirme projesi olan MİLRES’in ekonomisine beş yıl içinde otomotiv sanayii kadar katkı sağlaması hedefleniyor. 2023 yılına kadar 20 bin megavat rüzgar enerjisi üretmek için 30 milyar doları rüzgar türbinlerine yatıracak Türkiye, bunun en azından 7.5 milyar dolarını kendi imkanlarıyla sağlamayı planlıyor. Kalanının ise yabancı markalarca karşılanacağı düşünülüyor.

Bu organizasyonda, Enerji Bakanlığı’nın başkanlığında Sabancı Üniversitesi, TÜBİTAK, TAI, İTÜ, İstanbul Ulaşım görev alıyor. Üretimin tamamı yerel sanayicilere yaptırılacak. Böylelikle yerel rüzgar türbini yan sanayiinin temelleri atılmış olacak. Bunun haricinde, Sabancı Üniversitesi, araştırma geliştirme dışında sanayiyle işbirliği oluşturmak için Rüzgar Enerjisi Teknoloji Platformu (RETEP) adıyla sivil bir girişimi de başlatmış durumda. Sabancı Üniversitesi Rektör Danışmanı Cemil Arıkan, MİLRES Projesi’nin koordinatörü olan Sabancı Üniversitesi Mekatronik Mühendisliği’nde görevli Doç.Dr. Mahmut Faruk Akşit, RETEP üyelerinden Heksagon’un Genel Müdürü Murat Oğuz Arcan, konuyla ilgili olası senaryolarını ve hedeflerini CNBC-e Business’a anlattı.

İsterseniz, olayı daha iyi kavramak için birkaç yıl geriye gidelim. 2007 yılının 1 Kasım sabahı Türkiye ekonomisi yepyeni bir sektörle tanıştı. O gün, Enerji Bakanlığı, Türkiye’deki rüzgar enerjisi üretimi için lisans başvurularını almaya başladı. Hedef rüzgar enerjisinde ilk adımları atmaktı. Ülkenin toplam elektrik üretimi, o gün için 40 bin megavattı. Önümüzdeki 10 yıl için ise rüzgar enerjisi için koyulan hedef 20 bin megavat olarak açıklanmıştı. Ama talep beklenenin çok üzerinde oldu. Çeşitli kuruluşlardan 78 bin megavatlık talep geldi. Herkes şaşkındı. Çünkü bu talep, yukarıda yazdığımız gibi, Türkiye’nin o günkü toplam elektrik üretiminin iki katı, on yıl sonraki rüzgar enerjisi hedefinin ise neredeyse dört katıydı. Bu yoğun ilgi Türkiye’de rüzgarın bir hayli hızlı eseceğinin ilk sinyaliydi.

SÜPER GÜÇLERİN RÜZGARLA YARIŞI
Aslında, bir süreden beri rüzgar enerjisi gelişmiş ülkelerin gündeminde. Kömür, petrol gibi kaynakların küresel ısınmaya olumsuz etkileri ve rezervlerle ilgili tartışmalar, nükleerle ilgili malum kuşkular, doğalgazda dışarı bağımlılık gibi birçok etken rüzgarın işine yarıyor. ABD, Avrupa Birliği ve Çin başta olmak üzere pek çok ülke, önümüzdeki on yıl için oldukça büyük rüzgar yatırımı hedefliyor.

Çin geçen yıl 16 bin 500 megavatlık dev yatırımıyla ABD’yi geçerek rüzgar enerjisinde dünyanın en güçlü ülkesi haline geldi. Bu iki ülkeyi Almanya ve İspanya takip ediyor. Çin 2020 yılında rüzgar kapasitesini 300 bin megavata çıkarmayı planlarken, Avrupa Birliği ise bu rakamı 213 bin megavat olarak açıklıyor. Kısacası yenilenebilir ve temiz enerji kaynakları arasında gösterilen rüzgara, dünyada da ilgi ve yatırım hızla artıyor.

Cumhuriyet tarihinin en büyük projesi - 1



TÜRBİN SEVDASI

Rüzgardan elektrik üretimi, modernize edilmiş dev yel değirmenlerine benzeyen türbinlerin kurulmasıyla gerçekleşiyor. Türbin üretim sektörünün, son kriz dalgasından bir miktar etkilenmiş olsa da, keyfi hayli yerinde. 2010 yılında dünyada 36 bin megavata yakın bir yatırım yapıldı. Bir megavat üretim için 1.5 milyon dolarlık bir türbin yatırımı gerektiği düşünülürse bu 54 milyar dolarlık bir pasta anlamına geliyor.

Sonuç olarak, 1 Kasım 2007’de yaşanan ilginç gelişme, hem devletin hem de yerli ve yabancı büyük yatırımcıların ilgisini rüzgara çekmeyi başardı. 2020 yılında hedeflediği 20 bin megavatın, yani 30 milyar doların yurt dışına gideceğini anlayan Enerji Bakanlığı hareketlendi. Bu büyük yatırım harcamasının bir kısmının yerel kaynaklarla yapılmasının ’nin geleceği açısından önemli olduğuna karar verdi ve harekete geçti. Teknolojisi ve tasarımı tamamen yerli olarak yapılacak MİLRES adı verilen milli rüzgar türbini geliştirme ve üretim projesi hazırlıkları bu şekilde başladı. Derken görev dağılımı yapıldı, bütçeler kararlaştırıldı. Türbinler konusunda akademik çalışmaları olan Sabancı Üniversitesi’nden Doç. Dr. Mahmut Faruk Akşit’in de yardımıyla MİLRES projesinin koordinasyonu ve türbinin tüm mekanik aksamının tasarlanması görevi Sabancı Üniversitesi’ne verildi.

ROKETSAN’ın kurucu genel müdürlüğünü yapmış Cemil Arıkan gibi üniversite-kamu-sanayi işbirliklerinde deneyimli bir ismin varlığı ve Mahmut Akşit’in çabalarıyla kısa sürede araştırma, geliştirme ve üretim hazırlıkları bitirildi. Bütçe, TÜBİTAK tarafından 1 Temmuz 2011’de onaylandı ve 50 milyon liranın ilk aşaması olan 10 milyon lira 500 kilovatlık türbin üretimi için serbest bırakıldı. Hemen ardından 2014 yılında tamamlanacak olan 2,5 megavatlık büyük model üzerinde anlaşmaya varıldı. milli rüzgar türbinine sahip olmak için artık kolları sıvamış durumdaydı. Akşit, “Bu Cumhuriyet tarihinde savunma sanayi araştırmaları haricinde en büyük bütçeli proje” diyor.

Proje, Sabancı Üniversitesi dahil beş kurum tarafından işbirliğiyle gerçekleştiriliyor. Havacılık endüstrisinde artık dünyaca tanınan TUSAŞ-TAI kanat kısmını, Sabancı Üniversitesi tüm mekanik kısmı, TÜBİTAK Enerji Enstitüsü jeneratör ve elektrik aksamını, İstanbul Ulaşım A.Ş. güç elektroniği kısmını, İTÜ ise rüzgar analizleri ve kule tasarımını yürütecek.

Cumhuriyet tarihinin en büyük projesi - 2

OTOMOTİV KADAR BÜYÜK
Arıkan, üretilecek milli rüzgar türbini doğru kullanılırsa ’nin otomotiv endüstrisi kadar büyük bir değer yaratabileceğine inanıyor. Hem de 40 yılda alınan yolu burada sadece 5 yılda alarak... Cemil Arıkan, “Elbette yaparız” diyor. “Sanayi potansiyelimiz var. Bugün TAI dese ki, ‘Ben bunun ana üretim işine soyunuyorum’ bence en iyisini yapar. Uçak yapan bir kurum TAI. O bilgi, o kalite anlayışı var artık ’de. Şimdi eksiğimiz bu tasarımı yapıp, teknoloji üretip sahip olmak, markalaşmak.” Öte yandan, devletin rüzgar türbini teknolojisi geliştirip bunu özel sektörü geliştirecek şekilde hareket etmesi hem yerel sanayicileri hem de Vestas ve Siemens gibi yabancı yatırımcıları hareketlendirdi. Rüzgar santrallerinde yerli türbin ve parçalar kullananlara elektrik alım fiyatında devletçe verilecek teşvik de heyecanı artırdı.

RETEP KURULUYOR
Tüm bu gelişmelerden sonra Sabancı Üniversitesi ikinci olarak, MİLRES’ten sonra rüzgar sanayiini geliştirmek için iş dünyasıyla birlikte Rüzgar Enerjisi Teknoloji Platformu’nu (RETEP) kurdu. Bu platformda yerli ve yabancı 11 sanayici yer alıyor. Gerekli parçaları üretecek olanlar da bu şirketler olacak.

RETEP’in kurucuları arasında yer alan enerji şirketlerinden Heksagon’un Genel Müdürü Murat Oğuz Arcan, “Devlet, MİLRES ve desteklerle rüzgara ciddi bir yatırım yapacağını gösterdi” diyor. “Türkiye’de ciddi bir rüzgar potansiyeli var, 30 milyar dolar yatırım hedefleniyor. Ocak ayından sonra türbinde yerel parça kullananların elektrik fiyatını 11 dolar cent’e çıkararak önemli bir teşvik getirildi. Potansiyel var ve Türkiye bunu kullanmaya karar almış durumda. Artık başarmak bizim doğru düzgün koordine olmamıza bağlı.”

Bunun için RETEP, kamu, üniversite, sivil toplum kuruluşlarının yanı sıra 40 kişilik sanayiciyle birlikte 73 kişilik bir arama konferansı yaparak kolları sıvamış.

Türkiye’nin rüzgarda sanayi devrimi yapacak sanayi ve insan altyapısı olduğunu vurgulayan Arcan, “Türkiye otomotivde bir sanayi devrimi yapmıştır ama bu, 40 yıl almıştır ve tırnaklarıyla kazımıştır. Ve ne için, bugünkü rüzgar türbinindeki sanayi devrimi beş yılda yapılabilsin diye. Biz bunu böyle bağladık. Madem ki bu altyapı, bu kazanım ve bilgi birikimi otomotivde var. O zaman biz beş yılda rüzgar sanayi devrimini gerçekleştirmeyi hedeflemeliyiz” diyor.

Türkiye de bu rüzgar böyle esmeye devam ederse, bu sefer devleti, kurumları, bilim insanları, mühendisleri ve sanayicisiyle hazır görünüyor.

Bu yazı CNBC-e Business dergisinin Ekim 2011 sayısında yer almıştır.

Sayfa Yükleniyor...