Kavuşumun Gizemi

Ego bilinci, bir büyüme sürecidir. Yaşamımızın ilk yarısını, Güneş’in enerjilerinin altınlarını çıkarmakla geçiririz.

Kavuşumun Gizemi

C.G. Jung, Mysterium Coniuntionis’de (Kavuşumun Gizemi), simya algısındaki Sol (Güneş) ve Kral sembolizmiyle ilgili olarak, "Kral yaşlanıp da yenilenmeye ihtiyaç duyunca, bir nevi gezegensel banyo hazırlanır – tüm gezegenlerin ‘etkilerini’ akıttıkları bir banyo. Bu, ‘egemen’ olanın, yaşlandığı zaman, egemenliğini güçlendirmek ve yenilemek için, ikincil ışıklara ihtiyaç duyduğu fikrini ifade eder," yazmıştır. Derinlik psikoloğu Jung’un son kitabı olan Mysterium Coniuntionis, kendi psikoloji sisteminin zirvesi, Jungcu Derinlik Psikolojisi’nin önemli bir özetidir. Jung’un, yaşamının son yıllarında tamamladığı bu kitap, yazdıkları diğer her şey içinde anlaşılıp kavranması en güç metin olarak da bilinir.

Jung, Mysterium Coniuntionis’de, sembolizm üzerinden şu şekilde yazar: “Kral (Sol), bir obje olarak, süjelerin süjesi ego bilincini temsil eder. Mitolojideki kaderi, yaradılışın belki de en tanrısal olan fenomeninin doğuşunun ve batışının portresidir.

Her şey, doğrudan veya dolaylı biçimde bilindiği için varolur. Bazen de bu “bilinirlik” kişinin nasıl olduğunu kendisinin de anlamadığı bir şekilde temsil edilir; kendisi, sanki başka bir gezegenden, bazen hor gören, bazen de cömert bakışlarla izlenmektedir. Kralın yaşlandığı, kendisi fark etmeden çok önce başka bir gezegenden görülür: hükmetme yolları ve fikirleri, egemenlikleri değişir – bu değişiklik de, bilinç tarafından fark edilmeden, rüyalara yansır.

Bilincin arketipi olan Kral Sol, kendisinin belki bir gün bilinç geliştirebilecek olan sayısız şekillerinden olan bilinçsizlik dünyasında seyahat eder. Bu küçük ışıklar, eski görüşe göre, astrolojinin kabul ettiği, psişe içerisindeki gezegensel eşleşmelerle benzerdir.

Kral yaşlanıp da yenilenmeye ihtiyaç duyunca, bir nevi gezegensel banyo hazırlanır – tüm gezegenlerin ‘etkilerini’ akıttıkları bir banyo. Bu, ‘egemen’ olanın, yaşlandığı zaman, egemenliğini güçlendirmek ve yenilemek için, ikincil ışıklara ihtiyaç duyduğu fikrini ifade eder."

Jung’a göre, Güneş’in temsil ettiği kavramlardan biri, ego bilincidir; varlığının, ayrı olduğunun, diğer kişilerden farklı olduğunun bilincinde olmaktır.

Ego bilinci, bir büyüme sürecidir. Yaşamımızın ilk yarısını, Güneş’in enerjilerinin altınlarını çıkarmakla geçiririz. Kendimizi, çevremizdeki diğer kişilerden ayırmak şeklindeki zor göreve girişiriz. “Büyüme yılları” içindeki mücadele ise, çevremizdeki herkesten tamamen farklı, benzersiz bir kişi olduğumuzu keşfetmektedir.

Bu olgunlaşma sürecinde, “Annelerin” arketip dünyasından ayrılmak için büyük çabalar gösteririz. Bu süreç, Zodyak’ta, Ay tarafından yönetilen anaç Yengeç burcundan, Güneş tarafından yönetilen heybetli, kahramanlık ilişkili Aslan burcuna geçişte ifade edilir.

Böylece, yolculuğumuzun ilk yarısında, Güneş burcumuzun enerjilerini geliştiririz. Büyürüz, kendi ayaklarımız üzerinde durmayı öğreniriz, bireysel duruşumuzu belirleyip dünyada nasıl parlayacağımızı anlarız. Bu, Güneş’imizin altınını bulup çıkarma sürecidir. Büyüyüp de kendi ayaklarımız üzerinde durduğumuzda, “Annelerin” arketip dünyasından çıkıp “Babaların” arketip dünyasına geçeriz.

Ancak; Güneş burcu enerjilerimizin büyüme ve gelişme sürecinde, kim olduğumuzu keşfetme yolunda, kim olduğumuzla ilgili bazı önemli etmenleri resim dışında tutmak zorunda kalırız. Resmin dışında tuttuğumuz bu parçalarımız, “Gölge”lerin içine karışırlar.

“Gölge”, yetişkinlik dönemine geçerken, “elden çıkarttığımız” parçalarımızı içerir. Bu parçaları “elden çıkartmamızın” sebebi ise, bunların, kim olduğumuz ve kim olmamız gerektiği ile ilgili ego çerçevemiz içerisinde yer bulamamalarıdır. Büyüme süreci boyunca aile, arkadaşlar ve toplum, hangi davranışların “kabul edilebilir”, hangilerinin de “kabul edilemez” olduğu ile ilgili bazı mesajlar gönderirler. Onaylanmaya ve sevilmeye ihtiyaç duyan çocuklar olarak, nasıl uyum sağlanıp akışa karışılacağını ve çevremizdeki insanların ne şekillerde memnun edileceğini hızlıca öğreniriz. Öğrendiklerimizi uygulamak ve uyum sağlamak için “kabul edilemez” düşünce ve davranışlarımızı, ruhsal dehlizlerin en derinlerine saklarız. Bu kadar derinlere gömülen “kabul edilemez” düşünce ve davranışlar, “bize fazla benzemeyen” Gölge’nin parçası olurlar.

Yetişkinler olarak ise bu kabul edilemez düşünce ve davranışların, derinlerde unutulup gittiklerini sanmaya başlarız. Ancak bu unutulup giden parçalarımız, aslında bir bütün olmamızı sağlayacak, ihtiyaç duyduğumuzu bildiğimiz ama neye ihtiyaç duyduğumuzu bilmediğimiz zamanlarda arayıp durduğumuz parçalardır. Sonunda bir gün, orta yaş krizi kapıyı çalar.

Tamamen tükendiğimizi, tüm yaşam enerjisinden yoksun kaldığımızı hissederiz. Kendimize, “Hepsi bu muydu?” diye sorarız; hayatımızda hep önemli yer etmiş değerler, inançlar ve yaklaşımlar, artık hiçbir konuda işe yaramıyor, fazla bir şey ifade etmiyor gibi görünürler.

Eğer bu noktada, Güneş’in yenilenmesi olarak ifade bulan, cesaret isteyen mücadeleye girersek, yolculuğumuzun ikinci yarısını, kim olduğumuzla ilgili önemli parçaları tekrar bularak geçiririz. Yaralı Kral’ı yeniler, Gölge’yi ise tekrar bilincimize kabul edip kurtarmaya çalışırız.

Güneş’in süreğen döngüsü gibi biz de doğum Güneş’imizin enerjilerini yenileyeceğimiz kişisel bir sürece adım atarız. Evet, Güneş batmıştır ama tekrar doğacaktır!

Diğer gezegenler, yaşamımız boyunca, göksel-evrensel enerjilerin yıkanmasını tmesil eden haberciler gibi işlev görürler. Jung’un sözleriyle, etkilerini akıtırlar – bazen hor gördüklerini, bazen cömertçe yaklaştıklarını hissederiz.

Yaşamımızın ilk yıllarında, Güneş’imizin enerjilerinin ortaya çıkmasına, gelişmesine ve büyümesine yardım eden gezegenler, bir taraftan da bunlara bir ifade veren haberciler olma niteliği taşır, ego bilincinin gelişimine yardımcı olurlar. Yaşamın geri kalan dönemlerinde ise, Güneş’imizin enerjilerinin yenilenmesine ve “Gölge”nin kurtarılmasına destek verirler... onlar, bütün olmamız için ihtiyaç duyduğumuz önemli parçalardır.

http://thezodiac.com/kingmundus.htm

Sayfa Yükleniyor...