Haftanın filmleri

Sinema salonlarında bu hafta 1'i yerli 7 film vizyona girecek.

Haftanın filmleri
Haftanın filmleri - 1

“NEON ŞEYTAN” 

Danimarkalı sinemacı Nicolas Winding Refn’in filmografisine hızlıca baktığımızda fetiş öğelerini “cinsellik” ve “şiddet” başlıklarında toplamak mümkün. Ama göründüğü kadar basit bir durumdan söz etmiyoruz. Her iki başlıkta da sınırları zorlayan bir yönetmen Refn. Kamera kullanımı, kullandığı grafik şiddetin dozu, perdede gösterdiği her şeyi seyirciye anlatmak zorunda hissetmemesi vs. gibi, kendi adını markalaştıran bir çok saplantıya sahip. “Drive”ın hemen başında bir kaç dakikada yarattığı soygun sonrası kaçış gerilimi unutulmaz. Sonra o kaçışı yapan “sürücü”(Ryan Gosling), asansörde bir adamı tekmeleyerek öldürecek kadar hedefine yoğunlaşmış bir anti-kahraman’a dönüşüverir. Refn, karakterin o asansör sahnesinde giydiği monttaki figürü seyircinin gözüne sokarken bir açıklama yapma ihtiyacı duymaz bile. Bütün bunları anlatmamızın nedeni, daha önce herhangi bir filmini izlemediyseniz Refn’in her zamankinden de çok “bir şey anlatmaktan çok bir şey göstermeye” meyilli bir işe imza attığı konusunda sizi uyarmak istememiz. “Kadınlarla ve dolayısıyla kıskançlıklarla dolu” gördüğü bir rüyadan etkilenen sinemacı, moda dünyasında olup bitenleri estetize ettiği senaryosunda, anlayabildiğimiz kadarıyla “narsizm”in isim babası Yunan tanrısı Narcissus’a da bolca göndermede bulunmuş. Kontrastın gözünüzü bayram ettireceği sahneler kadar, karanlığa da yer ayıran sinemacı, işçilik bakımından reklam dünyasındaki güzel işlerinin uzun bir versiyonunu çekmiş gibi. Bunu olumlu manada söylediğimizi vurgulayalım zira Elle Fanning, Christina Hendricks ve Keanu Reeves’in yer aldığı oyuncu kadrosu ve atmosferiyle “Neon Şeytan”ın “göstererek” bir şeyler anlatmayı başardığını kabul etmemiz gerek.  

(5 üzerinden 3.5 puan) 

HAYATTA KALMA ÇABASI.. HEPSİ BU..  

“KARANLIK SULAR” 

Liam Neeson’ı ilerlemiş yaşına rağmen aksiyon yıldızına dönüştüren “Non-Stop” ve “Unknown”ın yanı sıra gerilimi de gayet kıvırabildiğini gösterdiği “Orphan” ile ilgiyi hak eden bir sinemacı Jaume Collet-Serra. Dolayısıyla bir sayfaymış gibi duran bu senaryodan uzun metraj çıkarabilmesi maharet istese gerek. Nedir o kısa öykü: Güzeller güzeli Blake Lively’nin oynadığı atletik görünümlü sörfçü genç kadın, sahilden biraz fazla uzaklaşır, dalgalarla güreşeyim derken büyük beyaz bir köpekbalığının tuzağına düşer. Saldırıdan ilk aşamada kurtulur ve kıyıya yakın ama uzak bir kara parçasına sığınır. Yönetmenlik de aslında bu noktadan sonra başlar. Klasik “Jaws” ile vasat “Open Water” arasında bir gerilim ortalamasını tutturan film, genç kadının kurtulmaya çalıştığı anlara daha fazla ağırlık vererek James Franco’nun kolu kayaya sıkışan bir bisikletçiyi oynadığı “127 Hours”a da benziyor. Bu açıdan baktığımızda, dar alanda kısa paslaşmalar var evet, ama film sürükleyici olmayı başarıyor. 

(5 üzerinden 3 puan) 

KABUS İHTİYACINIZ VAR MI?.. 

“KABUSTAN GELEN” 

Gerilim sinemasından gelen bu örnek, oğulları genç yaşta ölen bir çiftin evlatlık edinmesini, sonra dünya tatlısı bu evlatlık çocuğun gece gördüğü kabusların gerçeğe dönüşmesini anlatıyor. Yönetmen koltuğunda Mike Flanagan’ın oturduğu filmin başrolünde, Hollywood’un en güzel yüzlü kadınlarından Kate Bosworth ile “Room(Gizli Dünya)”da kendine hayran bırakan küçük oyuncu Jacob Tremblay var. Bugünlerde uyku sorununuz varsa tavsiye edemiyoruz çünkü filmin vaat ettiği gerilimi bir ölçüde de olsa sunmayı başardığı yorumları ağırlıkta.  

(5 üzerinden 2,5 puan) 

BİRİ BRUCE WILLIS’I KURTARSIN LÜTFEN!.. 

“KURTARICI” 

Gün geçmiyor ki Bruce Willis’i vasat-altı bir aksiyon filminde izlemeyelim. Evet, film ne yazık ki başlangıç cümlemiz kadar bildik, klişe ve “vasat-altı”. Aklıma geldi: John Travolta sinemada yeniden doğduğu o Tarantino sonrası yıllarda kalburüstü filmlerde oynamıştı. Nicolas Cage zaten Oscarlı bir oyuncu. Nedense bu iki isimle birlikte Willis de son yıllarını -genellikle- vasat aksiyon filmi çekimlerinde geçirdi. Willis’in kredisi fazla olacak ki çekmeye de devam ediyor. Üstelik ismi “Kurtarıcı” olan bir filmde Willis’i “kurtarılması gereken” biri olarak görmek üzücü. CIA için çalışan Leonard (Willis) kötü adamların eline düşüyor ve onu kurtarması için biricik ajan oğlu Harry, ilk ciddi saha görevine çıkıyor. Bruce Willis’le aynı yıl ikinci filmini çekme “başarısını” gösteren yönetmen ise Steven C. Miller.  Ünlü aktörü sadece dekoratif amaçla kullanan bu filmi izlemeyi hala düşünüyorsanız, notumuz aşağıda.  

(5 üzerinden 2 puan) 

BOLLYWOOD’DAN SEVGİLERLE.. 

“HAYRAN” 

Bollywood filmlerinin ülkemizde hiç olmadığı kadar vizyon gördüğü bir dönemdeyiz sanırız. Neyse ki kaliteli olanlarına denk geliyoruz. Gauray, hayranı olduğu aktör Aryan’ın taklidiyle yerel bir üne sahip olur. En büyük hayali Mumbai’ye gidip bu ünlü oyuncuyla tanışmaktır. Fiziksel olarak da çok benzemektedir. Ama gözünde büyüttüğü adamla gerçekten tanışınca sevgisi nefrete dönüşür. Yine bol müzikli ve elbette başroldeki ünlü Shah Rukh Khan’ın sevimli enerjisi sayesinde kendini izlettirmeyi başaran bir yapım. Ama öncelikle Bollywood sevenlere.  

(5 üzerinden 3,5 puan)

GÜZEL OLMASINA GÜZEL AMA.. 

“EVCİL HAYVANLARIN GİZLİ YAŞAMI” 

Doğrusu önümüzdeki Oscarlarda animasyon dalında “Zootopia”nın bileğini bükebilecek bir film görecek miyiz, şüpheliyiz. Konuşmak için erken ama “Evcil Hayvanların Gizli Yaşamı” tüm güzel renklerine ve sevimliliğine rağmen o film değil. İki adet başarılı “Çılgın Hırsız” filmine imza atan Chris Renaud işbaşında. Ama filmin hedeflediği seyirci kitlesi biraz daha dar gibi.. Eğer siz her gün işe gittiğinizde evcil hayvanınızın evde tek başına neler karıştırdığını merak ediyorsanız bu film tam size göre!  

(5 üzerinden 3 puan) 

YERLİ AKSİYON DENEMESİ.  

“EMANET” 

Haftanın tek yerli yapımı “Emanet” polisiye-aksiyon vaat ediyor. Başrole ve afişin büyük bir kısmına oyunculuğuna lafımızın olamayacağı Tayanç Ayaydın’ı yerleştiren film, bir cinayete tanıklık eden küçük bir kızı kurtarmaya çalışan bir güvenlik görevlisini merkeze oturtmuş. Tek bir adam ve karşısında koca bir mafya. Tahminimiz, düşük bütçesine rağmen yönetmen Emre Yalgın’ın en azından gelecek için umut vaat eden bir iş ortaya koyduğu yönünde. Ama sadece bir tahmin.  

(5 üzerinden 2,5 puan) 

Sayfa Yükleniyor...