Futbol cezalandırıyor…

“Ginzburg’a kalırsa bir şeye çok yakın olduğumuzda aşinalık bakış açımızı çarpıtır, çok uzak olduğumuzda ise bakış açımızdaki çarpıklığın kaynağı mesafenin ta kendisidir.”

Haberler 24.02.2009 - 12:31

Sezon başında Four Four Two dergisi ligdeki bütün takımları özetleyen bir ek yayınlamıştı. Ekteki en ilginç kısım taraftar/tribün liderlerinin yorumlarıydı. En çok dikkatimi çeken de şu olmuştu: Şampiyonluğun geleneksel adayı 4 takımın taraftarlarına gelene kadar diğer bütün takımların taraftarları son derece akılcı ve bilinçli, daha doğrusu ne istediğini bilir haldeydi. Sonuç ne olursa olsun Aykut Kocaman’la, Nurullah Sağlam’la devam etmek isteyenler, takımlarının tek amacının orta sıralar olduğunun farkında olanlar, şampiyonluğu zorlamak için ne gerektiğini bilenler ve sadece güzel futbol ve onurlu mücadele bekleyenler.

Söz 4 takımın taraftarlarına geldiğinde ise hayal gücü sınırsızdı. Takımlarının transfer politikalarını değerlendirmekten uzaktılar. Çünkü umut ve beklentilerine alışkanlıklar karışmıştı. Şampiyonluk bekliyorlardı ama bunun nasıl olacağı konusunda bir fikirleri yoktu. Aslında suç onlarda değildi tabii. Başarı, tatmin gibi kavramları -sanki göreceli ve kişisel değilmiş gibi- onlara dikte ettirenlerdeydi.

Bu nedenledir ki, bu yazı bu haftasonu yaşananlarla ilgili değil aslında. Çünkü bu hafta sonu yaşananlar sezon başından, hatta önceki sezonlardan gelen bir birikimin patlaması sadece.

Görünen köyler….

Önce Avrupa Kupaları’nda her takımımız sırayla tokat yedi. Ardından ligde üstüste kazanmak imkansız hale geldi. Ve nihayet bu hafta... Önce Beşiktaş, ilk yarısından çok ucuz kurtulduğu bir deplasmanda -tek derdi gol yediğinde toparlanamamak olan- Gaziantep’i yenmeyi başardı. Ardından Trabzon, Denizli maçını kolay lokma görmenin bedelini ödedi. Sonra Fenerbahçe, çok önemli 2-3 oyuncusundan yoksun Gençlerbirliği’ne kaybetmekten öte, sahada hiçbir şey yapamadı. Ve nihayet dün gece Galatasaray, Trabzon’dan bile daha fazla küçümsediği rakibinden 5 gol yedi. Üstelik Taner’in de söylediği gibi, tek yaptıkları Galatasaray’ın herkesçe bilinen bir zaafından faydalanmaktı.

Geçtiğimiz yıl, ligin ilk yarısını lider bitirdiğinde, Sivasspor ile ilgili bir yazı yazmış ve şampiyonluk inancını ligin sonuna kadar taşımalarının ligin geleceği için çok önemli olduğundan bahsetmiştim. Türkiye’nin ezberini bozacaklardı. Diğerleri için -doğrulardan vazgeçmedikleri sürece- herşeyin mümkün olabileceğini göstereceklerdi. Nitekim bu sezon başında kimse onları umursamazken önceki sezonun üzerine koymayı başardılar. Diğerleri de peşlerinden geldi. Futbol kalitesi yükseldikçe herkes birşeyler üretmeye başladı. “4 büyük” ise hala kendi dünyalarındaydı….

Bu nedenledir ki, bu sene görüntü biraz daha farklı. Bu nedenledir ki, “4 büyükler” adeta hayatı boyunca el üstünde tutulmuş, zorluk bilmemiş, hayatın zorluklarıyla karşılaştığında ise ne yapacağını bilemeyen şımarık zengin çocukları gibiler. Akılcı davranmadan, canına dişine takmadan, her maça her dakika asılmadan kazanmanın kolay olmadığının farkına varmaya henüz başladılar. Gerçeklerle ancak, suçlayacak bir hakem bulamadıklarında yüzleştiler. Artık hiçbiri Sivas, Ankara, Kayseri, G.Antep, Bursa, Eskişehir ve Gençlerbirliği karşısında favori değiller. Hatta bu haftadan sonra diğerleri karşısında da öyle….

Neden?…

Peki 4 büyük için işler neden bu noktaya geldi?

Ø      Yönetimler:

o       Futbola değil başarıya aşık yöneticiler, başkanlar. En başarılı oldukları konu ise günah keçisini hemen bulabilmek. Bu nedenle de, düşünmeden ve plansızca getirdikleri teknik direktörleri sabırsızca kovup duruyorlar. Hakemlere ve federasyona yüklenerek kendilerinin ve futbolcuların üzerindeki yükü kolayca boşalttıklarını düşünüyorlar

o       Yapısal zaaflar. Takımla yönetim arasında gerçek anlamda bir futbol yöneticisi hiçbirinde yok. Transferi planlayan, altyapılarla yakından ilgilenilmesini sağlayan, özel maçları belirleyen, oyuncuların faaliyetlerini düzenleyen. Birçok önemli Avrupa kulübünde bunların herbiri için ayrı yönetici varken, bizimkilerde bir tane bile yok.

o       Transfer komiteleri mi dediniz? Ancak kendini bu takımlara karşı gösterdiğinde keşfettikleri futbolculardan mı bahsediyoruz, yoksa menecerlerin önlerine dizdikleri seçeneklerden mi? Taner’i 30 yaşından sonra farkeden komiteler mi? Yoksa Muhammed’den gözleri kamaşırken, Soner’i altyapıdan çıktıktan sonra görenler mi? Peki aldıkları ya da elde tuttukları futbolcuların sadece en iyi günlerindeki performansları baz alınarak bir takımın şampiyonluk ihtimali belirlenebilir mi?

Ø      Medya: Geçtiğimiz günlerde Yıldırım Türker, Leone Ginzburg’dan şöyle bir alıntı yapmıştı: “Şeyleri olduğu gibi görmemize olanak sağlayan mesafe tam olarak ne kadardır? Ginzburg’a kalırsa bir şeye çok yakın olduğumuzda aşinalık bakış açımızı çarpıtır, çok uzak olduğumuzda ise bakış açımızdaki çarpıklığın kaynağı mesafenin ta kendisidir; dolayısıyla, içinde yaşadığımız dünyayı anlamak için uzaklıkla yakınlık arasında bir denge tutturmak gerekir.” Medya “4 büyük” takıma o kadar yakından, diğerlerine ise o kadar uzaktan bakıyor ki, gerçekleri görme ve algılama yeteneğini kaybetmiş durumda. Rakip takımın neden kazandığını değil, 4 büyüğün neden kaybettiğini sorup duruyor. Oysa medya Türk futboluna biraz daha dışarıdan ve tarafsız bakabilse, hem rakip takımların hakkını daha fazla verecek, hem de futbolcuların performanslarını çok daha akılcı bir şekilde değerlendirebilecek. Üstelik medya hakem tartışmalarına fazlaca alet olarak kulüp yönetimlerinin işini kolaylaştırıyor.

Ø      Futbolcular: Tüm bu curcunanın içinde kendilerini/takımlarını geliştirmek adına çok az şey yapan futbolcuların masum olduğunu söylemek yanlış olur. İngiltere’de, İspanya’da futbolculardan en sık duyduğumuz kelime seyircinin ödediği paranın hakkını vermek iken, bu ülkede böyle bir cümle duymayalı yıllar oluyor.

Peki Sivasspor’un şu an neden zirvede olduğunu mu merak ediyorsunuz? Bütün bu maddeleri bir de onlar için değerlendirin.

Avrupa’da…

Aslında, bu haftasonu sadece Türkiye’de değil bütün Avrupa liglerinde durum benzerdi. İspanya’da Barcelona, şampiyonluk bahisleri kapanmışken, iki haftada 5 puan kaybetti. (Bu arada Espanol – Barcelona karşılaşmaları benim için hep ilk sırada ve biri lider biri sonuncuyken dahi Espanyol’a bahis oynarım.) Zaten Real dışındaki bütün şampiyonluk adayları sürekli puan kaybediyor.

Almanya’da ilk yarının sonunda şampiyonluk yarışının Hoffenheim (ki sezon başında kimsenin adayı değillerdi) ve Bayern arasında geçeceği belli olmuş gibiydi. 3 haftada o kadar çok puan kaybettiler ki, şu anda 6. sıradaki Wolfsburg dahi liderden sadece 4 puan geride potaya girmiş durumda. İngiltere’de lider M.United kendi rüya tiyatrosunda, Blackburn’ün ataklarına zar zor dayanabilirken, Liverpool kendi evinde puanı bile zor kurtardı son sıralardaki M.City’den.

Kısacası puan her yerde aslanın ağzında. Tek fark, bu karşılaşmaları izlediğinizde, büyüklerin puan için ne kadar çılgın bir savaş verdiğini görüyor olmanız…

Ana Sayfaya Git
  • ©Copyright 2024 | Tüm Hakları Saklıdır

NTV’de canlı olarak yayınlanan tüm programlar ile ilgili bilgiler, program bölümleri ve programlarla ilgili haberler NTV Ekranı’nda. Günlük NTV yayın akışı ve program saatlerini de NTV Ekranı kategorisinden saat bazında görebilirsiniz. %100 Futbol ile son dakika spor haberlerini, Gündem Masası ile gündem haberleri ile ilgili değerlendirmeleri NTV Ekranı’nda.

Mobil Uygulamalarımız