Çeyrek asırdır kalburüstü işler üretmesine rağmen en iyi yönetmen dalında bir kez bile Oscar’a aday gösterilmeyen yönetmenler listesi yapsak, Tim Burton başı çekerdi herhalde. Genelde eksantrik, karanlık karakterler yaratmakta mahir sinemacı, filmografisinde 2003 tarihli “Big Fish”ten sonraki en “normal” işlerinden birine imza atmış “Büyük Gözler”de. Üstelik fetiş oyuncusu Johnny Depp de filmde yer almıyor. Burton, bu biyografik uyarlamada, başarılı bir kadın ressam ile eşi arasındaki güç mücadelesini anlatıyor.
CHAPPIE
“District 9” ile inanılmaz bir işe imza atan, sonrasındaki “Elysium”da -kabul edelim ki aynı başarıyı gösteremeyen Güney Afrikalı sinemacı Neill Blomkamp ilk filmdeki formuna dönmüşe benziyor. Bilimkurgu türünden ayrılmayan Blomkamp, bu kez “robotlar” konusuna el atmış.
BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ
Bir varmış, bir yokmuş. Hop, İlksen Başarır ve Mert Fırat’ın yepyeni bir filmi daha oluvermiş. Sinemamızın üretken kadın yönetmenlerinden Başarır, bu kez müzik tutkusu üzerinden bir öykü anlatmayı deniyor. Nehir ve Ozan’ın öyküsü bu. Nehir, tesadüfen dinlediği bir şarkıdan çok etkilenir ve o müzisyeni aramaya başlar.
LOVE, ROSIE
Kadim bir soruyu sorduruyor film: “Alımlı bir genç kadın ile erkek sadece arkadaş olabilir mi, arkadaş kalabilir mi, yoksa özellikle erkek tarafı bir şeylerin peşinde midir hep?”. 5 yaşından beri birbirinin hayatında olan Rosie ve Alex’in dostluğunun öyküsü bu. Büyümüşler, serpilmişlerdir ama aralarında aşka sevgiye dair bir ihtimal asla olmamıştır. Hatta kiminle sevgili olmaları gerektiğini bile birbirlerine sorar hali gelirler (vıcık vıcık bir ilişki yani). Gelin görün ki, 18 yaşında yapılan bir seçim yollarını ayırır, kader ağlarını örer. Ayrı düşerler.
HAVANA’YA DÖNÜŞ
Hep gençler için filmler vizyona girecek değil ya, işte buyrun ikinci baharını yaşayanlara yönelik bir film. Samimi bir hesaplaşma filmi bu. Amadeo, 16 yıllık Madrid sürgününden sonra Havana’ya döner. Uzun süredir görüşmediği 4 arkadaşıyla buluşur. Kutlama buluşması, giderek hayatın farklı yerlere sürüklediği bu 5 kişi arasında geçmişin hesaplaşmasına dönüşür.
YENİ DÜNYA
LAZARUS ETKİSİ
Dağıtımcılar sağolsun, bu haftayı da bir korku/gerilim filmi vizyona sokmadan geçmemişler. Korku/gerilim türüyle sorunumuz yok, sorun dişe dokunur bir yapımın uzun süredir sinemalarımıza konuk olamaması. Ölüleri yeniden hayata döndürmeye çalışan bir grup araştırmacının başına gelenleri izliyoruz. Çalışmalarını bütün dünya bilsin isterler ama gizli deneylerini, fakültenin dekanı öğrenince durum değişir. Çalışmaları çöpe atılır. Ekip üyeleri azimlidir. Kendi olanaklarıyla deneylerine devam ederler.
ÇEKMECELER
Hikayesiyle hayli farklı bir yerde duran, orada durmayı da hak eden bir yerli yapım “Çekmeceler”. Freudyen takıntıları olanlar özellikle ilgi göstermeli. Anlatalım: Deniz 32. yaş gününün gecesinde kanlar içinde acil servise kaldırılır. Hayati tehlikeyi atlatır ama yoğun bir psikolojik bunalıma girer. Sık sık geçmişe döner. Bilinçaltının derinliklerindeki çekmeceleri kurcalamaya başlar. Orada, bir kız çocuğuna nasıl davranacağını bilmeyen anne-babasının kirli çamaşırlarını bulur.
Bu sanrı tohumlarını geriye dönüşlerle anlatan film, aynı zamanda 70’lerden bu yana kültür hayatımızda yaşanan değişimleri de gösteriyor. Ergen cinselliğini ve ebeveynlerin yanlış davranışlarının insanların hayatını nasıl etkilediğini farklı bir bakış açısıyla anlatan filmi, bol ödüllü “Zenne” ile tanıdığımız M.Caner Alper-Mehmet Binay ikilisi yönetmiş. Oyuncu kadrosunda Ece Dizdar, Tilbe Saran, Taner Birsel, Nilüfer Açıkalın yer alıyor.
ASABİYİM BEN
Arjantin’in bu yılki Oscar adayı olan film, 6 farklı öyküyü anlatıyor. Yozlaşmanın pençesindeki bir ülkede, şiddetin gündelik hayattaki yerini öyle güzel anlatıyor ki, yönetmen Damian Szifron’a şapka çıkaracaksınız. Aşk, ihanet, nefret, intikam duyguları yoğun bir toplumda düğün törenleri de kana bulanır elbet!