Her sorunun cevabı onda değil

Bugün cezaevinden çıkan Mehmet Ali Ağca’yı ve gölgede kalan 30 yılı, konuyu en yakından bilen iki gazeteci ntvmsnbc’ye anlattı.

Haberler 18.01.2010 - 11:52

Türkiye onu 1 Şubat 1979’da Abdi İpekçi'ye düzenlenen suikastinin faili olarak tanıdı. Cinayetten beş ay sonra, 25 Haziran 1979’da yakalandı ve hüküm giydi. Maltepe Askeri Cezaevi’ne konulduktan altı ay sonra, 23 Kasım 1979’da Abdullah Çatlı’nın da aralarında olduğu iddia edilen bir grubun yardımıyla firar etti. Kısa bir süre sonra da Türkiye’den kaçırıldı.

Mehmet Ali Ağca adının tekrar gündeme gelmesi yine bir suikastle oldu. 13 Mayıs 1981’de Papa 2. Jean Paul’e düzenlediği başarısız suikast sonrasında tüm dünya tarafından tanınan bir isim haline geldi. Sonrasında yaptığı ilginç açıklamalarla da sürekli gündemde kalmayı başardı.

Ağca bugün cezaevinden çıktı. Adının karıştığı iki suikastle ilgili çok şey söylendi, ama çok şey de karanlıkta kaldı.

Ağca’yı ve Türkiye için asıl önemli konu olan Abdi İpekçi suikastini, bu konu hakkında detaylı kitap yazan iki gazeteciyle konuştuk.

Kısa süre önce yayınladığı ‘Taşeron Mesih’ adlı kitabında yaşananları belgeleriyle sunan gazeteci Saygı Öztürk, 31 yıldır gündemde olan Ağca’yı anlattı:

İÇİŞLERİ BAKANINI ÖLDÜRÜRDÜM
Abdi İpekçi Suikasti ve sonrasında neler yaşandı?
Ağca’nın bulunması, yakalanması ve sorgulanmasında çok değişik süreçler yaşanmıştı. İlk ifadelerinde Abdi İpekçi’yi öldürdüğünü itiraf etmişti. Hatta dönemin içişleri bakanlığı kendisine sorgu sırasında işkence yapılıp yapılmadığını sordu. Ağca bu soruya, “eğer bana işkence yapılmış olsaydı, cezaevinden kaçar daha büyük birini öldürürdüm” diye yanıt vermişti. “O büyük birisi kim?” diye sorulduğu zaman da “İçişleri Bakanı’nı öldürürdüm” diye açıklamalarının olduğunu biliyorum.

Bu konularla ilgili olarak İtalya’da cezaevindeyken alınan bir ifadesi var ki, son derece önemli. 1983 yılında, Türkiye’den bir sıkıyönetim hakimi ve sıkıyönetim savcısı Roma’daki cezaevine gitti ve orada Ağca ile 10 gün boyunca konuştu. 73 ayrı konuda Ağca’yı sorguladılar. Bu sorgulamanın tutanaklarını kitabımda yayınladım.

SONRADAN İNKAR ETTİ
Ağca ilk sorgularında suçu kabul etse de Türkiye’ye getirildiği daha sonraki süreçte suçu inkar etmeye ve “olay yerinde bulunuyordum ama tetiği çeken ben değildim” demeye başladı. Bildiğim kadarıyla avukatlarının da bu yönde başvurusu oldu. Ancak Abdi İpekçi cinayetiyle ilgili o zamanki dosyalara ulaşılamadı.

Ağca ilk olarak Abdi İpekçi cinayeti ile gündeme geldi.
Daha sonra 'tetiği çeken ben değildim' derken başka bir kişiyi mi ima etti?
İma ettiği bazı isimler var. Bunların arasında özellikle Yalçın Özbey ismi öne çıkıyor. Bugüne kadar hiç yakalanamayan Özbey Almanya’da iki MİT görevlisi tarafından sorgulandı ama Türkiye’de İpekçi cinayeti ile ilgili olarak hiç yargılanmadı.

Ağca’nın imalarına karşılık Yalçın Özbey’in de onun hakkında çarpıcı iddiaları var. Özbey, MİT görevlileriyle yaptığı mülakatta Ağca’nın tüm amacının bir döneminin önemli teröristi Çakal Carlos gibi olmak olduğunu ve ünlü olmak için her türlü eylemi yapabileceğini ifade etmişti.

CEZAEVİNDEN NASIL KAÇIRILDI?
Cezaevinden kaçış hikayesini geldiğimizde?
Kaçışından öncesi de var. Kaçmadan önce “ben cezaevinden kaçacağım” diyor. Fakat sıkıyönetim döneminde bir kişinin askeri cezaevinden kaçabileceğine ihtimal verilmiyordu. Ağca bunlara karşın kaçma girişiminde bulundu. Hastaneye götürülürken gerçekleşen ilk girişimi sırasında Ağca’nın üzerinde silah vardı. Demek ki içeriden ya da dışarıdan bir takım insanlar kendisine yardım etti. İlk denemesi başarılı olamadı ve tekrar cezaevine getirildi.

Cezaevine getirildikten çok çok kısa bir süre sonra ise kaçırıldı. Bu sırada Ağca, Astsubay Yusuf Hududi ile Er Bünyamin Yılmaz’ın kendisine yardımcı olduğunu iddia etti. Hatta kendisine yardımcı olan erin asker botları, astsubayın da asker kıyafetleri getirdiğini ve elini kolunu sallayarak rahatlıkla cezaevinden çıktığını iddia etti.

KİMLERİN ADINI VERDİ?
Bu iki kişi dışında kimler vardı?

Ağca gerek İpekçi Cinayeti, gerekse cezaevinden kaçırılması sırasında yalnız değildir. Ona hedef gösterilmesi, olay yerine araçla götürülmesi, silah temin edilmesi ve daha sonra silahın ortadan kaldırılması gibi detaylar dikkate alındığında, tek başına gerçekleştirilen bir eylem olmadığı sonucu ortaya çıkıyor.

Cinayet sonrasında Ağca'ya yaptırılan tatbikat.
Her ne kadar Mehmet Ali Ağca “ben bireysel teröristim” demiş olsa da, bu doğru görünmüyor. Çünkü bireysel teröristin arkasında bir örgüt olmaması gerekir. Oysa Ağca’nın arkasında başkaları vardı. Peki bunu nasıl iddia edebiliriz? Örneğin cinayet sonrasında İran’a götürülmesinde, Ülkü Ocakları'nın işin arakasında olduğunu gösteriyor. Ülkü Ocakları Iğdır Temsilcisi onu İran’a götürdü. İran’dan geri getirildiği zaman da Erzurum’dan trene bindirilip Ankara’ya gönderildi.

Ankara’da ev sahibi olarak karşısında Abdullah Çatlı’yı buldu. Çatlı tarafından kiralanan bir evi, 7 TİP’li öğrencinin katili olan Haluk Kırcı ile yaklaşık 15 gün paylaştı. Bu 15 günlük süreç sonrasında ise Avrupa macerası başladı.

Avrupa’ya çıkışı, Ağca’nın bizzat kendi fotoğrafı olan ama Faruk Özgün adına düzenlenmiş bir pasaportla oldu. Bu pasaport Nevşehir Emniyet Müdürlüğü tarafından hazırlandı. Pasaportu alan kişiyse Abdullah Çatlı’nın kardeşi Zeki Çatlı’ydı. Zeki Çatlı ile kitabım için konuştum. Bana pasaportu nasıl ve nereden aldıklarını, Ağca’ya nasıl ulaştırdıklarını ve çıkardıkları ikinci pasaportu kime verdiklerini ilk kez anlattı.

GİZLİ SERVİSLER DEVREDE
Peki Türkiye’den çıktıktan sonra? Bu konuda da pek çok şey söyleniyor. Bulgar Gizli Servisi'nin ve KGB’nin de işe karıştığı söyleniyor.

Ağca’nın yurtdışında yaşadıkları hakkında Türkiye’de çok sağlıklı bilgi sahibi olan bir kişi olduğunu düşünmüyorum. Ağca, Bulgaristan’a gittikten sonra tam anlamıyla mafyanın kontrolü altına girdi. Silah kaçakçılarının ve Türk mafyasının Bulgaristan’daki Vitoşe Oteli’nde karargahı vardır. Ağca bu otele yerleşti ve bir süre burada kaldı. Türkiye’deki bağlantıları için de bir dönemin ünlü sanatçısı Erol Taş’ın kahvehanesi kulanıldı. O dönemde Oral Çelik’le telefon konuşmaları bu kahvehanede yapıldı.

Ağca, Papa suikastine karar verildiğinde Oral Çelik’i arayarak, “konuşmamız lazım gelen bazı şeyler var” dedi. Bunun üzerine Oral Çelik Bulgaristan’a gitti. Bu gidişinde kendi aralarında konuştukları ve kararlaştırdıkları bazı konular var. Tabii bunlar sır bilgiler ama Ağca’nın 1983 yılında Türk yetkililer tarafından çapraz sorgusuyla alınan ifadelerinde bu sürecin perde arkasını anlattı. Anlattıkları ise gün ışığına çıkmadı. Yine de şunu belirtebiliriz: Ağca’ya Papa suikasti konusunda yardım eden Türk yetkililer var mı, arkasında istihbarat servisleri var mı soruları da yöneltildi. Ağca “bu konuda cevap vermek istemiyorum” dedi. Bununla beraber Ağca’nın o dönemde organize suç örgütleri ile yakın ilişkisi olduğu görülüyor.



İtalya polisi bu konuda başka bir isme ya da ize ulaştı mı?
O dönemde İtalyan polisinin elinde de bazı isimler vardı. Türkiye ile de yardımlaştılar. İtalyan Gizli Servisi’nin, aralarında ilginç bazı Türk yetkililerin isimlerinin de olduğu bazı açıklamaları oldu. Ama sonuçta Papa suikasti konusunda hüküm giyen tek isim Ağca oldu.

Şunu da belirtmek istiyorum ki İtalyanlar Ağca’yı çözmek için de çok değişik taktikler kullandılar. Ağca’nın Türk yetkililerine yaptığı açıklamalara göre, çok iyi Türkçe bilen bir ajanı yanına mahkum kılığında yerleştirdiler.

Ağca ayrıca, bazı konularda açıklamalar yapması konusunda İtalyan Gizli Polisi tarafından çok büyük paralar teklif edildiğini iddia ediyor. Tabii bu Ağca’nın iddiası, ne kadar doğru bilmemiz mümkün değil.

KONUŞMASI BİRİLERİNİ RAHATSIZ EDER Mİ?
Tüm bu yaşananları ve Ağca’nın kendi sözlerini göz önüne aldığımızda karşımızda nasıl bir profil var?

Bunun avukatları da çözemiyor. Ağca’nın birçok yüzü var. Örneğin şu anda mesih yüzüyle ortaya çıkmaya çalışıyor.

Medyayı son derece iyi kullanıyor ve kendisini bir medya uzmanı olarak değerlendiriyor. 30 yıldır hiç gündemden düşmüyorsa, içeriden yazdığı mektuplar ya da dışarıya yaptığı açıklamalar basında geniş yer alıyor ve önemseniyorsa bunun doğru olduğunu söyleyebilirz. Nitekim cezaevinden çıkışı da ne yazık ki önemli bir şova dönüşecek gibi görünüyor.

Çıktıktan sonra anlatacakları, bir şeylerin açığa çıkmasına yardımcı olur mu ya da birilerini rahatsız eder mi?
Ağca’nın çıktıktan sonra yapacağı konuşmaların bazı kişileri rahatsız edeceğini düşünmüyorum. Çünkü yıllardır söylediklerine baktığımda sözlerinin çok ciddiye alınacağını zannetmiyorum ama yabancı ülkeler için Ağca son derece önemli. Şu anda bile Ağca’nın yaptığı açıklamalar yabancı basında dikkate alınıyor.

Ama ben bir zaman sonra Ağca’nın elindeki kozların da biteceğini düşünüyorum. Ağca “beni bu olaya Ergenekon itti” ya da “şu olayı Ergenekon’un talimatıyla yaptım” derse şaşırmam. Çünkü Ağca’nın nerede, ne zaman, ne diyeceğini kestirmek çok zordur.

Ağca'nın açıklamaları 30 yıl boyunca basını meşgul etti.
‘Ağca’nın Derin ilişkileri’ kitabının yazarı Belma Akçura’ya göre ise eğer İpekçi Cinayeti'ni çözmek istiyorsak başımızı Ağca’dan kaldırmalıyız:

İPEKÇİ CİNAYETİNDE İKİ SİLAH VARDI
İpekçi Cinayeti Ağca’yı aşıyor. Evet, Ağca “bu cinayette ben vardım” dedi, önce kendisinin öldürdüğünü söyledi, sonra bazı isimler verdi. Ama cinayette iki silah vardı, balistik raporları çok doğru tutulmamıştı, o raporlara tekrar bakmak gerekiyor.

Bu da zaten Mehmet Ali Ağca’nın cinayeti tek başına işlemediğini, suikastin çok organize bir iş olduğunu gösteriyor. Bence Ağca, ilk başlardaki ifadelerinde, zaten bu örgütlenmenin tetikçi ayağını ele vermişti. Ama o kadar kopuk bir süreç geçirildi ki bu konuda yargılanan bir tek Ağca oldu.

Kimlerin ismini vermişti?
Mehmet Şener, Yalçın Özbey ve Oral Çelik’in ismini verdi. Baktığınız zaman, öyle ya da böyle cinayette kullanılmış bir grup var. Kimisi kaçırarak, kimisi saklayarak, kimisi silah vererek, kimisi sahte pasaport hazırlayarak, kimisi yurt dışına çıkartarak yardım etmiş. Yani bir şekilde bu organize bir iştir. Bunun ayrıca siyasi ayağı, mafya ayağı, polis, asker ve MİT ayağı da var, buralara bakmak gerekiyor.

Aslında hiçbir tetikçi kimlerin, ne amaçla kendisini kullandığını bilemez. Ağca da o süreç içerisinde, bilebildiği kadar isimleri vermişti. Mehmet Şener’e kadar olanları anlattı. Ama ondan sonrası hakkında bir şey biliyorsa da o bilgiler dışardan öğrendikleriyle ya da kendisine taşınanlarla sınırlıdır.

KONUŞMAYAN ÇOK İSİM VAR
Suikast ile ilgili üst isimlere ya da ötesine ulaşılma ihtimali ortadan kaldırıldı mı?

Aslında kalkmadı. Ağca cezaevinden çıkmış olabilir, Mehmet Şener ve Yalçın Özbey gibi kişilerin dava dosyaları zaman aşımına uğramış olabilir ama bu dosyalar tamamen kapanmadı. Çünkü bu işin perde arkasında olan kişiler henüz sahneye çıkmadı ya da teleffuz edilmedi. Bunların üzerine gidilebilir.

Örneğin yeraltı dünyasından Abuzer Uğurlu, MİT’ten Metin Günyol gibi insanların ve MHP içindeki bazı yapılanmaların konuşması gerekiyor. O dönem Ülkü Ocakları içerisinde yer alan Yılmaz Durak ya da Zülfikar Yasan’ın da konuşması gerekiyor. Bu gibi kişiler 1980 sonrasında cezaevinde yattı ama İpekçi cinayeti ile ilgili olarak değil. Başımızı Ağca’dan kaldırmazsak ve diğer insanların ifadelerine başvurmazsak olayı çözebileceğimizi sanmıyorum. Sadece Ağca üzerinden gidildiği için zaten başarısız olduk.



BAŞKA GÜÇLER Mİ DEVREYE GİRDİ?
İpekçi Cinayeti sonrasına gelmek istiyorum. Papa’ya suikast öncesinde kaçırıldığı yurtdışında Ağca kontrolden mi çıktı ya da kontrolü başka gruplar, güçler mi ele aldı?
Ağca yurtdışına kaçırıldıktan sonra, Papa suikastinden haftalar önce Mayorka Adası’nda MİT’ten Metin Günyol’la görüştü ama o görüşme bir türlü teyit edilemedi. O tarihlerde bir görüşme yapılıp yapılmadığı ve yapıldıysa neler konuşulduğu konusunda şimdiye kadar sağlam bir bilgiye ulaşılamadı. Ama o süreç önemli bence.

Tabii ki buradaki MİT ya da başka istihbarat örgütleri arasında bir işbirliği olduğu, daha sonra da bu örgütlerin birbirleriyle çok ciddi bir şekilde çatıştığını biliyoruz. Papa suikasti olsun, İpekçi suikasti olsun ortada çok sayıda istihbaratçının adı geçiyor.

Şunu da belitmeliyim; Ağca meselesini ele alırken önemli olan İpekçi suikastini bir tarafa bırakıp ya da Papa suikastindeki gelişmeleri hiç tartışmayıp çok yüzeysel, magazin yönüyle uğraşılıyor. Belki de kilitlenmeler bu yüzden yaşanıyor. Bu yüzden her defasında aynı sorular karşımıza çıkıyor. Bu soruların cevapları şimdiye kadar zaten verildi.

İLGİNÇ İDDİALARI BİLİNÇLİ Mİ?
Bundan sonrası için öngürüde bulunabilir miyiz? Ağca’nın verdiği ilginç ya da bazıları tarafından ‘saçma’ olarak nitelenen ifadeler bilinçli miydi? Yoksa zaten Ağca gibi normal davranışlar göstermeyen insanlar mı tetikçi olarak kullanılır?

Ergenekon Davası'na ya da Hrant Dink Cinayeti'ne baktığımız zaman da tetikçilerin aynı ruh haline, aynı algılama bozukluğuna sahip olduğunu, meselelere aynı biçimde yaklaştıklarına şahit oluyoruz. Onların çok da oturaklı adamlar olduklarını söylemek bana saçma geliyor. Zaten bu işlerde bu tür adamlar kullanılır.

Ağca’nın komplolar için çok uygun olduğu uluslararası bazı istihbaratçılar tarafından da belirtiliyor; olayların farkında değil, onu kullanabiliyorsunuz, kullanılmış bir kişi ama kullanıldığını kabul etmiyor.

'HER SORUNUN CEVABI ONDA DEĞİL'
Dikkat ederseniz Türkiye’ye geldiğinden beri sadece Papa ve Hıristiyanlık alemi ile ilgili konuşuyor. Sanki Mehmet Ali Ağca’nın İpekçi cinayeti ile hiç alakası yok. Sadece Papa suikasti ile ilgili konuşmaya ve uluslararası bir mesaj vermeye çalışıyor. Çünkü ona bu aklı verenler özellikle de İpekçi suikastini konuşmamızı istemeyenler.

Papa suikastinden sonra tutuklanan Ağca, sık sık cezaevinden 'ilginç' açıklamarda bulundu.
Ben her sorunun cevabının onda olduğunu da sanmıyorum ama en azından belki bir iki ipucu daha yakalamamıza yardımcı olabilirdi. Fakat onun bilerek bu senaryonun içine çekildiğine inanıyorum, onun da ruh hali bununla uyuştu. Çok kanıksadı ve hep o tonda gidiyor. Yoksa ben Ağca’nın oyun oynadığını düşünmüyorum.

İPEKÇİ CİNEYETİ ÇÖZÜLÜR MÜ?
İpekçi Cinayeti'nin aydınlanması ile ilgili umutlu musunuz? Ağca’nın hapishaneden çıkması bu cinayetin tekrar konuşulması için bir fırsat mıdır?

Kamuoyuna böyle bir fırsatı vermemiz için önce basının bu haberleri nasıl yapması gerektiğine dair karar vermesi gerekir. Ağca’nın kaldığı oteli yazarsak, konuşmak için 3 milyon dolar istediğini ya da Papa’ya mektup yazdığını öne çıkararak haberler yaparsak bu işin içinden çıkamayız. Ağca’yı bir magazin malzemesi gibi kullanmakta ısrar ettiğimiz sürece biz bu cinayeti çözemeyiz, aksine bu cinayetin örtülmesine çok ciddi katkı sağlamış oluruz. Zaten Ağca’yı parasal bir ranta dönüştürmek isteyen çevresinde pek çok insan var, bizim de buna alet olmamızı doğrusu ayıplıyorum.

İpekçi cinayeti hakkında da çok umutlu değilim. Çünkü bu tek bir kişinin verdiği bir infaz kararı değil. Bu işin içerisinde çok sayıda insan var. Belki bazıları işadamı oldu, bazıları siyasete atıldı, bazıları öyle ya da böyle güç odaklarının içinde yer aldı. Dolayısıyla, belki de ismini teleffuz etmeye bile korktuğumuz insanların bir araya gelerek verdiği bir karar bu. Eğer bu işte sorumluları bulmak istiyorsak, çok ciddi bir siyasi kararlılığın olması gerekiyor ki bu isimlerin üzerine gidilebilinsin.

Bence İpekçi Cinayeti'nde gerçek azmettiricilerin kim olduğunu, öyle ya da böyle herkes tahmin edilebiliyor ama bunun çok uzun bir süre daha konuşulmayacağını düşünüyorum.

Ana Sayfaya Git
  • ©Copyright 2024 | Tüm Hakları Saklıdır

NTV’de canlı olarak yayınlanan tüm programlar ile ilgili bilgiler, program bölümleri ve programlarla ilgili haberler NTV Ekranı’nda. Günlük NTV yayın akışı ve program saatlerini de NTV Ekranı kategorisinden saat bazında görebilirsiniz. %100 Futbol ile son dakika spor haberlerini, Gündem Masası ile gündem haberleri ile ilgili değerlendirmeleri NTV Ekranı’nda.

Mobil Uygulamalarımız