AB'de ağırlaşan borç yükünün büyümeyi baskı altına almaya başladığı bir dönemde AB liderleri, ekonomik politikaların koordinasyonunu ve bütçe disiplinini güçlendirme yönünde kararlar alarak piyasalara güven aşılamaya çalışacak.
Liderler ayrıca, yeni küresel mali krizlerin önlenmesi için, bankalara yeni vergiler getirilmesi dahil sermaye piyasalarında oyunun kurallarını katılaştıracak tedbirleri tartışacak.
İsveç Başbakanı Fredrik Reinfeldt, zirve öncesinde yaptığı açıklamada, "kamu maliyesi (borç) açısından Avrupa'nın hala kırılgan durumda bulunduğunu" belirterek yeni önlemler ve üye ülkeler arasında daha fazla koordinasyon istedi.
AB zirvesi için hazırlanan taslak kararlarda, "Ekonomilerimizi sürdürülebilir ve istihdam yaratan büyüme yoluna yeniden sokabilmek için gereken tüm önlemleri almaya kararlıyız" deniliyor.
Taslak belgede, "Dünya genelinde finans kuruluşlarına (her işlem başına) vergi getirilmesi yönünde küresel anlayış birliği yakalanması için AB'nin çabalara önderlik etmesi" talep ediliyor.
Zirvenin en önemli gündem maddeleri arasında, Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin, AB ve Euro Bölgesi'nin ekonomi yönetiminde Brüksel'in belirleyici olmasını öngören "ekonomi hükümeti" önerisini bulunuyor.
Euro Bölgesi'ne ayrı bir sekreterya isteyen Fransa'nın aksine tüm AB üyelerinin dahil olacağı bir yapılanmadan yana olan Almanya'nın isteği yönünde şekillenen ekonomi hükümeti, yüksek bütçe açığıyla AB'nin istikrar kurallarını ihlal etmekte ısrarlı davranan üye ülkelerin oy hakkından mahrum bırakılması dahil ağır yaptırımlar uygulanmasını, AB'ye üye ülkelerin bütçeleri üzerinde söz hakkı tanınmasını ve gerektiğinde Euro Bölgesi'nin AB'den ayrı toplanarak karar alabilme esnekliğine sahip olmasını öngörüyor.
Geleneksel olarak egemenliğini Brüksel'e devretmeye soğuk bakan İngiltere'nin, Londra'nın küresel finans sistemindeki ağırlığını tehlikeye atacak şekilde, ekonomi yönetiminde AB'ye söz hakkı tanıması beklenmiyor.
AB Konseyi Başkanı Herman Van Rompuy'un Yunanistan örneğinin tekrarlamaması için üye ülkelerin hazırladıkları bütçe taslaklarını diğer ülkelerin önünde savunması teklifine İngiltere Dışişleri Bakanı William Hague, "İngiliz bütçesi İngiliz parlamentosuna sunulur" diyerek karşı çıkmıştı.
İflas sınırına dayanan Yunanistan'ı kurtarmak için, 30 milyar Euro'su IMF'den gelecek şekilde 110 milyar Euroluk paket hazırlayan AB, borç krizinin yayılma belirtileri göstermesi üzerine Euro Bölgesi'nde mali istikrarı korumak için 500 milyar Euro'luk güvence fonuna onay vererek, IMF'den de buna 250 milyar Euro'luk katkı beklediğini bildirmişti.
İngiltere, Euro Bölgesi'ne dahil olmayan Polonya ve İsveç'in de desteğini alan güvence fonuna katılmama kararı almıştı.
Liderler ayrıca, yeni küresel mali krizlerin önlenmesi için, bankalara yeni vergiler getirilmesi dahil sermaye piyasalarında oyunun kurallarını katılaştıracak tedbirleri tartışacak.
İsveç Başbakanı Fredrik Reinfeldt, zirve öncesinde yaptığı açıklamada, "kamu maliyesi (borç) açısından Avrupa'nın hala kırılgan durumda bulunduğunu" belirterek yeni önlemler ve üye ülkeler arasında daha fazla koordinasyon istedi.
AB zirvesi için hazırlanan taslak kararlarda, "Ekonomilerimizi sürdürülebilir ve istihdam yaratan büyüme yoluna yeniden sokabilmek için gereken tüm önlemleri almaya kararlıyız" deniliyor.
Taslak belgede, "Dünya genelinde finans kuruluşlarına (her işlem başına) vergi getirilmesi yönünde küresel anlayış birliği yakalanması için AB'nin çabalara önderlik etmesi" talep ediliyor.
Zirvenin en önemli gündem maddeleri arasında, Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin, AB ve Euro Bölgesi'nin ekonomi yönetiminde Brüksel'in belirleyici olmasını öngören "ekonomi hükümeti" önerisini bulunuyor.
Euro Bölgesi'ne ayrı bir sekreterya isteyen Fransa'nın aksine tüm AB üyelerinin dahil olacağı bir yapılanmadan yana olan Almanya'nın isteği yönünde şekillenen ekonomi hükümeti, yüksek bütçe açığıyla AB'nin istikrar kurallarını ihlal etmekte ısrarlı davranan üye ülkelerin oy hakkından mahrum bırakılması dahil ağır yaptırımlar uygulanmasını, AB'ye üye ülkelerin bütçeleri üzerinde söz hakkı tanınmasını ve gerektiğinde Euro Bölgesi'nin AB'den ayrı toplanarak karar alabilme esnekliğine sahip olmasını öngörüyor.
Geleneksel olarak egemenliğini Brüksel'e devretmeye soğuk bakan İngiltere'nin, Londra'nın küresel finans sistemindeki ağırlığını tehlikeye atacak şekilde, ekonomi yönetiminde AB'ye söz hakkı tanıması beklenmiyor.
AB Konseyi Başkanı Herman Van Rompuy'un Yunanistan örneğinin tekrarlamaması için üye ülkelerin hazırladıkları bütçe taslaklarını diğer ülkelerin önünde savunması teklifine İngiltere Dışişleri Bakanı William Hague, "İngiliz bütçesi İngiliz parlamentosuna sunulur" diyerek karşı çıkmıştı.
İflas sınırına dayanan Yunanistan'ı kurtarmak için, 30 milyar Euro'su IMF'den gelecek şekilde 110 milyar Euroluk paket hazırlayan AB, borç krizinin yayılma belirtileri göstermesi üzerine Euro Bölgesi'nde mali istikrarı korumak için 500 milyar Euro'luk güvence fonuna onay vererek, IMF'den de buna 250 milyar Euro'luk katkı beklediğini bildirmişti.
İngiltere, Euro Bölgesi'ne dahil olmayan Polonya ve İsveç'in de desteğini alan güvence fonuna katılmama kararı almıştı.